Anlatacaklarımı 21 yaş ve üzerindekilerin okumasını tavsiye ederim zira kaldıramayabilirsiniz, ben alıştım artk normal geliyor aynada kendimi başkası olarak görmek yahut benden 900 km uzaktaki kardeşimi aynı evde görmek, bir sigara yakıp başlıyorum anlatmaya.

Bölüm 1

Öncelikle kendimi tanıtayım 2 kardeşiz diğer kardeşim benden 3 yaş küçük peder emekli annem ev hanımı kendi halimizde bir aileyiz yani kimseye zararımız yoktur, geçen sene üniversite bitti ben de ailemin evinde kpssye hazırlandım olaylar da bu yazın başında başlamış olup halen devam etmektedir, olayların başlangıcına sebep olan benim küçük dayım, zaten 2 tane dayım var birisi uzun zamandır yurtdışında 4-5 senede bir gelir Türkiye’ye çok samimiyetim yoktur, diğeri ise 32-33 yaşlarında samimi olduğum dayımdır, dedem vefat ettiği için anneannemle birlikte kalırdı, ona kalsa hiç evlenme niyetinde değildi lakin bildiğiniz gibi toplumsal ve ailevi baskılar onu evlenmeye itti, anneannem kendisine kız aramaya başladı, kafalarında köylük küçük bir yerden kız bulma düşüncesi vardı zaten dayım flört edecek yaşı çoktan geride bırakmıştı bu saatten sonra cafe cafe karı kızla gezemezdi görücü usülü evlenip çoluğa çocuğa karışmasını istiyordu ailem, nitekim anneannem araştırmış soruşturmuş akrabalardan birinin tavsiyesi ile, … ‘nın kuzey tarafında … isimli 9-10 haneli ufak bir köy varmış oradan dayıma uygun bir kız bulmuşlar, bahsettiğim köy şehrimize 1:30 saat falan, yani uzak sayılabilecek bir noktada, neticede anneannem dayım ben ve annem kızı istemek için mevzubahis köye doğru yola çıktık arabayı ben kullanıyordum

Anayoldan uzun süre gittikten sonra dayım buradan sağa girecekmişiz dedi, tabela falan yoktu elindeki bir kağıttan tarif ediyordu, girdim sağa bayağı bir süre de toprak yolda gittik sonra ormanlık bir alana doğru girdik tabi arabanın anası belleniyordu ama yapacak birşey yok biran önce şu fasıl bitse de eve gitsem diye düşünüyordum, bu düşünceler içinde sonunda izbe tuhaf bir yer olan … köyüne vardık, köye dair ilk izlenimlerimi aktarmak gerekirse ikindi vakti olmasına rağmen dışarıda kimse yoktu, zaten topu topu 9-10 tane ev vardı hepsinin perdesi güneşliği çekiliydi, evler kerpiçti, çatılarında anten ya da güneş enerjisi gibi şeyler yoktu, herhangi bir araba falan da gözükmüyordu, ne biçim köydü burası amk, sanki 500 yıl önceden kalmış bir yer izlenimi veriyordu hepsinden daha tuhaf olan ve en çok dikkatimi çekense köyde cami olmamasıydı, hayatımda ilk kez camisiz köy görmüştüm, dayıma dönüp burası müslüman köyü mü emin misin dedim, oğlum bizim buralarda ermeni falan ne gezer salak salak konuşma dedi, uzatmadım mevzuyu etrafı süzüyordum amk köyünde herhangi bir hayat emaresi yoktu lan bir kedi köpek dahi yoktu gözükürde, ciddi ciddi mala bağlamıştım baktım anneannem falan da şaşırmış vaziyette, neyse dayı dedim hangi evmiş kızınki, bilmiyorum dedi çalalım şunun kapısını sorarız, çaldı dayım kapıyı küçük bir çocuk açtı

Yeğenim karahasanların basri’nin evi neresi dedi, çocuk mal gibi bakıyor amk ses vermiyor, sana diyorum yeğenim dedi, çocuk hala televizyona bakar gibi izliyor dayımı, ben girdim araya babanı çağırsana dedim, çocuktan hala bir tepki yok o sırada çocuğun arkasından çarşaflı bir kadın geldi, eliyle bir dakika işareti yaptı kadında konuşmuyordu sonra bunlar içeri girince 50li yaşlarda bir adam geldi dayım selamun aleyküm dedi adam selamı almadı kimi arıyorsunuz dedi, dayım bana baktı bozulmuştu adamın yaptığına bende boşver der gibi kafamı salladım karahasanın basrinin evini arıyoruz dedi, eliyle sondan 3. evi işaret edip kapıyı kapattı, amk köyü tuhaftı köydekiler köyden daha tuhaftı, gittik dayımla kapıyı çaldık annemler arkadan geldi kapıyı çarşaflı bir kız açtı herhalde bu köydeki tüm karılar çarşaflı diye düşünüyorum ben o sırada hayır evde de mi çarşafla geziyonuz, ilginçti gerçekten, kızın hemen arkasından babası olduğunu düşündüğüm adam geldi biz daha ağzımızı açmadan adam buyrun içeri geçin dedi zaten bizi bekliyorlarmış heralde, geçtik içeri 2 odalı göt kadar bir ev içeride tuvalet banyo vs gözükmüyordu tamam köylerin bircogunda yok ama bu siktimin evinde mutfak bile yoktu lan mutfak, evin içinde girişte bir oda onun ucunda bir kapı diğer odaya giden bu kadar sağda solda hiçbir yer gözükmüyordu, geçtik sondaki odaya yerlerde minderler vardı odada bir yaban domuzu başı asılıydı haram değil miydi? iyice işkillendim bu tuhaflıklardan ama sessizce oturmaya devam ediyordum, tavanda normal sarı ampul sallanıyordu, demek ki elektrik var diye düşünüyorum ben o sırada, peki evin içinde niye televizyon vs yoktu bu düşüncelere daldım, yerde bir halı tavanda bir ampül bir de yaban domuzu başı duvarda, oturmalık minderler, bunun dışında başka hiçbirşey yok odada nasıl evdi burası, oturduk minderlere içerde kızın annesi olduğunu düşündüğüm bir kadın vardı ayakta bekliyordu o da çarşaflı idi, dayıma istemeye geldiğimiz kız da ayaktaydı nedense oturmuyorlardı

Adamların karısı kızı çarşaflı ama evlerinde domuz başı asılı, köyde cami yok nasıl bir yerdi burası? hepimiz sessiz sessiz oturuyorduk ben ve ailem şaşırmanın verdiği etkiyle sessizdik lakin karşımızdakiler neden dilsiz gibi duruyordu, baktım bunların ne içersiniz açmısınız falan diye soracağı yok, telefonla uğraşayım dedim elimi cebime attım telefon arabada kalmış ben bir arabaya gidip telefonumu alayım basri amca dedim ses etmedi, kalktım çıktım evden arabaya giderken ilk kapıyı çaldığımız evin penceresinden kapıyı açan çocuk bana bakıyordu, arabadan telefonu aldım sonra baktım çocuğa böyle karşılıklı iki düşman gibi bakışıyorduk, pencere kapalıydı camın arkasından bakıyordu, sonra o mimiksiz velet gülmeye başladı ama bu öyle şirin bir çocuk gülmesi değil tüyleri diken diken eden nefret dolu bir gülüş, bana bakıp gülüyordu gülüyordu gülüyordu, inanılmaz derecede rahatsız ediciydi, birden gülmeyi bıraktı, arkasından iki el belirdi, yetişkin eliydi bunlar, vücudu perdenin arkasındaydı sadece elleri gözüküyordu, çocuğun boynunu sıkıyordu, çocuk resmen boğuluyordu, sonra hareketsizleşti kafası ağzı açık geriye düştü boğularak ölmüş gibiydi, ananı avradını sikiyim koştum basri’nin evine bağıra bağıra basri amca çocuğu boğuyorlar basri amca koş, basri kalktı hangi ev dedi koştuk dayım ben basri pencerenin perdesi çekiliydi kapıyı çaldık, o da ne biraz önce öldüğünü net olarak gördüğüm çocuk açtı, basri bana baktı bu çocuk muydu dedi, bu çocuktu az evvel birisi boğuyordu çocuğu dedim, işte çocuk burda sapasağlam gördüğün gibi dedi, nasıl olur dedim 1 dakika evvel çocuğu boğdular, hava değişimi çarpmıştır yeğenim hayal görmüşsündür dedi, hayal falan değildi amk, bildiğin mala bağlar vaziyette girdik basrinin evine benim gözlerim kocaman olmuş önüme bakıyordum, dayımın sesiyle irkildim kendine gel oğlum hayaldi işte erkek adamsın dedi, kafamı iyiyim der gibi salladım, telefonu çıkardım çekmiyordu, laf açmak maksadıyla kızın babasına dönüp basri amca burada telefon çekmiyor sanırım dedim, köyün arka kısmında hammatşeri tepesi denilen bir yer var belki görmüşsündür yolda sol tarafınızda kalıyordu oraya gelip istasyon kurdular 3 sene evvel ama kısa süre sonra yıkıldı tekrar geldiler tekrar kurdular yine yıkıldı ondan sonra da uğraşmadılar bir daha, yani burada hat çekmez dedi, tepeyi anımsayamadım ama başka bir soru sordum basri’ye, araba falan da görmedik hiç dedim, bizim köyde vasıta kimseye lazım olmaz her türlü ihtiyacımızı kendimiz yaparız biz bu halimizden memnunuz dedi, nasıl yani amk?, adam deli gibi konuşuyordu kafası kırıktı sanırım amk gavadının hayır insanın hastane ihtiyacı olur köyde bulunmayan bir eşyaya ihtiyacı olur, bu insanlar bildiğin yüzyıllar öncesinde kalmıştı, kızla anası ayakta dikilmeye devam ediyordu anneannem kadına dönüp ayakta niye bekliyorsunuz oturun kızım dedi

cevap vermediler, basri onların yerine konuşmaya başladı, bizim adetlerimize göre eksik kısmı konuşmaz onların dilleri de erleridir ağızlarıda dedi, yani bildiğin saksı gibiydi kadınlar o köyde, hepimiz rahatsız olmuştuk bu tuhaf köyden, bu sefer annem adama dönüp kızınızın gül yüzünü bir görelim dedi muhtemelen amacı kızı görüp geri dönmekti şehrimize o da sevmemişti belli ki köyü ve adamın tuhaf konuşmalarını, kızın yüzü dahi çarşaflı idi gözleri açıktı ama sürekli yere baktığından mütevellit sadece bir gölge gibiydi, yani kız güzel mi cirkin mi hicbirşey belli değildi sadece boylu poslu olduğu anlaşılıyordu çarşafın üstünden, bu arada akşam oluyordu yavaş yavaş, adam yan odada görün dedi, annem, anneannem, kız ve kızın annesi yan odaya geçip kapıyı kapattılar, kısa süre sonra kızın yüzünü görüp geldiler anneannemin yüzünde güller açıyordu ben bize müsaade demesini beklerken dayımla bize bakıp oldu bu iş dercesine işaret etti, kızı çok beğenmiş gibi bir hali vardı, bütün tuhaflıklar unutulmuştu birden bire, aile büyüğü olarak anneannem hiç uzatmadan kızı istedi, adam duraksadı diyeceklerime iyi kulak verin dedi ve anlatmaya başladı, şimdi gidin 3 çarşamba sonra geri gelin, düğün köyde kurulacak, düğüne sadece köy ahalisi katılacak, yanınızda kimse gelmesin sadece dördünüz gelip düğünü yapın, gerdeğe köyde girilecek, ertesi sabah kızı alıp kendi şehrinize gidebilirsiniz, tamı tamına bunlar olacak adetlerimiz budur dedi, şaşkın şaşkın birbirimize baktık dayımla ne zırvalıyordu bu herif nasıl adetlerdi bunlar?, biz karşı çıkmasını beklerken anneannem herşey kabul dedi, hayır onca akraba eş dost vardı bizim, sadece köydeki tanımadığımız ahali ile ne düğünüydü bu, anneanneme baktım nasıl kabul etmişti böyle birşeyi amk, adamın istekleri kabul edilebilecek şeyler değildi, anneannem kızı nasıl beğendiyse hipnoz olmuş gibi herşeye kabul dedi kestirip attı, bize de söz düşmezdi köyden ayrıldık 3 hafta sonraki çarşamba gelmek üzere şehrimize doğru yola koyulduk hava kararmıştı ama etrafta cami olmadığından ezan duyamadık, tekrardan geldiğimiz orman yoluna girdik

