Son 2 yıldır başımdan geçen olayları sizlerle paylaşıyorum.Bu uyarımı asla şov amaçlı algılamayın ; bu tarz olaylardan etkilenecek kişilerin bu hikayeyi okumamasını rica ediyorum.Bundan 2 yıl önceydi.Vizelerim harika geçmiş , geriye sadece çok rahat gireceğim finaller kalmıştı.Ben de finalleri üniversite okuduğum şehirde değil , ailemin yanında beklemeyi tercih etmiştim.Yurda gidip eşyalarımı falan topladım , ardından otobüse atlayıp bizimkilere sürpriz yapmak için yola koyuldum. Annem , babam ve dedem bir arada yaşıyordu.Köyümüz büyük sayılacak bir köy değildi.Çevremizde 2-3 köy daha vardı , onun dışında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi.Herkes birbirini tanıyordu ve şehir hayatına kapalı insanlar yaşıyordu.Bütün köy bizi tanır çok severlerdi.Üniversiteyi kazandığımda köyün meydanına fotoğrafım asılmıştı hatta. Yolculuk bitmişti , otogardan bizim köye gitmek arabayla 1 saatti.Ben de cepteki son parayı taksiye atıp köye gidecektim.Köye vardım , evin kapısını çaldım kapının açılmasıyla şok oldum. Köyün bütün insanları bizim eve toplanmıştı , yerde beyaz örtüye sarılı üstünde bıçak olan dedemin naaşı yatıyordu.Babam ağlaya ağlaya yanımda geldi , sarıldık. Neden haber vermediniz baba dedim. Arayacaktık oğlum ama dersinden geri kal istemedik dedi. Defin ertesi gün yapılacaktı… O gün dedemi yatağına taşıdık , başında dualar okuduk ve sabahın olmasını bekledik.

Bütün gece dedemin baş ucunda dualar etmiştik… Sabah olduğunda köyün hocasıyla birlikte defin işlemini yapmak için köy mezarlığına doğru yola koyulduk. Köydeki tanıdıklarımız da dedemin naaşının arkasından bizi takip ediyordu. Mezarlığa vardık , tam defin işlemi gerçekleşecekti ki babam işlemi durdurdu… Hepimiz şaşkın şaşkın babama bakarken babam elindeki kağıdı hocaya gösterdi. Dedem vasiyet olarak kardeşinin yanına gömülmek istediğini belirtmişti… Dedemin abisi 22 yaşında vefat etmiş ve kendi evlerinin bahçesine gömülmüştü.O ev bizim komşu köyümüzdeydi. Harabe bir halde duruyor , bahçesinde dedemin abisinin mezarıyla yıllardır bekliyordu.Köyde yeterli sayıda araba ve otobüs olmadığı için define gelen insanların çoğu evlerine geri dönmüştü.Ben , babam , hoca , köyden 2-3 abi ve dedemin çok yakınları dışında herkes dönmüştü.Biz de yola koyulup komşu köye , dedemin çocukluğunun geçtiği eve doğru harekete geçmiştik.

Ev 3 katlı müstakil bir evdi… Tapusu bizdeydi ama alacak insan yoktu o yüzden satılığa da çıkarmamıştık. Restore ettirecek paramız da yoktu. Komşu köy Rum köyüyüdü. Köyün çoğunluğu Ortodokstu ve köydeki müslümanlara çok sıcak davranmazlardı. Yıllar önce köyün papazı meydanda silahla vurulduktan sonra müslümanlara karşı bir soğuk savaş başlatmışlar ve muhattap olmayı kesmişlerdi. Kendilerine göre haklılardı tabi ki… Biz dedemin tabutu sırtımızda yürürken köyün meydanından geçtik , başlarıyla selam verip bakışlarını başka yöne çevirdiler… Ve nihayetinde eve varmıştık… Son gördüğümden beri iyice harabeye dönmüştü. Kapıdan içeri girer girmez çok kötü bir kokuyla karşılaşmıştık. içerde onlarcak kedi , şarap şişeleri , ne olduğu belirsiz Yunanca olduğunu tahmin ettiğim yazıların bulunduğu kağıtlar vardı…

Tahta sürgülü bir kapı vardı , kapıyı güç bela açıp evin bahçesine çıktık. Dedemin abisinin mezarı direk karşımızda bize dönüktü. Gidip onun mezarını da temizledik. Otlarını falan aldık… Daha sonra köydeki abilerimiz ve ben mezarı kazıp dedemi defin ettik.O sırada babam ve hocaya gözüm takıldı. Evin en üst kattaki balkonuna çıkmış hararetli bir şeyler konuşuyorlardı… Aradan 5-10 dakika geçmeden hoca kapıyı vurup çıktı.Biz aşağıda babama bakıyorduk. Babam bize seslenip bir an önce gömün , derhal gidiyoruz buradan dedi. Neden baba demeye kalmadan babam da hararetli bir şekilde kapıyı kapattı , biz de hızlıca peşinden gittik. Açıkçası bu halleri bizi korkutmuştu… Babamın peşinden giderken yolun yarısında cep telefonumu evin içinde unuttuğum aklıma geldi. Hava da yavaştan kararmıştı , komşu köye gidene kadar güneş batacaktı bile… Ben de biraz korkmuştum zaten , ertesi gün gider alırım diyip ses çıkarmadım.Ama babam ve hocanın bu tavrı beni meraklandırmıştı. Kendi evimize girer girmez babama hocanın neden böyle davrandığını ve evden neden alelacele çıktığımızı sordum.