Orman girişinde aklıma direk hammatşeri tepesi geldi, ağır ağır kullanıyorum arabayı bir yandan bakarak gidiyorum etrafıma, amacım tepeyi kaçırmamak, birazcık gidince tepeyi görmüştüm sonunda, küçük bir tepeydi, basri’nin dediği gibi devrilmiş baz istasyonları vardı üstünde oradan tanıdım zaten etrafta başka büyüklü küçüklü tepeler de vardı, dayı dedim iki dakika müsade bana, nereye oğlum gece gece dedi, şu istasyonları merak ettim bir bakıp geleyim, deli misin oğlum ne istasyonu daha bir buçuk saatlik yolumuz var falan dedi, dayı merak işte aklımda kalacak bakmazsam dedim, 10 dakika sürmez hemen geleceğim dedim, tamam çabuk ol dediler hep bir ağızdan, arabayı çektim kenara, tepeye doğru vardım devrik baz istasyonlarının olduğu yere çömeldim, asıl amacım başkaydı tepeden köye bakacaktım nasıl göründüğüne falan, çünkü böyle bir köy görseydiniz çok çok fazla merak oluşurdu kafanızda, başka bir dünya başka bir alem gibi sanki, ayın aydınlattığı gecenin ilk saatlerinde tepeden köye bakınca hayatımda yaşamadığım bir ürperti hissettim, bütün evlerin pencereleri ve kapıları açıktı, nasıl yani amk sabah köylerinde sinek bile yoktu dışarıda, şimdi bütün kapı pencere açıktı, oğlum dedim kaç git bu amk yerinden tam aşağı inecekken gözüme bir hareketlilik çarptı köyde tekrar çömeldim izlemeye başladım, bütün ahali tek tek evlerinden çıkıp meydana toplandılar, ama yürüyüşleri çok tuhaftı, çok ağır yürüyorlardı, karışık bir biçimde duruyorlardı, kadınlar erkekler çocuklar hepsi bir arada, kadınların hepsi istisnasız çarşaflı idi, kendimi onlara kaptırmışken aşağıdan dayımın sesi geldi gelsene lan seni mi bekleyeceğiz sabaha kadar, haklıydı devamına bakmadan indim hızla aşağı ama aklım köydeydi ne yapıyordu bunlar amk, nasıl bir yerdi burası, bindim arabaya bana bakıyordu arabadikler niye tuhaf tuhaf bakıyorsunuz dedim, annem lafa girdi oğlum dedi betin benzin sapsarı ne oldu? Tepeye çıkıp inince yoruldum ondan olmuştur deyip geçiştirdim tekrar çalıştırdım arabayı sürdüm ormana

Bölüm 2

dayım anneanneme sordu kız nasıl anacığım beğendiniz mi sana layık olur mu ablamla gözlerinizin içi gülüyordu kızı gördükten sonra, oğlum dedi ben böyle güzellikte bir kız ne gördüm ne işittim, sanki bir peri kızı tek emelim o kızla yuvan olması oldu oğlum, bahtına o gül yüzlü olsun çocukların onda hayat bulsun nazar sizden uzak dursun dedi, annem de anneannemi onayladı, bana baktı sana da dayınınki gibi bir gelin bulsak ah oğlum ah dedi, hiç ses etmedim karı kız düşünecek durumda değildim aklım köydeydi, sadece dinliyordum muhabbetlerini, konuşuyorlardı ama sanki normal bir kız isteme olmuş gibi konuşuyorlardı, ne zamanki kızın yüzünü gördüler bildiğin kıza aşık olmuş gibiydiler, yahu babası dördünüz gelsin düğünü öyle yapalım dedi amk bu normal mi? anneanne dedim bu domuzbaşı falan normal mi sen dindar bir kadınsın şaşırmadın mı evlerinde asılı yaban domuzu başı var?, kusursuz gelin arayan yuvasız kalır oğlum dedi, gelin iyi olsun da varsın ailesi evlerine pis hayvan kafası assın, peki dedim düğün olayı sen her zaman dayımı davullu zurnalı herkesi çağırarak evlendirmek isterdin? , kız evinin adeti başımız üzerinedir başka gelin alsak kimbilir onların ne adetleri çıkacaktı, ağırlığı kadar altın mı, koç boynuzuna takılı 51 altın bilezik mi, neler neler isteyen dünürler var oğlum dedi, kadın herşeyi pozitifleştiriyordu bende mi sorun vardı amk, herşey çok normalmiş gibi davranıyorlardı, lan adamın evinde domuz kafası var kadın diyor ki olsun nolacak, bu kadın öyle modern falan biri değildir ha dindar bir kadın yani, baktım ki bunlar herşeyi normal görüyor hiç diğer tuhaflıklardan bahsetme gereği bile duymadım, çünkü ne desem olsun ne olacak ki diyecek bir havaları vardı, hayır zaten köyde çocuğun boğulduğuna şahit oldum sonradan çocuk canlı kanlı karşımıza çıktı hala birşeyler dersem bu sefer ailemde adım deliye çıkmasın diye sustum uzatmadım, en kötüsü bu köydeki tuhaflıklar değildi, en kötüsü bunları sadece benim görüyor olmamdı, yalnız kalmıştım

kafamda düşünceler uçuşurken ormandan toprak yola çıktık artık ovaydı burası düzlüktü orman tarafının aksine, ileride bir çoban koyun güdüyordu, dayım durdur arabayı dedi, niye dedim durdur çobana soralım nasıl bir aileymiş bunlar dedi, durdurdum annemler arabada kaldı dayımla ikimiz indik çobanın yanına vardık gözüme ilk çarpan şey koskoca sürüde hiç köpek olmamasaydı, böyle bir sürüde en az 2 köpek olması gerekirdi, bir diğer şey ise tamamen keçilerden oluşuyordu bu sürü, selamun aleyküm dedi dayım çoban ise selam almadı bize doğru baktı sadece, bunların derdi neydi o zamanlar bilmiyorduk sadece tuhafımıza gidiyordu, dayımda alışmış olacak ki selam almamalarına, sert bir karşılık vermedi gece gece elin adamına, birşey sorcacağız dedi sadece, çoban kafasını salladı sor manasında, biz şu gerideki … köyünden bir gelin alacağız karahasanların basri derler işte onun kızı nasıl bilirsin onları dedi, çoban sırıtmaya başladı, dayım bana bakıyordu napıyor bu amk delisi der gibi, lafa ben girdim hayırdır çoban emmi dedim neden gülüyorsun, o köy dedi dışarıya gelin vermez alamazsınız, niye vermesin dedim, vermez onlar birbiri ile evlenir asla başkasına vermezler dedi, o sırada dayım lafa girdi çoktan verdi babası kızı dedi, hatta düğün 3 çarşamba sonra, çobanın gülmesi kesildi gözleri büyüdü, nasıl dedi size nasıl kız verirler, o zaman dedi siz onlarınsınız, ağlamaya başladı, siz onlarınsınız onlarınsınız diyip duruyordu koskoca adam, benden uzak olun uzak olun onlarınsınız diyerek koşa koşa gitti, dayımla birbirimize baktık, arabaya doğru gidiyorduk tekrar, sürüdeki keçiler kendi kendilerine otluyorlardı çoban hala koşuyordu, herhalde buraların delisi de bu dedi dayım, arabaya bindik anneannem sordu ne dedi oğlum çoban niye koşuyor, anneanne dedim çoban deli çıktı birşeyler zırvaladı boşver, yola koyulduk annemler uyudu arkada yol boyu başka muhabbet olmadı, önce dayımları bıraktım sonra annemle biz de evimize vardık babam tv izliyordu kardeşim hala arkadaşlarıyla dışardaydı üniversite okuduğu şehirden geleli bir hafta falan olmuştu, babama selam verdikten sonra odama geçtim annem de babamla günün kritiğini yapıyordu salonda, yol yorgunluğuyla uyudum gece saat 2 gibi tekrar uyandım uyanır uyanmaz aklıma yine köy geldi, bir sigara yaktım mutfağın balkonuna geçtim dışarıyı izliyorum aynı zamanda köyü düşünüyorum, o an aklıma bir fikir geldi internetten köyü araştıracaktım

sigarayı söndürdüm kapattım balkonun kapısını takıntım vardı bu konuda illa kapalı olacaktı kapı pencere yatarken, geçtim odama eski bir laptopum vardı pedere yıllar evvel işyerinden vermişlerdi o da bana vermişti onu kullanıyordum hala, açtım onu aradım köyün adını google’da, çok fazla sonuç bulmadı, bulunanlarda gezmeye başladım, hep eski içerikliydi haberler, gazete arşivlerinden falan sayfalar çıkıyordu önüme, geneli eski gazete küpürleri yani, … bölgesinde 2 köyü hastalık vurdu gibi bir haber vardı biraz değiştirerek veriyorum ifşa olmamak babında, tıkladım haber içeriğine, … ilçesine bağlı … ve … köylerinde … hastalığı baş gösterdi son 3 ayda sözkonusu köylerde toplam 450den fazla kişi hayatını kaybetti, iki köyde de kalan aileler başka bölgelere göçetti, köyler kaderine terkedildi gibi bir haber vardı, köylerden fotolar vardı, birisi bugünkü gittiğim köydü kesinlikle orasıydı sadece daha yeşillik ve daha fazla kerpiç ev vardı onun dışında tamamen aynıydı, ama nasıl olur daha bugün oraya gittik ve orada yaşayan insanlar vardı, habere göre de terkedilmişti, iş daha da ilginçleşiyordu, heyecanla ve merakla diğer haberlere tıkladım bu köyle ilgili, başka bir sayfada karşıma beni asıl şaşırtan fotoğraf çıktı, o günkü gördüğüm çobana çok benzeyen eski bir fotoydu bu, dikkatle bakınca kesinlikle emindim bugünkü gördüğümüz çobandı bu, hastalıkla ilgili bir gazeteci sözkonusu çoban ile röportaj yapmıştı gazetenin tarihi 1983, lakin çobanın yüzü bugünkü çobanın yüzünün aynısı, nasıl oluyordu bu? onlarca yıl geçmesine rağmen bu adam aynı gazetedeki yüz ile karşımdaydı yaşlanması saçlarının beyazlaşması falan gerekmiyor muydu?, bir ürperme geldi ama devam ettim okumaya, çoban diyordu ki hastalıktan değil bu olanlar, onlar sapkındı, hastalık devletin uydurması, onlar hırsları uğruna büyük belalara bulaştılar hiçbiri hastalıktan ölmedi kaçanları da er geç bulacaklar, sadece bir kaynakta bu röportaj yayınlanmıştı diğerleri hep hastalık olarak vermişti haberi, röportajın altında gazetecinin adını buldum onu internette arattım 2 sene önce hayatını kaybetmişti, düşündüm taşındım biraz diğer haberlere de göz gezdirince hemen hemen hepsinin aynı içerik olduğunu gördüm ve sabah köyün o civara tekrar gidip o çobanı bulmaya karar verdim yattım uyudum saat 4 e geliyordu, az bir uykuyla aileme de haber vermeden sabah erkenden köye doğru yola çıktım

Bölüm 3

kafam çok garip bir haldeydi bu kadar tuhaf şeyin arasında kısılıp kalmıştım, ailem hipnoz olmuş gibi normaldi sadece ben olayların tuhaflığını net olarak görüyordum, açtım radyoyu kafam dağılsın diye kah Söyleyerek kah sadece dinleyerek dünkü çobanı gördüğümüz yere kadar geldim, sürü de orada yoktu çobanda, daldım ormana hammatşeri tepesinin dibine parkettim çıktım yine istasyonların olduğu yere yaktım sigaramı köye bakıyorum, şuanki aklım olsa bırakın o tepeye çıkmayı o köyün 100 km yakınından geçmezdim, ama o psikolojide olmadığınız için anlamanızı beklemiyorum, yani şuan hala devam etse de olaylar o dönemki kadar yok ve daha sağlıklı düşünebiliyorum tek başıma nasıl bir cesaretmiş anlamak güç ama dediğim gibi o dönem psikolojim çok çok tuhaftı, sigaram elimde öküzün trene baktığı gibi köyü izliyorum, hiçbir bok olsa ya amk kıpırtı dahi yok mal gibi oturdum izledim bir saat, bu pezevenkler işeyip sıçmıyor muydu amk hayır evlerinde tuvalet yoktu 1 saat boyunca hiçbir yaşam belirtisi olmaz mı bir köyde yine tüm perdeler güneşlikler kapılar pencereler kapalıydı, hiçbir hareket yok dedim gideyim bari, indim tepeden atladım arabaya çıktım orman yolundan, dünkü yere yakın bir bölgede çobanla sürüsünü gördüm aha dedim aradığım adam, durdurdum arabayı koştum yanına çoban emmi çoban emmi diye deli sikmiş gibi bağırıyorum, yanına yaklaşınca gördüm ki bu o çoban değil ama sürü aynı sürü gibi yani sadece keçiler var köpekler de vardı ama dün akşamkine ek olarak, selamun aleyküm dedim aleyküm selam dedi, aha dedim normal bir insan

dur çoban emmi dur iki soluklanayım dedim oturdum dibine, sonra konuşmaya başladım emmi dedim dün gece bu davarı başkası güdüyordu yanlarında köpekte yoktu, ah oğlum sorma bir musibet dadandı başıma yediğim ekmekten tat alamaz oldum, hayırdır ne musibeti dedim, benim sürüyü gece ahırdan alıp otlatan bir şerli varlık dadandı oğlum her gece gelir ahırdan benim sürüyü alır gece boyunca dağ tepe gezdirir sonra bu civara bırakır gider, sabah ben gelir bu civardan sürüyü toplar giderim, ben şok olmuş halde dinliyordum çobanı, gayet normal bir olay gibi anlatıyordu, adama ne diyebilirdim ki o anda, adam deli desem dün gece aynı sürüyü kendim gördüm o zaman bende mi deliydim, bende çobana ayak uydurup sorularıma devam ettim, çoban emmi bu civarı iyi bilir misin?, doğma büyüme bu civardanım aha şu tepenin arkasında bir tepe daha var onun ardında köyüm dedi, yani 2 tepe arkadaydı köyü, bahsettiği köy bizim kız istediğimiz tuhaf köy değildi, muhtemelen normal bir köydendi, emmim dedim derdime sen derman olursun, şaşkın bir ifade ile bana bakıyordu çoban, anlat hele yeğenim ne bu paniğin, bu sefer de çoban benden tırsmıştı galiba amk, itin ürmeyip kervanın geçmediği yerde koşa koşa ona gelen bir adamdım sonuçta tırstıysa da haklıydı, emmi kusuruma bakma dün gördüklerimi görsen bu halime hak verirdin, yüzüme bakıyordu anlat dercesine, oturdum dibine, şu tepenin arkasında bir köy var bilir misin … diyorlar ismine, ses etmedi dik dik bana bakmaya başladı belli ki fazlasıyla ilgisini çekmişti söyleyeceklerim zira köyün adını duyunca dikkati çok daha fazla arttı, tuhafıma giden mevzuysa adamın davarını varlık götürüyor bunu normalmiş gibi anlatıyor ama o köyün adını anınca rengi soldu ağzımdan çıkacak kelimelere odaklandı

benim bekar bir dayım var oradan iyi bir kız bulmuşlar biz de dün ikindi vakti oraya bu kızı istemeye gittik, hiçbirşey söylemeden dinliyordu, köy çok tuhaftı yaşam emaresi yoktu kapılar pencereler kapalıydı köyün sokaklarında kimse yoktu, kedi köpek bile yoktu dedim, oğlum dedi yeter bu kadar ben anladım anlayacağımı duydum duyacacağımı, benim davarı gütmem gerekiyor, dediğim gibi 2 tepe arkası benim köyüm … derler, arabana bin anayola çıkıp yol boyu 2 büyük tepeyi aşınca oradaki toprak yola sap tabela falan görmezsin 1 saati bulmadan orada olursun, orada kahveye git hocayı sor o sana yardım edecek burada durman ne sana fayda ne bana fayda aksine sana zarar bana şer hadi oğlum var git yoluna dedi, noluyordu amk vebalıymışım gibi davrandı çoban, tamam sağolasın çoban emmi dedikten sonra yola koyuldum dediği gibi kısa süre sonra köye vardım, bu köy diğerinden büyük ama normalden küçük bir köydü, tahmini 30-40 hane vardı, en sevindiğim şey ise camisinin olmasıydı köye girişte ilkin camiye uğrayıp bir su içtim bakındım hoca yoktu civarda, sonrasında kahveyi bulup girdim içeri selamımı verdim, içerisi kalabalık sayılırdı, kahvecinin yanına gidip hocayı arıyorum dedim, beni baştan aşağı süzdükten sonra, hoca bu vakitte istirahatte olur evinde, gel benimle dedi, çıktık dışarı köyün tepe yamacındaki en üstteki evi işaret etti, orası hocanın evi deyip kahveye geri döndü, araba çıkmazdı mecburen yürüyecektim, çıktım yamaca çaldım kapıyı hoca açtı selamun aleyküm hocam dedim, aleyküm selam gel evladım dedi, oturduk minderlere açlığın susuzluğun var mı dedi, sağolun hocam dedim, kaşları ve sakalları uzundu, bana baktı en başından en sonuna bir kelam atlamadan anlat dedi, bende herşeyi anlattım, köyü, dün geceki gördüğüm çobanı, beni hocanın yanına yollayan diğer çobanı, hocanın mimiklerinde değişiklik yoktu bu hoşuma gitmişti zira korkmuyor gibiydi bu benim de korkumu azaltıyordu, ama bu durgunluğu tecrübesinden ileri geliyordu bunu konuşunca anladım, sükuneti yerini sözcüklere bırakınca ağzından çıkanlarla korkum iki kat arttı, işin zor evladım dedi, bu bir varlık meselesi değil bu geçmişten gelen bir şey, o düğün o köyde yapılacak, onların hepsi düğünde olacak ve sen de o düğüne gideceksin

nasıl yani hocam ben sizden yardım istemeye derdime çare bulmaya geldim siz beni derdin içine itiyorsunuz, ben dedi sana yardım ediyorum, eğer o düğüne gitmezsen tek sana değil tüm ailene gelecekler o gün oraya kız istemeye gidiyoruz sanıpta gittiğin herkese gelecekler, sizi dedi oraya yönlendiren kimse size bu vicdansızlığı bu acımasızlığı yapan kimse onu bul oğlum, bu nasıl bir nefret nasıl bir hayasızlıktır ki bir insan bir insana bunu yapabiliyor, kim ne yapıyordu bizi oraya yönlendiren ne yapmış bize hocam, oğlum dedi iyi dinle, o köy onlarca yıldır girilmez bölgededir o köyün arkasında bir köy daha vardır sadece gördüğün o 9-10 haneli köydeki tepeden yol gider ne binek gider ne kervan sadece yürüyerek aşabilirsin, bu iki köy dedi şerle doludur, benim dedem de hocaydı babamda hocaydı, dedemin zamanında dahi o köylere gidilmez o köylerden su içilmez, o köylerden kız alınmaz, o köylerle ticaret yapılmaz, o köylerin adı dahi anılmazdı oğlum, eğer ki şerli bir işin var hayadan ardan yoksun, insanlıktan noksan bir şahıssan, işte o zaman o köye girer onlar ile anlaşır bedelini ödeyip kötülük etmek istediğine kötülük edersin, amma ben şu yaşıma geldim hep burada yaşadım o köylere giripte karlı çıkanı görmedim bir nefret ile girerler o köylere o nefretleri kendilerini yer oğlum, size bunu yapan kimse onun nefreti de kendisini yiyecek bu dedemin zamanında da böyleydi babamın zamanında da böyleydi benim zamanımda da böyle, benden sonrakilerin zamanında da böyle olacak, bu köyler 1980 li yıllara kadar böyle girilmez yerlerdi, aynı zamanda kalabalıklardı da, sonra daha beter bir hal aldı derken ikinci köyden iyi biri çıktı, o gece gördüğün çoban

bu çoban o köyden çıkmış ve onlara karışmamış temizliğini muhafaza etmiş tek kişiydi bir gece metodu öğrenip kendi köyünde bulunanların hepsini yaktı, yüzlercesini yaktı öldürdü, o köyü tamamen kuruttu sonra aynı gece yürüyerek o tepeyi aşıp kız istemeye gittiğiniz köye vardı, köydeki meydanda onları yaktı onları da kuruttuğunu düşünüp olduğu yere oturdu ne yazık ki ikinci köyde hepsini yakamamıştı bir kısımı saklanmıştı, bunlar çobanın zayıf anında yani herkesi öldürdüm sanıp oturduğu anda arkadan saldırıp öldürdüler, işte sizin gördükleriniz çobanı öldürenlerdir, 100 sene evvel de oradaydılar 80lerde çoban soylarını tüketmek üzereyken de oradaydılar hala oradalar, kısaca onlar çobandan kurtulanlar, buradan gidince sizi o köye yönlendireni bul, kurtulanlara ne bedel ödemiş ve bunu neden yapmış bu iki suale de doğru cevapları vermesini sağla, düğünden bir gün evvel tekrar yanıma gel, sana düğünde ne yapman gereketiğini söyleyeceğim, ailene hiçbirşeyden bahsetme ne kadar çok kişi bilirse bildiğinizin o kadar farkında olurlar, dört kişiden biri bilmez üçü bilirse bunu anlamazlar lakin dördünüz de bilirseniz bunu sezerler ve oracıkta boğarlar sizi, sadece senin bilmen kafi, ailemin tuhaf halleri de mi bunların yüzünden hocam dedim, ailen onların etkisi altında sen hariç üçüde büyülenmiş onlara ne desen boş altlarından vasıtalarını alsan yürüyerek giderler o düğüne oğlum, şimdiden kendini hazırla ve görmediğin şeyleri unut oğlum, nasıl yani hocam görmediğim birşeyi nasıl uınutayım, unutacaksın oğlum görmediklerini unutacaksın, unut diyorum zira o düğünde göreceklerini aklın hayalin almayabilir dirayetini düğün gecesine kadar muhafaza et şimdi yoluna git

Bölüm 4

çıktım evden bin tane düşünce var ama kafamda, bu düşünceler esnasında arabamın yanına gelmişim, telefonum da arabadaydı baktım 13 cevapsız arama, annem aramış, bir kere de dayım aramış, diğer köyde çekmeyen hat burada çekiyordu, iki köy arasında 500 sene vardı sanki, annemi aradım ilk merak etmiş habersiz çıkınca sabahtan beri yoksun niye haber vermedin vs, gezmeye çıktım öyle arabayı park ettim yürüyüş yaptım falan diye bir bahane buldum kapattım, sonra dayımı aradım bize gel beni al seninle köye gidelim bir yeğenim dedi, nerden çıkmıştı bu, hocadan duyduklarımdan sonra o köye nasıl gidecektim, dayım konuşmaya devam etti, geline ne alınacak bu konuda adetleri falan neler, usüllerini sormak lazımmış, anneannen diyor bak onu veriyorum dedi, anneannem aldı telefonu, oğlum onlar 3 hafta sonra gelin dedi ama dünürleri ziyaret iyi olur hem adetlerinde geline ne hediye gider ne takılır bunları soralım ki düğünde mahçup olmayalım geçen sefer biliyorsun pek birşey konuşamadık, dayınla bir gidin gelin dedi, ben 3 hafta sonrasının hesabını yaparken dayımla anneannem beni gün o yasak yere gönderiyordu, belli etmemem lazımdı, tamam gidelim dedim kapattım telefonu sigara yaktım, şehre varınca dayımlara sürdüm, indi bu aşağıya 10 dakika da beni bekletti üstüne, niye suratsızsın lan hayrola 10 dakika beklettim diye mi dedi, keşke 10 saat bekletsen de şu köye götürmesen diye geçirdim içimden, yorgunum biraz ani oldu bu köy işi bugün pek beklemiyordum dedim, birşey olmaz sen de evleneceksin yakında yeğenim alış böyle şeylere diyordu, evleneceğin şeyin ne olduğunu gittiğimiz köyün neresi olduğunu bilsen böyle rahat konuşur muydun acaba, ikindi vakti olmuştu bu arada, yola koyulduk 1.30 saat kadar sonra köydeydik, hayat belirtisi olmayan yasak köy yine karşımda duruyordu kapıyı çaldık karahasanın basri açtı, ne arıyorsunuz burada dedi

dayıma baktım ne diyecek diye, basri amca dedi dünürümüz olarak bir ihtiyacınız bir diyeceğiniz var mı onu sormaya geldik, bir de adetlerinize göre düğün günü bizden ne hediye beklersiniz, basri dik dik bize bakıyordu, kapıda konuşuyorduk içeri dahi davet etmedi, bir süre durduktan sonra takı hediye istemeyiz kendiniz gelin kafi dedi, dayım bir hayli şaşırdı hoşuna da gitti muhtemelen zira cebinden para çıkmadan gelini alacağını düşünüyordu, kendimi sıkıyordum farklı düşüncelere dalmaya çalışıyordum, onların yasaklı varlıklar olduğunu bu köyün yasaklı köy olduğunu bildiğimi anlarlarsa orada bana akıl almayacak şeyler yaparlardı, lafa girdim o sırada hem korktuğumu belli etmemek adına hem de kendimce kahramanlık yapacağım ya belki içerde dayım birşeyler farkeder de bunların etkisinden kurtulur diye düşünüyorum aklımca, kendime yoldaş arıyorum, çünkü kaldırmak kolay değil üçü büyülenmiş halde ben tek başıma hepsinin adına mücadele etmeliyim, basri amca dedim içeriye davet etmeyecek misin bizi, yan yan baktı bana, içeride misafir var lakin çok istiyorsanız girin dedi isteksiz bir tavırla, dayıma baktım o girerlim derse girecektim hadi girelim dercesine kafasını salladı ve eve girdik, girişteki odada 4 tane adam oturuyordu basriyle birlikte 5 kişiydiler, biz de girişteki odaya oturacaktık adamların yanına, selam vermedim dayım da vermedi oturduk direk, diğer odanın kapısı açıktı o odaya gözümün ucuyla bakmamla dehşete düşmem bir oldu, bir halka oluşturacak şekilde 9-10 tane çarşaflı kadın ayakta yere bakar halde duruyorlardı, bir heykel gibi sanki, hiçbir hareket yoktu, ben dondum kaldım, kadınları normal bir türk kadını gibi düşünmeyin çok uzun boylu çarşaflı kadınlar, kadınlardan birisi bir anda boynunu bana çevirdi yere bakar halde boynu bana dönüktü, nasıl farketmişti onlara baktığımı

o an dünyadaki herşeyden çok gözlerini görmek istedim, şimdi düşününce böyle birşeyi nasıl istemiş olabilirim diyorum? ama evet en çok gözlerini görmek istedim, lakin kaldırmadı kafasını, tüm bu olay 2-3 saniye falan sürdü sonra hemen kapıyı kapattı, ben hayatımda böyle bir manzarayla karşılaşmamıştım, basrinin sesiyle irkildim, biz de köy ahalisi ile düğün hazırlıkları hakkında konuşuyorduk dedi, nasıl bir ahali ise susup dik dik bize bakıyorlardı, birden şaşırtıcı birşey söyledi, biz bu köy ahalisi olarak hepimiz kardeşiz dedi karahasanın basri, nasıl yani? bu köydeki her erkek birbiri ile kardeş aynı şekilde her eksik birbiri ile kardeş, eksik demekle kadınları kastediyordu, yani köydekiler 2 farklı aile olarak birbirinin akrabasıydı, o zaman 2 soy vardı bu köyde kadınların ve erkeklerin geldikleri soylar, peki çobanın yaktığı köydekiler de bunların akrabası mıydı yoksa onlar farklı soydan varlıklar mıydı en çok bunu merak ediyordum, dayım basrinin bu sözlerine bile şaşırmadı bomboş biri gibiydi büyünün etkisiyle, herşey normalmiş gibi söze girdi var mıdır ahalinin bir isteği dedi, konuşmadılar dik dik bakmaya devam ettiler, dayı dedim gidelim artık, bize müsaade dedi dayım çıktık evden arabaya bindik, dayım herşey normalmiş gibi davranıyordu, içeride 4 tane konuşmayan adam, diğer odada ayakta duran çarşaflı kadınlar, normal bir insan şu manzaraların çeyreğini yaşasa o köyün civarından bile geçmez ama aileme öyle bir büyü yapmışlardıki normal bir gelin evi gibi algılıyorlardı bu varlıkların yasak evlerini ve yasak köylerini, ormanı geçtik yine düzlük alanda çobanı gördüm arabayı durdurdum dayım nereye gidiyorsun dedi, çobana diyeceğim birşeyler var sen burada bekle dayı dedim, selam verdim çoban beni görünce şaşırdı ve huzursuz oldu bu açık açık belli oluyordu yüzünden, selamımı aldı yine de, hocanın yanına vardım dedim, iyi etmişsin dermanın olur inşallah dedi, sonra arabaya baktı, arabanın içindeki dayımı süzdü bir süre, dayım farketmişti çobanın ona baktığını, ne oldu çoban emmi dedim niye bakıyorsun dayıma, bu büyülenmiş oğlum haberin ola dedi, biliyorum dedim zaten buralara gelme amacım ailemin kurtulması bunların şerrinden, beni mazur gör oğlum dedi ömrüm dağlarda geçti görmemem gereken şeyler gördüm duymamam gereken şeyler duydum, sendeki varlıklar bu yaşıma kadar gördüklerimden şerli, lakin sendekilerden beter sadece bir olay gördüm bu yaşıma kadar o gün bu gündür aha bu tepelerden ve köyümden uzaklaşmam, daha şerli ne gördün dayı dedim anlat

Bölüm 5 

ne sen sor ne ben anlatayım anlatmaya benim mecalim, duymaya senin sığan yetmez, lakin şu kadarını söyleyebilirim 17 yaşındaydım tamı tamına 38 sene evvel idi, sadece buralarda bu gördüğün ovalarda, ileriki dağlarda durmaz, o dağ senin bu yayla benim gezer dururdum, en uzak dağlara gider sürüme çobanlık ederdim, kendi halimde bir gençtim, şuan 55 yaşındayım tam 38 sene evveldi onu görüşüm ama ben o günde kaldım oğlum, ben hala 17 yaşındaki halimleyim çıkamıyorum o günden, kurtulamıyorum o günkü gördüklerimden, bırakmıyor peşimi hayali, olanları gördüğüm, o mahlukatı gördüğüm günü düşünüp kabusla uyanmadığım bir gecem dahi olmadı, 38 yıldır unutmaya çalıştım lakin ne fayda, 17 yaşıma kadar gezmediğim dağ kalmadı ama 38 senedir bu gördüğün yerlerden başka yerlerde gütmedim davarımı, bir daha onu görürüm bir daha öyle bir olaya şahit olurum korkusuyla, şimdi sen bana anlat diyorsun nasıl anlatayım o geceyi, nasıl tekrar yaşayayım o geceyi, senin kötü bir ademoğlu olmadığın belli lakin bir kere sana bulaşmışlar o sebeptendir senden uzak olmayı istemem, tamam dayı dedim kusuruma bakma sende haklısın, gözlerim doldu kendimi zor tuttum, ömrü dağda geçmiş envai çeşit şerli varlık görmüş birisi ama benden uzak olmak istiyor, o an anladım başımdaki bela çok ciddiydi, bindim arabaya sigaramı aldım elime izin var mı dayı dedim, keyfine bak yeğenim bir tek de bana ver dedi, yaktık iki sigara yola koyulduk, hayırdır ne konuştun çobanla bana neden dik dik bakıyordu dedi, aman dayı bilmiyor musun bu civarın insanı bir garip bu da yarım akıllının tekiydi ondan dik dik bakıyordu bir problem olduğundan değil yani deyip geçiştirdim, yol boyu konuşamadık dayımı evine götürdüm, akşam da olmuştu dur dayı dedim bende geliyorum size

gel tabi yeğenim dedi, anneanneme sorup bu gelini onlara kimin bulduğunu öğrenmek maksadındaydım, hocanın dedikleri aklımdan çıkmıyordu, yapanı bul sebebini öğren, çıktık yukarı dayım zili çalmadan kendi anahtarıyla kapıyı açtı, o da ne anneannemlerin evde ne kadar tabak çanak var kırılmış, herşey yerde evi görmeniz lazım harabe olmuş, anneannem oturmuş televizyon izliyor gayet normal bir şekilde, şoka girdim resmen bu ne hal anneanne dedim, hangi hal diyor, dayıma döndüm dayı görmüyor musun? neyi yeğenim diyor, evinizin altı üstüne gelmiş noluyor diyorum, birşey yok evde her zamanki hali salak salak konuşma diyor, hiçbirşey demeden banyoya koştum hüngür hüngür ağlıyorum, resmen o köye gittiğim insanlar yani kendi ailem delirmiş gibi davranıyorlardı, nasıl normaldi ya nasıl, ev harabeye dönmüş kadın oturmuş herşey normal gibi tv izliyor, dayım ev normal hep böyleydi zaten diyor, elimi yüzümü yıkayıp sigara yaktım banyoda yarısına kadar içip attım klozete odaya geri döndüm, dayım bana dönüp senin neyin var iyi misin diyor, ulan yoksa ben mi deliriyordum, aklımı oynatmak üzereydim, artık neyin ne olduğunu bilemez olmuştum, ya onlar normal ve ben deliysem? ya o köyde varlıklar onlara hiçbirşey yapmayıp sadece bana yaptılarsa? Ya büyülenmiş olan bensem ve olmayan şeyler görüyorsam? ama görüyordum işte herşey kırık dökük haldeydi, bu düşünceler aklımı kemiriyordu, oturdum on dakika koltukta o harabenin içinde sessizce bekledim, bunlar televizyon izlemeye devam ediyorlardı sanki görmüyorlardı hiçbirşeyi, ev yıkılsa farkedecek durumda değillerdi, biran önce sorumun cevabını öğrenip evlerinden gitmek için kendimi toparladım aslında o gece orada kalma niyetim vardı ama hallerine bakınca bırak kalmayı 5 dakika daha durulacak gibi değildi, anneanne dedim, bu gelini sana kim önerdi, birden televizyondan gözünü ayırıp nefretle bana baktı

pisliğin dölü dedi benim gelinime bahane bulup duruyorsun oğlumla gelinimin yuvasını mı yıkacaksın ha, defol git bu evden kuduz köpek girme evimize uğursuz, ne diyorsun anneanne sana noluyor, sen kimsin anneannem olamazsın, basbas bağırıyordu defol çık evimden seni istemiyoruz çık git, anneannem bunları bana sayarken dayım tv izlemeye devam ediyordu sanki duymuyordu bile bu bağırışları, sinirlerim o kadar yıpranmıştı ki koştum çıktım evlerinden, merdivenleri inmem 10 saniye sürmemiştir, arabaya bindim kimsesiz kalmış hissediyordum, direksiyona kafamı koydum ağlayamıyorum da zombi gibi bakıyorum sadece, çok büyük bir şok yaşamıştım birkaç dakika evvel, sigara yaktım eve doğru sürdüm, parkettim evin önüne vardım eve annemle babam yemek yiyordu, gel oğlum tabak koyayım dedi annem, duymamazlıktan geldim, oturdum direk konuya girdim, anne dedim gelini size kim buldu?, dayına bulduğumuz kızı mı diyorsun oğlum dedi, evet dedim, betül yengen buldu oğlum hayırdır dedi, annem normal görünüyordu o günün en pozitif olayı benim için buydu en azından üçünden biri normaldi, annemin sorusuna cevap vermeden kalkıp odama gittim, betül yengen dediği büyük dayımın karısıydı, yurtdışındalardı bu orospu bize niye bunu yapmıştı, ayda yılda bir gördüğüm bu kadın bizi şerlilerin içine yasak köye neden sokmuştu, neyin hırsıydı bu, hocamın dediği gibi bize bunu yapanı bulmuştum ama sebebini nasıl öğrenebilirdim, binlerce km uzaktaydı kadın, telefonda böyle birşey nasıl sorulurdu, sorsam bile bu kötülüğü aileme yapan kadın doğruyu söyler miydi, ne yapacağımı bilemedim ertesi gün hocamın yanına gitmeye karar verdim erken gideceğim için uykumu alayım düşüncesiyle yattım lakin sabaha karşı 4 civarı bir mırıldanma ile uyandım, çok hafif bir sesti, sonradan farkettim ninni sessiydi gözlerimi açtım yanıyordu hafif uykum bölününce öyle olurdu, ovdum biraz rüya mı gerçek mi ne oluyor diye, baktım rüya falan değildi gerçeğin ta kendisiydi, annem yatağımın başucunda bana ninni söylüyor yüzü yere bakıyor bana yan şekilde oturmuş saçlarından yüzünü göremiyorum, anne dedim, ses vermedi, anne dedim tekrar

hala ses yoktu, elimle omzuna dokundum anne dememle o varlığın bana dönmesi bir oldu, o görüntü o an yaşadığım korku nasıl tarif edilir, yüzü yoktu siyah bir gölge sanki, saçları var ama yüzü yok, saçları annemin saçları, fiziken annem ama yüzü yok, siyah bir tuval gibi bombaş ve derin bir karanlık, upuzun kirli tırnaklı elleriyle boğazımı sıkmaya başladı bağırmamla kısa süre sonra babamla annemin odama gelmesi bir oldu, en son hatırladığım babam beni tokatlıyordu kendine gel diye annem su getirdi babamın tokatlarıyla kendime geldim ama kekeliyordum konuşamıyordum 10-15 dk kadar sonra tamamen kendime geldim kekelemem de geçmişti, ne oldu diyordu babam, kabus gördüm baba dedim, gidin yatın birşeyim yok, gördüğüm kabus falan değildi, uyanık halde görmüştüm, kimdi o varlık ne arıyordu evimizde, annemle babam yatmaya gittiler, ben sabaha kadar uyumadım sigara içip durdum, terden sırılsıklam olmuştum ama duş almaya banyoya gitmeye dahi korkuyordum, üzerimi giydim hocanın köyüne doğru yola çıktım, koyunların otladığı yerin yakınından geçerken baktım ne sürü ne de çoban görünürlerde yoktu bir müddet sonra köye varmıştım, yamaca çıkmadan kahveye baktım doluydu yine, insan görmek pozitif enerji veriyordu, yamaca çıktım hocanın evine gittim kapıyı çaldım hoca açtı, hayırdır evladım erken geldin beklemiyordum bu kadar erken dedi, hocam dedim yardım edin bilginize ihtiyacım var lütfen yardım edin, içeri girip seslendi gel oğlum içeri kapıyı da çek, girdim içeri oturduk muska gibi birşey yazıyormuş, biraz izin ver dedi, sessizce izliyordum ağzımı açmadan, sonra birşeyler yazdığı kağıdı bir deri parçasına sarıp dikti, bana döndü anlat oğlum dedi erken gelmene sebep olan şey nedir

hocam dedim bizi köye yollayanı buldum lakin uzakta, hoca gülümsedi ama bu beni rahatlamak için yaptığı birşeydi bunu çok net sezebiliyordum, çaresi var oğlum dedi mesafenin çaresi var, içimde anlamsız bir sinir vardı yardım bekliyordum adam bana öğüt verir gibi konuşuyordu, o zamanlarda üzerimde olan sinirin o dönemki varlıklarla doğrudan alakalı olduğunu sonradan öğrendim, ayrıca hocamın öğütlerinin önemini de zamanla kavradım, bir musibet bin nasihatten iyidir hesabı, ne yapayım bu durumda hocam nasıl öğrenebilirim bize bunu neden yaptığını dedim, eline bir kağıt aldı kokusu bana kadar gelen güzel kokulu bir mürekkep ile oraya arapça olduğunu düşündüğüm birşeyler yazdı, sonra başka bir kağıda okunuşlarını yazdı, oğlum dedi eve gidince sağ eline bu kağıdı al önüne okunuşları koy sonra derhal telefon ile size bunu yapanı ara, ses verir vermez hepsini telefondakine oku, şuna çok dikkat et sadece kağıttakileri okuyacaksın, ona birşeyler sormak yahut sinirden dolayı hesap sormak falan olmayacak, kendine hakim ol ve sadece dediklerimi uygulayıp kağıdı oku, okuman bitince tek soru hakkın olacak o zaman da neden diye sor, sadece neden de, o sorunu gayet iyi anlayacak ve sana herşeyi anlatacak, o yaptığının cezasını çekecek, sebebi öğrendikten sonra bir bakır kap al evinizden, banyonuzun musluğundan kücük bir şişeye su doldur başka yerden olmasın illa banyonuzun musluğundan olacak, sonra yapanın annesinin isimini öğren tekrar yanıma gel, tamam hocam dedim aldım kağıtları tam çıkarken, oğlum dedi sakın unutma yapanı aradığında kağıt sağ elinde olacak, diğerini de önüne alıp okuyacaksın, tamam hocam aklıma kazıdım dedim, sigara yaktım kafam dağılsın diye saçma sapan müzikler çalan bir radyo açıp gazladım eve doğru

Bölüm 6

vardım eve annem yalnızdı bulaşık yıkıyordu elinde, az bulaşık olduğu zaman makineye atmazdı, anne dedim birşey soracağım, sor oğlum dedi, yengemin annesinin adı ne dedim, oğlum günahlarını almayayım da anne tarafına zerdüşt diyorlar adı da tuhaf birşeydi … mı … mıydı neydi dedi, tam olarak ne anne dedim tam adı lazım dedim, ne için soruyorsun oğlum bunu dedi, internette soy ağacı oluşturacağım en uzak akrabaya kadar istiyorlar diye o an yalan söyledim, arayıp sorayım yengene dedi, yok anne sakın arama boşver sonra sorarız denk gelince dedim, aa dur bir dakika dayınların düğün davetiyesi sandıktaydı orada yazar dedi, annem genelde yakın akrabalardan kalan davetiyeleri hatıra olsun diye saklar, kendi düğünlerinin davetiyesi dahi hala duruyor, kısa süre sonra annem elinde davetiye ile geldi, evet yengemin annesinin adını öğrenmiştim artık, şimdi yengem olacak şerefsizi aramam gerekiyordu, annemin cep telefonu salonda olurdu genelde gittim aldım yengemin numarasını kendi telefonuma kaydettim bayağı uzun bir numaraydı avrupa numarası olduğu için, sağ elime kağıdı aldım önüme okuyacaklarımı koydum ve aradım, sonuna kadar çaldırdım açan olmadı, heyecandan yerimde duramıyordum, bir yandan da yoğun bir stres ve baskı altındaydım, oturdum yine kağıdı elime alıp tekrar aradım bu sefer de sonuna kadar çaldı ama yine açan olmadı, açana kadar deneyecektim derken ikinci aramamdan daha bir dakika bile geçmemişti ki telefonum çaldı arayan yengemdi, muhtemelen türkiye numarasını görünce alelacele geri aramıştı, kağıdı elime aldım diğerini önüme koydum ve telefonu açtım, alo beni aramışsınız dedi bu onun sesiydi, sualine karşı hiçbirşey demeden kağıdı okumaya başladım

ben okumaya başlayınca sesi kesildi en ufak bir ses çıkmıyordu yengemden, işin ilginci telefonu kapatmıyordu da, ya da kapatamıyordu, okudum okudum dinliyordu sessizce, nefes alıp vermesi bile duyulmuyordu, bitirdim ve son kelimeyi okumamla karşımdan ağlama sesi gelmeye başladı, hüngür hüngür ağlıyordu kadın, neden ağlıyorsun demek üzereyken hocamın tek sual hakkım olduğunu söylediği aklıma geldi, tuzaktı bu, ona neden ağlıyorsun dersem başka soru soramazdım, susuyordum ağlamasını dinliyordum, birkaç dakika ağlamasını dinledim baktım susacak gibi değil, neden dedim, ağlaması yerini bağırışlara çığlıklara bıraktı, bas bas bağırıyordu koskocaman kadın telefonda, söylemek istemiyordu ama ağzından kelimeler döküldü, hocamın dediği gibi sadece neden demem yetmişti anlamıştı sorumu, bir yandan bağırıyor bir yandan bana yaptıklarının sebebini anlatıyordu, çok zorlanarak söylüyordu, hiç istemiyordu sanki ama mecburdu, hocamın okuttuğu şeylerin etkisinden öyleydi muhtemelen, neslihan dedi birkaç defa tekrarladı, bu anneannemin adı, neslihan bana büyü yaptı, neslihan bana musallat yolladı, sonra gülmeye başladı, ama diyordu yanlış kayaya çarptı, benim annem ona cezasını verdi, hem ona hem çocuklarına, dinliyordum sadece, hem o hem evlatları bana yaşattıklarından fazlasını yaşayacak, bir evladı zaten yaşıyor diğerleri de yaşayacak neslihanla birlikte, onları öyle bir yere yolladık ki, varlıklara karışıp benliklerini yitirecekler, varlıkların içinde akıllarını kaybedecekler, varlıkların önünde çığlıklar atacaklar, gündüz kapısı penceresi kapalı evlerden çıkamayacak, gece kapısı penceresi açık evlerine giremeyecekler, dehşetle dinliyordum, bu devam ediyordu konuşmaya, ben duyacağımı duymuştum dayanamadım kapattım suratına telefonu, orospu kabul etmişti, peki bizim iyi bir insan kendi halinde yaşlı bir kadın diye bildiğimiz anneannem

gelinine nasıl bir büyü yapmıştı da gelini şimdi hem ondan hem çocuklarından intikam almaya çalışıyordu, büyük dayıma kim bilir neler yapıyordu bizden uzakta, onunla çok samimiyetim olmamasına rağmen içim cız etmişti, akrabamdı sonuçta öz dayımdı ailemdi, sorunu anneannemleyse neden benim annemi ve dayılarımı da bulaştırıyordu bu işe, onların ne suçu vardı? nasıl bir kin vardı ki kadında sadece anneanneme zarar vermek ona yetmiyordu, onun bu acımasızlığı ve tehditleri karşısında benim de nefretim katlanmıştı, işin ucunda ailem vardı, en çok şaşırdığım şey ise dünyada şerli varlıklarla en son uğraşmasını bekleyeceğim kişi olan anneannemin yengeme büyü yapmış olmasıydı, bunlar yengemin sözleriydi ama sesinden doğruyu söylediği anlaşılıyordu, zaten hocamın dediği gibi yalan söyleyemezdi, yani anneannem büyü yapmış veya yaptırmıştı onlara bu kesindi, birden kalkıp anneannemin evine gidip bunu sormayı düşündüm ama en son bana dediklerinden sonra gidemezdim, kadın varlıkların etkisi altındaydı benimle sağlıklı bir şekilde konuşamazdı, elime bir poşet aldım banyomuzda bakır bir tas vardı onu koydum poşete, bimdeki küçük le colaları bilirsiniz onlardan vardı evde birini açtım mutfakta lavaboya döküp iyice çalkaladım sonra banyodan doldurdum onu da koydum poşete, yengemin annesinin ismi de aklımdaydı, yengemin adını zaten biliyordum, yaptıklarının sebebini de öğrendikten sonra hocamın evine gitmeye hazırdım, anne ben gidiyorum dedim, nereye oğlum dedi dolaşacağım biraz dedim çıktım, aşağıda da babamla karşılaştım işten gelmişti, ona da aynı açıklamayı yaptıktan sonra saate baktım vakit ikindi olmuştu atladım arabaya sürdüm hocamın köyüne doğru tekrardan, sigara üstüne sigara yakıyordum zira bir bilinmeze doğru gidiyordum, hocaya güvenmekten başka çarem yoktu, bu düşünceler arasında köye vardım, çıktım yamaca çaldım hocanın kapısını açan olmadı oturdum evin dibine bir sigara yaktım hocayı beklemeye başladım akşam olmasına az kalmıştı

sigara bitince kalktım tekrar kapıyı çaldım belki içeride namaz falan kılıyordur bitirmiştir düşüncesiyle, gerçi ikindiyle akşam arası ne namazı kılacaktı üstelik akşama dakikalar kala, ama bir umut işte, açan olmadı yine tekrar oturdum evin dibine, akşam ezanı okunmak üzereydi, camiye uğramadan gelmiştim evin önünde otururken aklıma geldi camide olabilirdi hoca, tekrar köye inmeyeyim bekleyeyim en iyisi ezanı okuyup namazı kıldırsın sonra nasılsa evine gelecek diye düşünüyorum, poşetimi de yanıma koydum bir yandan da kulağım camide hocanın ezanı okumasını bekliyorum ama hala okunmadı, bir beş dakika daha bekledikten sonra ezan okunmaya başladı ama ses hocamın sesine benzemiyordu, ezanı sonuna kadar dinledim bu kesinlikle hocam değildi, evde yoktu ve ezanı okumadığına göre camide de yoktu, neredeydi bu adam, kalktım ayağa başladım civarı gezinmeye köye bakıyorum yamaçtan, insanlar camideler sokaklar boş kimse yok, evin arkasına dolandım yamaç olduğu için arka ormana gidiyordu, girişine geldim bakıyorum ormana doğru, uzakta bir karartı gördüm daha derinlerde ormanın içindeydi bu karartı, biraz daha içine girdim ormanın, ağaçlığın sonunda biri duruyordu, yürüdüm yürüdüm biraz daha yaklaşıp bakınca daha net gördüm hocamdı bu, aramızda 50 metre falan vardı, ama bir tuhaflık vardı ayakta durmuş yere bakıyordu, kafası bana dönük bir haldeydi ama sürekli yere bakar vaziyette duruyordu hareketsiz bir biçimde, hocam ben geldim diye bağırdım, tepki vermedi, biraz daha durduktan sonra arkasını döndü gitti, nereye gidiyordu girdim iyice ormana doğru arkasından, akşam olmasıyla beraber iyice karanlıklaşıyordu ortalık, telefonum cebimdeydi çıkardım ledini yaktım şarjım azdı ama telefonun ışığı olmazsa iyice azalacaktı görüş mesafem, akşam iyice bastırıyor karanlık artıyordu, yarım saat falan gittim hocamın gittiği yoldan, baktım ileride yine aynı şekilde duruyor, hocam bekleyin benim dedim, yine hoca hızla başka bir yola saptı ben de gittim peşinden

gitmemeliydim ama ne kadar büyülenmemiş olsam yahut öyle zannetsem de etki alanlarındaydım yani, bunu anlayamazsınız gidiyorsunuz o an aklınızda o hocan değil sakın gitme hatta kaç kaçabildiğin kadar düşüncesi olmuyor, aksine hocanın silueti var o senin hocan git peşinden düşüncesi oluyor, varlıklar fısıldıyor git git git takip et git peşinden, şuanki aklım olsa hocayı bırak tüm şehri görsem gider miyim o ormana? takip etmeye devam ettim ama çok hızlıydı, onun yaşında bir adamın böyle gitmesi mümkün değildi ama oluyordu işte gidiyordu adam, böyle böyle giderken hocam bir tepeden aşağı indi koştum indiği tepeye, bunlar istasyonlar değil miydi? hoca beni hammatşeri tepesine getirmiş kendisi de koşa koşa yasak köye girmişti, ne oluyordu hoca niye beni oraya getirmişti, ayaktaydım dondum kaldım, köy karşımda duruyordu hammatşeri tepesinden net olarak görüyordum poşetim de hocanın evinin önünde kalmıştı, elimde telefonun ledi parlıyor kapatmak aklıma dahi gelmedi izliyordum sadece köyü, yine bütün kapılar pencereler açık ve köy ahalisi meydana doğru toplanıyordu ayakta durmuş şok ve şaşkınlıkla onları izliyordum ama bu sefer bir fark vardı boğulduğunu gördüğüm çocuk eliyle ahaliye beni işaret etti bütün yüzler bana döndü çarşaflı kadınlar erkekler hepsi bana döndü erkekler yüzüme bakıyor kadınlar yüzleri bana dönük halde yere bakıyordu, çocuk bağırdı hammatşeri cinna … , hareket edemiyordum hep bir ağızdan bağırmaya başladılar hammatşeri cinna … , bağıramıyorum ağlayamıyorum heykel gibiyim kımıldayamıyorum ben tepedeyim onlar köyde ama hepsi birden beni tutuyor sanki, nasıl mümkündü bu? omzumu biri tuttu var gücümü kullanıp kafamı çevirdim

bu hocamdı eliyle omzumu tutuyor hızlı hızlı birşeyler okuyordu, üzerimdeki tonlarca ağırlık kalktı çabuk dedi gel benimle nefes nefese kalmıştı, elinde bir ip vardı bir ucunu bana verdi diğer ucu ondaydı ne olursa olsun bu ipi bırakma dedi, kafamı salladım tamam diye, hoca önde ben arkada hızlı hızlı geldiğimiz yoldan gidiyorduk kafamı çevirdim arkama bakmak için, çarşaflı kadınlar tepeye çıkmış ayakta ve yönleri bize dönük ama kafaları yere bakar şekilde duruyorlardı, nasıl çıkmışlardı bir anda oraya, akıl almaz bir hızları vardı, ışınlanıyorlardı sanki, yürü dedi hoca çabuk ol, hemen kafamı çevirdim hocama doğru elimde ip peşinden gidiyordum, dur dedi hoca birden, durdum oturdu hoca birşeyler okumaya başladı, neden durmuştuk, yere baktım taşlardan bir çember oluşturmuş hocam benim yanıma gelmeden önce önlem almış olmalıydı, yerden kafamı kaldırmamla çığlık atmam bir oldu, çarşaflı kadınlar çemberin etrafını sarmış 10 santim dibimizde etrafımızı saran bir halka oluşturmuşlardı, etrafımız tamamen onlarla çevriliydi hiç erkek yoktu sadece onlar vardı, ayakta duruyorlar yere bakıyorlardı, hocam hala okuyordu okuyordu, bir ara sustu bana baktı, etrafına bakma, ne görürsen gör çemberden çıkma, öyle bir titriyordum ki elimdeki ip sallanıyordu, kafamı yere eğdim ağlıyordum, çok yavaş bir mırıltı duyulmaya başladım giderek artıyordu, etrafımızdakiler hepsi birden söylüyordu sözleri, çoğaldı çoğaldı, cinna h… el m… cinna h… el m… cinna h… el m… el m… hepsi sürekli bunları tekrarlıyordu, hocam hala okuyordu hala okuyordu, sonra birden bana baktı çok yüksek bir sesle bağırdı kopar ipi, ve ipi koparmamla etrafımızdakiler yok oldu, hocam kan ter içinde kalmıştı, otur dedi zira hala ayaktaydım, oturdum, sabah ezanına kadar burada bekleyeceğiz

Bölüm 7

Hocam dedim yalvarırım gidelim, burada durursak sonumuz iyi değil, oğlum dedi eğer bu çemberden çıkarsak hemen çıktığımız an çarparlar, sakın oğlum sakın delice bir şey yapmaya kalkışma, şarjım bitmişti tamamen, sadece ayın ışığı ile görebiliyorduk birbirimizi ve etrafı, hocam ara vermeden okumuştu yaşına göre dirençliydii ben genç yaşımda dahi tıkanırdım onun gibi durmadan okusam, şimdi dedi etrafında ne görürsen gör, seni kim çağırırsa çağırsın, sakın aldırış etme, unutma şuan bir kabusu gerçek hayatta yaşıyoruz, nasıl ki rüyalarda ve kabuslarda gerçek hayatta olmayacak birçok şey mümkün, şuan burada da mümkün o şeyler, biz gerçek hayattayız ama şuan bulunduğumuz bölge kabusun ta kendisi oğlum, kabuslarındaki herşey burada gerçeğe dönüşür, gözlerim sonuna kadar açıktı sessiz ve korku dolu bir şekilde hocamı dinliyordum, dinledikçe umudum kayboluyor pes etme noktasına geliyordum, şimdi dedi ben okumaya devam edeceğim sen otur ve sakın etrafına bakma, dayanamayıp bakarsan dahi gitme, eğer gidersen ben bile birşey yapamam, o sebeple bakma bile etrafına, hocam okumaya başladı ben de dediği gibi oturur vaziyette yere bakıyordum etrafıma bakmamaya gayret ediyordum, birden hocamın sesi azaldı, sonra iyice azaldı azaldı, hocamın yüzüne baktım ağzı hareket ediyordu, evet ama ben duymuyordum onu, sadece onun sesi değil bütün sesler kayboldu, ormanın sesi, rüzgarın sesi, hiçbirşey duyulmuyordu, sağır mı oluyordum nasıl mümkündü bu, yavaş yavaş sanki dibimden boynumun arkasından bir ses gelmeye başladı, sadece o sesi duyuyordum, geceleri sessizlikte sadece odada bulunan saatin sesini duyarsınız ya aynen öyleydi, hiçbir ses yokken sadece o ses çıktı ortaya, gel diyordu gel bize, o kadar tatlı bir sesti ki bu gitmek istedim, gel bize, siz kimsiniz neden geleyim, biz onlarız gel bize, onlar kim ne yapacaksınız bana ne istiyorsunuz benden, sadece onların sesini duyuyordum, dibimdeki hocam hala okuyordu ağzı kıpırdıyordu ama katiyen duyamıyordum, sadece beni çağıranların sesini duyuyordum, sanki arkamdan bir rüzgar beni çağırıyordu, bu öyle bir davetti ki o an ne yaparsanız yapın bırakıp gidebilirdiniz, neredesiniz dedim, çemberin dışındayız gel bize

ayağa kalktım ama hala yere bakıyordum, sanki mecburdum gitmeye, onlar bir saniye bile susmadan gel diyorlardı, gidecektim onlarla olmalıydım, ayağımı çemberin dışına atmak üzereyken hocamın kolumdan tutmasıyla irkildim, hala okuyordu yere bakarak, bir taraftan da benim kolumu tutuyordu, kendime geldim ve o an hocamın sesini tekrardan duymaya başladım, herşeyi duyuyordum normale dönmüştü sesler, biraz evvel hipnoz olmuş gibiydim, çemberin dışında olmalarına rağmen bu denli etki edebiliyorlardı, eğer ki çemberden çıksam kimbilir bana neler yaparlardı, kendime geldim iyiyim hocam dedim, kafasını salladı onaylamak babında, hala okuyordu, oturdum tekrar yere bakıp bir an öce sabahın olmasını bekliyordum, uzunca bir müddet hiçbirşey olmadı sabah yakındı artık, ama sonra etrafta bir hareketlilik farkettim, dibimde duruyorlardı, karahasanın basri, karısı ve dayıma istediğimiz gelin, adresi sorduğumuz evdeki adam ve karısı, aynı evdeki küçük çocuk, hepsi yanımda ayakta hareket etmeden duruyorlardı, yere bakıyorum ama dibimdeler farkediyorum, onlara bakmıyorum ama onlar olduğunu biliyorum, fakat bir değişiklik var bu sefer, kadınlar bana bakıyorlar, eminim bundan, görmüyorum yüzlerini yere bakıyorum ama onlar bana bakıyorlar hissediyorum, korkuyorum kafamı onlara çevirmeye, asıl korktuğum şey kafamı çevirip çarşaflı kadınların ve gelinin yüzünü görmek, göz ucuyla ayaklarına bakıyorum kadınların çarşafları yere değiyor onlarınkini göremiyorum ama erkekler çıplak ayaklı, fakat bu insan ayağı değil, parmakları yok, ayak parmakları yerine bir hayvanınki gibi ortadan ikiye ayrık, çığlık atmamak için zor tutuyorum kendimi, sessizce gözlerimden yaşlar boşanıyor, sabah olsun artık diyorum gitsinler, ama hayır duruyorlar dibimde, ayakta hareket etmeden bize bakıyorlar, aslında bize de değil sadece bana bakıyorlar, kafamı yerden kaldırıp hocamın yüzüne baktım, hocam da bana bakıyor, okumaya devam ediyor ama, sonra nefes nefese sakın diyor sakın çıkma çemberin dışına, bayılıyor orada, sabaha az kaldı ama yalnızım artık, hocam kendinden geçti ne yapacağım şimdi, belki de onlara gitmeliyim o zaman düzelir herşey

ağlıyorum, gözlerimden yaşlar toprağa düşüyor, belki bir ses bir hareket olsa bu kadar korkmam, ama dibimdeler ve asla hareket etmiyorlar, büyük bir ikilemde kaldığımı hatırlıyorum, gitmeli miydim onlara, hayır gidemezdim hocam bu yaşında bayılana kadar çaba gösteriyorsa, ben de biraz dirayetli olup onlara karşı pes etmemeliydim, durdu gözyaşlarım, uzaklardan çok hafif bir ses duymaya başladım, sabah ezanı okunuyordu, ses hocamın köyünden geliyordu muhtemelen, sonra birden kayboldular, fısıltılar durdu, yığıldım kaldım hocamın yanına, kalk oğlum uyan diyen bir sesle kendime geldim, hocamdı bu, onun çağırmasıyla uyandım, sabah olmuştu, hiç uyumamış gibiydim sanki, üzerimde yorgunluk vardı, hocamın dediği gibi o gece gerçek hayatta kabus görmüştüm, hocam dedim rüya mı bu yoksa atlattık mı geceyi, gülümsedi ve atlattık oğlum dedi, bir anlığına da olsa mutlu olmuştum, hadi oğlum dedi gidelim çok işimiz var, geceyi atlattık lakin belayı büyüttük, hocam dedim nasıl yani, anlatacağım oğlum varalım da eve, hadi gidelim biran önce buradan her ne kadar sabah olmuş olsa da burası yasaklı yer, yürümeye başladık, hocam dedim dün evinize geldim sizi bulamayınca dolaşmaya başladım civarda, sonra sizin siluetinizi gördüm ve siz zannedip peşinden gittim, biliyorum oğlum herşeyi biliyorum, nasıl buldunuz yerimi hocam?, oğlum dedi dün köyden birinin evinde bir tedavi işim vardı, işimi bitirip eve gelince kapımın önünde senin poşetini gördüm lakin seni orada göremeyince büyük bir telaşa kapıldım, arka tarafa dolanıp ormanın girişine gelince sen ormanın içindeydin gittikçe uzaklaşıyordun, arkandan defalarca bağırmama rağmen duymadın, hocam dedim neden duymadım, ormanın girişinde etkileri altına girmiştin oğlum dedi, farkında değildin ben durumu anlayınca hemen koştum peşinden ben bağırıyordum sen koşuyordun ben bağırıyordum sen koşuyordun, sonra anladım ki seni yasak köye götürüyorlar, ormanda çemberi yapıp hammatşeri tepesinde köye girmeden seni buldum, biraz daha gecikseydim köye girecektin, işte o zaman oğlum çok geç olurdu herşey için

hocam dedim sanki bir kabustu, gerçek olamayacak kadar korkutucuydu,ben en derin kabuslarımda bile akşamki korkuyu yaşamadım, kabuslarla tek farkı var oğlum, kabuslar uyanınca biter, lakin bunların musallatı her uyandım zannettiğinde yeniden başlar, sonra bir müddet sessizce devam ettik, hocam dedim beni size yollayan çoban birşeyler anlattı bana, hocamın yüzü düştü, akşam etrafımızı saran şerliler varken bile yüzünde böyle bir korku görmemiştim, sanki çoban anlatmaması gereken birşeyi anlatmıştı, o geceyi mi anlattı oğlum sana çoban şehmus?, hocam dedim bana detay vermedi sadece şunu söyledi, 17 yaşına kadar en uzak dağlarda tepelerde sürüsünü otlattığını ama bir gece şahit olduğu bir mahluktan sonra bu civardan asla uzaklaşmadığını anlattı, hoca bir müddet sustu sonra ağzından sözcükler dökülmeye başladı babam sağ idi oğlum, anam babam ben yemek yiyorduk, kapımızı bir çocuk çaldı yetiş hocam yetiş çoban şehmusu çarpmışlar, babam yemeğini bitirmeden fırladı ben de peşinden gittim, vardık ki köyün girişinde şehmus ayakta duruyor üstü başı paramparça ve arapça birşeyler tekrarlıyor Huve Yeciu Huve Yeciu Huve Yeciu, o güne kadar korktuğunu görmediğim babam dehşete düşmüş ve gözleri büyümüş halde şehmusa bakıyordu, şehmus dedi kim geliyor, çoban duymuyordu sadece tekrarlıyordu, babam ona çok sert bir tokat attı şehmus hala tekrarlıyordu hiç etki etmemişti sanki o tokat, sonra ben ve köyden 2 kişi daha ağzını ellerini bağlayıp bizim eve getirdik, babam 33 gün boyunca şehmusa okudu da zavallıyı kurtardı, onu o hale getiren oğlum sadece o mahluğun yaptığı birşeye şahit olmak, eğer ki o şerli mahluk şehmusu görseydi hali çok daha perişandı, hocamı sessizce dinledim, bu akşamkiler dahi beni dehşete düşürürken bu yaratık nasıl birşeydi ki bir çoban 38 senedir unutamamıştı, hocam dedim nasıl bir şey bu şerli? bu muhabbet esnasında hocamın evine gelmiştik, girdik içeri, hocam anlatmaya başladı

oğlum dedi akşamki gördüklerin normal bir ademoğlu için zordur, çok zordur, bir kabustan uyandım sanarsın uyanamazsın, ummadığın anda onları hissedersin, lakin çobanın gördüğünün bırak musallatını sadece seni fark etmesinin bile yerine akşamkilerden bin tanesinin musallatını tercih edersin oğlum, hocam dedim bu nasıl bir mahlukat ki sizin gibi biri bile onun hakkında kelam ederken dehşete düşüyor? oğlum dedi o insanlardan önce de vardı, akşamki gördüğün şerlilerden önce de vardı, dedemin babama onun da bana anlattığı kadarıyla biliyorum, onun hakkında çok bilgi yok, bir soydan, bir kabileden geliyor bu şerli varlığın soyu olan kabile 29 mahluktan oluşuyormuş, şöyle düşün oğlum bu alemde milyarlarca insan birsürü şerli var iken bu mahluktan 29 tane var ve hepsi aynı kabileden aynı soydan, lakin bunlar dünyanın dört tarafına dağılmışlar, bizim çobanın gördüğü ise bunlardan sadece bir tanesi, varlık şehmusa bulaşmamış, yüksek ihtimalle çobanı fark etmemiş, ona rağmen çoban şehmusun onu ve yaptıklarını görmesi gençliğinden bu zamana kadar unutulmayacak bir dehşet olarak kalmış, hocam dedim çoban babanıza geldiği vakit üstü başı paramparça perişan haldeydi diyordunuz bunu varlık yapmamış mı, oğlum dedi varlık şehmusu görse idi üstünü başını mı parçalardı tahmininden çok daha vahim olurdu şehmusun hali, varlığı görmenin dehşeti ile çoban kendi üstünü başını parçalamış oğlum, düşün ki köye ulaştığında hala kendine gelememiş haldeydi, düşün ki kendini elleriyle parçalayacak bir hale bürünmüş, ben akşamkiler karşısında dehşete kapılırken çobanın gördüğü varlığı görsem ne yapardım, hocam dedim çoban bu mahluğu nasıl ve nerede görmüş, oğlum dedi … ili sınırında 3 tepe vardır buraya çok yakın değildir, 3 tepenin ortasından bir dere akar şehmusta o gece uzaklardan gelirmiş sürüsüyle , biran önce köye dönme arzusundan 2 gecede 1 uyurmuş geceleri de yol alır olmuş hasretinden, sonra sürü su içsin diye üç tepenin ortasındaki dereye girmiş, eğilip suyunu içmiş, bir dönmüş ki arkasını sürü yok, koskoca yüzlerce davarlık sürü yok, hocam anlatırken kapı çaldı

Bölüm 8

gelen kahveciydi, kan ter içinde kalmıştı, yamaca kadar koşmuş gibi bir hali vardı, hayırdır dedi hocam birşey mi var ne bu halin, hocam dedi yetişin çoban şehmus tuhaflaştı kendini öldürecek bas bas bağırıyor, koştu hocam hemen arkasından ben de koştum, şehmusun evine vardık içeriden bağrışma sesleri geliyor, hocam kahveciye döndü kiminle dövüşüyor şehmus dedi, hocam dedi içeride çobandan başka kimse yok saatlerdir kendi kendine bağırıp duruyor, hocam direk içeri girdi biz kahveci ile kapıda bekliyoruz, köy ahalisi ise korkudan evin oraya gelemiyor, hocam girince çok kısa bir süre sonra ses kesildi, 10 dakika bekledim büyük stres ve korku içinde, hocam hala çıkmayınca içeriden sonunda dayanamadım kahveciye baktım ben içeri giriyorum dedim, kolumu tuttu yapma dedi, çektim kolumu girdim içeri, gördüğüm manzaranın dehşetini tarif etmem mümkün değil, orası bir ev olamazdı bütün perdeler örtülü vaziyette duvarın her yerine keçi başı asılmış yerde hocamın yaptığına benzer ama malzemesi ve çizimi ondan farklı bir şekil, iğrenç bir koku, duvarın dibinde her yeri kir içinde bir yer yatağı, ve köşede büyük bir saman çuvalının içinde ağzına kadar insan saçı dolu, hocam girişte ayakta durarak sürekli türkçe olmayan birşeyler söylüyor, çoban şehmus iki duvarın bitiştiği yerde vücudu duvara dönük ve kafası yere bakar vaziyette dizlerinin üzerine oturmuş sallanıyor, elinde bir tutam … var ve o da sürekli türkçe olmayan birşeyler tekrarlıyor, dondum kaldım öylece, hocam okumayı bitirip bir süre sustu sonra şehmusa baktı, şehmus sen misin?, ses yok, şehmus sen misin?, yine cevap vermedi, şehmus sen misin?, üçüncü kez de cevap alamayan hocam ey … bin … yüzüme bak diye bağırdı, çoban tepki vermedi, ey … bin … yüzüme bak diye bağırdı yine bakmadı, üçüncü kez ise ey … bin … deyince inanılmaz bir hızla ayağa kalkıp hocama baktı

onun nefreti başka bir boyuttan geliyordu sanki, hocama doğru öyle bir bakışı vardı ki elinden gelse oracıkta parçalara ayırırdı, … kabilesindensin demek, bu çobandan ne istiyorsun eyy … , ona ızdırap vereceğim diyordu ama çok kısık bir sesle, bir surat hem nefret dolu olup hem de gülebilir mi, işte o mahluk bunu yapıyordu, bakışı ve hareketleri nefret dolu ama bir taraftan iğrenç bir şekilde sırıtıyordu, bu çobandan ne istiyorsun eyy … gelen, ona ızdırap vereceğim diye fısıldadı yine, hocamı hiç öyle sinirli görmemiştim, sanki bir taraftan korkuyordu da, üçüncü kez sordu bu çobandan ne istiyorsun … , o kısık sesli yaratık kulakları sağır edecek bir sesle bağırdı kabilem dedi 77 bin varlıkla burada, öyle demesiyle duvarlarda binlerce gölge belirdi, bunu anlayamazsınız, bir odanın duvarında binlerce gölge, hocamın gözleri büyüdü, o zaman dedi sen osun, gülmeye başladı çoban inanılmaz şekilde bağırarak gülüyordu, hocam bana baktı tuzak dedi tuzak kurdular, ben ağlıyordum sadece, konuşamıyordum, gücümü topladım o kim hocam diye bağırdım o kim, … , … , hocam delirmiş gibi tekrarlıyordu, o sırada kahveciyle birlikte birkaç kişi daha daldı içeri, hocam kendine geldi çabuk dedi çabuk çıkın buradan, bana baktı çabuk oğlum dedi koş çık buradan, hocam dedim baş edemezsiniz 77 bin tanesi gelmiş, ne olur siz de çıkın, yüzüme baktı, önden kahveci ve köylüler arkadan hocamla biz çıkdık o şer yuvasından dışarı, hocam hala şaşkındı, ahali su getirdi yüzümüzü yıkadık, hocam dedim … kim , oğlum dedi çobanın içindeki … oğlu … , tüm kabilesiyle birlikte gelmiş, sonra ahaliye döndü ey ahali kaçın kaçın gidin, akşam olmadan güneş batmadan kaçın, köylüleri korku sardı herkes evlerine koşuyordu, evlerinden çoluk çocuklarını toplayıp hızla köyü terk ediyorlardı, hocam dedim çabuk biz de gidelim, oğlum dedi sen git kurtar kendini, bunların hepsinin birden gelmesi üstelik liderleriyle birlikte gelmeleri hiç iyi bir durum değil, ben şuan bu köyü bunlara bırakırsam bu köy yasak bölgeden beter olur, benim evime giremezler, biraz evvel çobanın evinden senin hatrın için çıktım ama madem … oğlu … ve tüm kabilesi ile karşılaştım o halde burada kalıp bu köyü kurtarmak için çabalayacağım

ben gidiyorum hocam dedim dayanamam bu kadarına affedin kalıp yardım etmek isterdim ama bu konuda ilim sahibi değilim, kaç oğlum dedi akşam olmadan kaç, ne olur dedim dikkatli olun evden çıkmayın, gülümsedi meraklanma oğlum sen dedi, atladım arabaya kaçtım köyden eve vardım direk, aklımda ertesi gün sabah tekrar köye hocamın yanına gelmek vardı, annem bir ton azarladı nerdesin falan filan, yine bahane buldum birsürü, günler sonra ilk defa oturduk ailecek birşeyler yiyorduk ama aklım bir taraftan hocamda, düğün günü de yaklaşıyordu giderek herşey benim açımdan kötüleşiyordu, beni o vaziyetten kurtarabilecek tek kişi olan hocamdı eğer o kurtulamazsa umudum neredeyse tamamen tükenecekti, ben bunları düşünüp yemek masasında otururken annemin sesiyle irkildim oğlum diyordu, efendim dedim duymuyor musun daldın gittin, yorgunum biraz anne ondandır, biz anneannenlere gideceğiz sen de gel, ne yapacaksınız orada dedim, normal oturmaya gideceğiz dedi, birkaç saniye düşündüm üçünüz mü gidiyorsunuz dedim, evet dedi, kardeşime döndüm sen ne hayır gidiyorsun lan böyle aile oturmalarına gider miydin dedim, bayağıdır görmüyorum abi anneannemi falan dedi, sonra aklıma o karının beni kovması gelmişti, iyi dedim siz gidin ben gelmiyorum, bunlar gittiler evde tek kaldım geçtim odama açtım pcyi facebookta falan takılayım diye, bir taraftan müzik açtım, evde kimse yokken cuğara da tüttürüyordum, normaldim o an günler sonra, müzik facebook sigara üçlüsü ile normal biriydim, böyle internete dalmışken içeriden bir takırtı geldi, müziğin sesini kıstım, kısar kısmaz bir takırtı daha geldi, rüzgardan falan pencere çarpıyor herhalde dedim takmadım, 10 saniye sonra çaat diye bir ses geldi, bardak tabak gibi birşeyin kırılma sesiydi sanki, kalktım gittim mutfaktan gelmişti ses yöneldim mutfağa genelde karanlıkta takılırdım pc ışığında mutfağın lambasına bastım ışık yanmadı tekrar bastım yanmadı yine ışık

noluyor amk dedim kendi kendime, telden ışık açtım baktım yerde tabak mabak birşey yok, sonra bir sıçradım ananı avradını, az öncekine benzer ses salondan geldi, koştum salona kesin birşeyler kırılmıştı emindim, baktım gayet derli toplu halde duruyor salon, noluyor lan dedim sesli şekilde, hayır köy civarında tuhaf şeyler yaşadık hatta gayet tuhaf şeyler yaşadıkta kilometrelerce uzakta evimde de mi rahat bırakmayacaklardı, köy dışında sadece anneannemler tuhaftı onların olayını da üzerlerindeki şerlilerin yaptığı büyüye bağlamıştım, bana büyü de yapılmamıştı bildiğim kadarıyla, ben salona bakar vaziyette ayakta dikilirken banyodan şiddetli bir su sesi geldi, koştum direk refleksle ışığa bastım bu sefer yandı az evvel mutfakta yanmayan ışık, baktım küvetin musluğu sonuna kadar açık, bilirsiniz hatta hidrofobisi olanlar çok rahatsız olur musluğun o sonuna kadar açık sesinden, lan zaten gerginim bir de musluk sonuna kadar açık sikeyim ulan diye bağırdım, gittim musluğun yanına kapattım küvetin dibinde dikiliyordum ayakta, düşünüyorum acaba bugün köydeki kabile mi bunları yapan veya onlarla alakasız başka bir mahlukat mı, sonra durdum lan ben napıyorum banyoda bunları niye burada düşünüyorum deyip kalktım ayağa telefonun ledi açıktı hala onu kapatayım diye elime aldım ayna tam arkamdaydı telefonun ekran kilidini açıp ledi kapatayım derken kapalı telefondan arkamdaki aynadan siyah bir görüntü yansıdı dondum kaldım, bildiğin telefon elimde dondum şok içinde duruyorum hareketsiz halde, telefondan görüyorum aynada siyah bir kafaya benzeyen siluet, kesin eminim, arkamı yavaş yavaş aynaya doğru döndüm, ananı sikeyim aynada karahasanın basrinin kızı yani dayıma alacağımız gelin yere bakıyor, bir çığlık attım kekeliyordum, elim kolum kasılmaya başladı, çarpılıyor muydum, el kol kilitlendi bağırıyorum ama kımıldayamıyorum, olduğum yere yığıldım bayılmışım kardeşimin tokadıyla uyandım

noluyor lan dedim, kalk abi bayılmışsın diyor, hala vurmaya devam ediyor, dur lan uyanığım ne vuruyorsun dedim, kalktım annem su getirmiş onu içtim, geçtik salona nasıl bayıldın neyin var diyorlar, tansiyonum düşmüştür falan diyip geçiştirdim, ama tek başıma ne kadar süre dayanırdım bilemiyordum, düğüne de az kalmıştı, babama mı söylesem acaba diye düşünüyordum, sonra birden bire beni 2 gün sonra psikoloğa götürün dedim, hayırdır niye dediler, soru sormayın dedim götürün, bunu dedim çünkü kendimden emin değildim, yani belki bende tuhaflık vardı, bundan emin olmak adına psikoloğa gitmek istiyordum, tamam oğlum dedi annem gideriz de yarın gidelim niye sonraki gün gitmek istiyorsun, yarın işlerim var dedim sabah erken kalkıp gitmiş olurum haberiniz olsun, birşey demediler, bir süre sessizlik oldu, anneannemlerde ne yaptınız var mıydı bir tuhaflık dedim, babam bana baktı, ne tuhaflığı lan diyor, kafayı mı sıyırdın asıl sen kendin tuhaf tuhaf davranıyorsun diyor, sonra annem araya girdi çay içip geldik oğlum her zamanki gibiydi dedi, iyi tamam ben yatıyorum diyip odama gittim, asıl amacım sigara içmekti, o arada oturdum pcye mapse girdim yasak köyü buldum, güncellenme tarihi çok yakın olmasa da yine de çok eski sayılmazdı, basrinin evi buldum, zoom yaptım yukardan, belki birşeyler bulurum diye ama yok net değil, yukarıdan da köy küçücüktü aslında bir köyden çok geçici yerleşim alanı gibi birşeydi, aklıma hocam geldi, napıyordu acaba koca köyde 77 bin şerli mahlukla tek başına, gidecektim zaten sabah olunca, orada kalsam ne olurdu acaba diye düşündüm, ama hocama faydam olmayacağı gibi zararım olacaktı, kendinden ziyade benim derdime düşecekti, en iyisini yaptığıma karar verip yattım, rüya görmeden uyandım, kalktım kardeşim yatağımın yanında ayakta dikiliyor, içerisi karanlıktı sabah olmamıştı hala, ne dikiliyorsun lan dibimde dedim ses vermedi

sana diyorum ne dikiliyorsun lan başımda, hala ses vermiyor, koluna dokundum şş sana diyorum lan, ama bir tuhaflık vardı elime birşey bulaşmıştı sanki, elime baktım ananı avradını kül lan bildiğin kül amk, o halde dondum kaldım, çığlık falan atamadım sonra yüzüne bakayım diye kafamı kaldırdım, yok olmuştu yani kardeşimin silueti gitmiş kaybolmuş, kendime tokat attım rüya mıydı lan diye, tekrar elime baktım elimde kül vardı kesinlike vardı, rüya falan olamazdı, kalktım ışığı açtım, oturdum yatağın içine sigara yaktım düşünüyorum, bir taraftan elimdeki küle bakıyorum, diğer yandan tuvalete gitmem lazım ama tırsıyorum zira tuvalette ayna var, sabaha kadar gitmedim uyumadım da, kısa süre sonra sabah oldu zaten, kardeşim de uyanmıştı, erkencisin dedim, hiç uyumadım abi dedi, niye uyumadın lan hem dün gece benim odamda napıyordun dedim, ne diyorsun abi gece arkadaşlarla oyun attık sabaha kadar diyor, oğlum uyandım baş ucumdaydın diyorum, yok abi rüya görmüşsün girmedim odana falan dedi, şunun için soruyordum akşamki gelen kardeşim miydi, bir büyünün falan etkisinde olabilirdi yani o da büyülenmiş olabilirdi, yoksa kardeşimle alakasız başka bir varlık onun şekline mi girmişti, cevabımı almıştım kardeşimin olan bitenden haberi yoktu, şerli varlığın biri onun şekliyle gelmişti odama, artık emindim bunlar karahasanın basri ve yasak köydeki mahlukların işiydi, zira o gece banyo aynasında gördüğüm dayımın evleneceği gelin bunu destekler nitelikteydi, tamam dedim ben gidiyorum annemlere söylersin işlerim var, tamam abi dedi, çıktım atladım arabaya hocamın köyüne vardım, köyün girişine parkettim arabayı, vardım varmasına ama dünkü köy harabeye dönmüş, birkaç ev harici bütün evler yanmış her yer kararmış yangından ve dumanın etkisinden, karahasanın basrinin köyden beter olmuş, acaba dedim hiç hocama bakmadan geri dönsem mi, boyumdan büyük işlere kalkışıyor gibi hissettim o an, bir sigara yaktım 10 dakika köyün girişinde harabe haline gelmiş köyü izledim

Bölüm 9

Girdim köyün içine, birkaç sağlam kalmış ev harici hiçbir hayat belirtisi yoktu, yasak köyden beter olmuştu, hocamın evine baktım yamaca doğru, ev hala sağlamdı demek ki hocamın evine zarar veremedi şerli mahlukatlar, tam hocamın evinin olduğu yamaca çıkmaya hazırlanırken omzuma bir el dokundu, irkildim bir an arkamı döndüm yavaşça, kimse yoktu ama emindim birkaç saniye evvel birisi omzuma dokunmuştu, bir karartı gördüm karşı tarafta yarı yıkık ve yanmış halde duran samanlıkta, evet bir karartı vardı ayakta duran bir karartı ama samanlığın henüz yıkılmamış kısmında olduğundan ve o kısım karanlık olduğundan net seçemiyordum, sanki beni bekliyordu oradaki şey, kimsin diye bağırdım ses vermedi, tekrar kimsin diye bağırdım yine ses vermedi, son kez kimsin diye bağırdım bu birden adım attı ileri doğru hala samanlığın içindeydi ama bu kez görünüyordu sureti, şok oldum dondum kaldım, o ilk gece gördüğüm çobandı, 2 köyü ve birsürü şerli varlığı yok edip öldürülen çoban, o an düşündüm bu çoban kötü birisi olsa o varlıklarla savaşmazdı demek ki bu çobanla aynı istikamette idik, gittim samanlığa doğru bu geri çekildi içeriye doğru, girdim karanlık tarafına samanlığın, selam verdim selamımı aldı, rahatladım selamımı almasıyla, bana baktı normal bir insan görüntüsü vardı, akşam dedi çok kötü şeyler oldu, hala bu köydeler, eliyle bir yeri işaret etti, yıkılmayan evlerin olduğu yeri gösteriyordu, bu yıkılmayan birkaç evde binlercesi var geceyi bekliyorlar dedi, ben dinliyordum ama ona soracağım çok şey vardı çoban emmi dedim sen o yasak köyde öldürülmedin mi, hayır dedi beni öldürdüklerini sandılar ama öldüremediler, ben de peşimi bırakmayacaklarını bildiğim için öldüğümü sanmalarını istedim, sen dedim insan mısın, insanım oğlum dedi, lakin bir nebze ilimli bir insanım, fazla soru sorup konuşacak zamanımız mevcut değil dedi, hocanın evine mi gidiyorsun, evet çoban emmi dedim hocamın yanına gideceğim

Olayın devamı yazar tarafından yazılmamıştır. Yazarın ismi İnkhuhtur

20 thoughts on “O Köye Gitmemeliydim

  1. Çok iyi olay. İnşallah devamında hoxayı bulmuşsundur. Tabi bu yazıyı zayırlarsan tabi bulmuşsundur. Devamını bekliyorum(heycanlı şekilde)

    1. Yanlış yazdıklarım var…
      ….mında hocayı….
      …azıyı yazdıysan…
      İnşallah düzeltir ben düzeltemiyorum

  2. ARKADAŞ O KADAR DÜĞÜN DE NE OLACAK DİYE BEKLEDİM HİKAYE BİTTİ NASIL BİTTİĞİNİ BİLE ANLAMADIM

  3. Arkadaşlar malesef geçen cuma abimi kaybettik uzun bir süredir komadaydı kendisini banyoda baygın ve kitlenmiş şekilde bulmuştuk en son bu yazı vardı pcde sanırım siteye kaydetmiş pcnin başından ayrılırken bu yazılanları gördük meğer herşe

  4. Hikaye tamamen hayal ürünü. Sürekli aşırı ayrıntı ve aşırı uzayan konular var. Basit bir örnekle yazarın olayı nasıl gizemli hale getirmeye çalıştığını anlatayım. En son köye gittiğinde omuzuna biri dokunuyor ama kimse yok. Sonra samanlıkta birini görüyor gizeme bak a.k. Samanlıktakine sesleniyor ( tabi yazar uzattıkça uzatıyor) üçüncü seslenişinde samanlıktaki o.ç 1 adım öne gelmiş. Ses vermiyormuş. Sonra selam vermiş samanlıktaki kahpe de selami almış. Yazar kardeşim 1 sayfa gizem yazdıktan sonra samanlıktakinin insan olduğunu anlamış. Şimdi bu samanlıktaki piç madem normal insanmış nasıl omuza donunup ortadan yok olmuş. Madem bu kahpe oğlu kahpe normal insanmış niye bu yazar yalancısına ses vermeyip mal mal hareketler yapmış? Köy ismi yok şehir ismi yok neden? Bu kadar absürtlüğü yaşamış biri neden jandarmaya gidip “bu köyde böyle böyle şeyler var” demez? İyi hayal gücün varmış yazar kardeş.

  5. Arkadaşlar hikayenin devamını Wattpad uygulamasından bulabilirsiniz.Şahsen ben de bu hikayeyi okuyorum ve hikayeye devam ediyor.Hikayenin asıl yazarı benim bildim bu kullanıcı adındaki bir kişi: Inkhuhtur00.
    Bilginize…

    1. hikayenin devamı yok, wattpad uygulamasında gördüğün hikayenin devamı sahte. Gerçek yazar tarafından yazılmamış…

Comments are closed.