Babam annemi ve beni salona çağırdı… Anneme dolaptaki sandığı almasını söyledi… Merakla bekledim ne diyeceğini , fakat diyeceği her ne ise belli ki annem de bunun farkındaydı. Sandığı üzgün bir şekilde getirdi. Bana sandıktan dedemden kalma bir kehribar tesbih , bir mühürlü yüzük ve bir de gümüş işlemeli silah verdi. Ben ve annen şehirde ev arayacağız oğlum.Bu silah ve bu yüzük sende kalsın. Hoca seninle ilgili bir ton vesvese anlattı. Kafama taktığımdan değil , ama bizim de senin de artık onlarla kalması sakıncalı. Başka bir yere gideceğiz dedi.

Ben babama hocanın benim hakkımda ne anlattığını sordum. Babam da , hoca gün boyu seni izlemiş oğlum. Bilmiyoruz ne farklılık gördü ama bana “Oğlun ruhunu şeytana secde ettirmiş , bu köyde yıllar önce böyle bir olay yaşandı tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Tasınızı , tarağınızı toplayıp terk edin bu köyü dedi” dedi. Başta babamın şaka yaptığını sandım ama ciddiydi.Ama babamın benim kadar şaşkın olmaması beni şaşırtmıştı. “Ne diyorsun baba ? Sen neden kabul ediyorsun böyle bir şeyi ?” dedim. “Kabul etmeliyiz oğlum , bu köyün halkı cahildir evimizi ateşe verir canımızı alırlar” dedi Tekrar tekrar şok olmuştum. O gece sabaha kadar uyumamıştım… Annem ve babam içerdeydi. Birden büyük bir gürültü koptu. Evimizin camına koskoca bir taş atılmış , taşa bağlı olan kağıtta arapça bir şeyler yazılmıştı.

Gece annemi ve babamı uyandırmadım. Aslında çok büyük bir gürültü kopmuştu ama onların farketmemesi açıkçası şaşırtmıştı beni. Neyse , daha sonra sabah olduğunda babama olanları anlattım ve gösterdim. Kağıda baktı , “ne yazıyor baba” dedim , “bilmiyorum oğlum” dedi ve kahvaltıya yöneldi. Babamdaki bu vurdumduymazlık ve sakinlik beni şaşırtıyordu. Onlar annemle arabaya atlayıp şehrin yolunu tuttular. Ben de komşu köye telefonumu geri almak için dedemin evine gidecektim. Açıkçası korkuyordum ama gitmek zorundaydım.
Kapından iner inmez gördüğüm manzara beni şok etti. Babam ve annem arabanın başında öylece durmuş bana bakıyorlardı ters ters. “Ne oldu size , neden gitmediniz ?” dedim Babam bana “gitme o eve” dedi “Sen nerden biliyorsun baba” dedim “Gitme o eve” dedi tekrar. “Bütün köyün gözü üstümüzde , o evde bir şeyler olduğunu düşünebilirler , gitmemen bizim için daha iyi” dedi  Tamam diyip eve çıktım , onlar gözden kaybolunca yola koyuldum.

Tıpkı annem ve babam gibi köydeki herkes bana ters bakıyor ve davranıyordu… Dedemin evine gitmeden köyün hocasına uğramak istedim. Kapısını çaldım pencereden beni gördü. Eliyle bekle der gibi bir işaret yaptı.
Beni eve almayıp , kendisi dışarı çıkmıştı.Gel oğlum , gel evladım senle konuşalım biraz dedi. “Hocam dün babama benim ruhumu şeytana secde ettirdiğimi söylemişsiniz.Bu ne demek oluyor ?” diye sordum
Hoca gülerek “Öyle dediğimi mi söyledi” dedi “Evet hocam , ben babamın sözüne inanırım” dedim “Elbette inanacaksın evladım ama o konuştuğun kişi baban değildir , baban cenaze gününden beri kendinde değil ve annen de öyle. Deden vefat etmeden önceki 1-2 hafta evinizden garip sesler , bağırışlar , çağırışlar geliyordu. Deden de baban da camimize aylardır uğramıyorlardı. Onlardaki değişimin herkes farkında fakat dün gördüklerimiz artık bizi emin etti.” dedi “Neler oldu hocam , ben o an bahçedeydim.” dedi “Bak oğlum belki sözlerime inanmayacaksın , beli ailene yakıştıramayacaksın ama ailen çok yanlış şeylerle çok yanlış işlere bulaştı. Dedenin ölümü onların elinden oldu.” dedi “Ne yaptılar hocam anlatın… Geldiğimden beri onlardaki değişikliğin ben de farkındayım.Ama neden bana yalan söylediler. Neden sizin benim hakkımda kötü şeyler söylediğinizi ima ettiler ?” dedim. “Seni de yanlarına çekmek istiyorlar , eğer istersen onlarla kalma 1-2 hafta.Üniversite okuduğun şehire dön.” dedi.

Açıkçası bu konuşma geçerken hocaya da çok güvenmiyordum… Çünkü büyük bir yalanın içindeydim. Annem ve babamdaki büyük değişiklik , yaşadıklarım ve hocanın dedikleri beni etkilemişti. Hocaya ailemle kalmak istediğimi söyledim. Daha anne ve babama bu olaylardan bahsetmemiştim bile. Akşam bahsedip ona göre hocaya söyleyecektim. Bir yalan uydurup hocanın yanından uzaklaşmak istedim “Telefonla görüşmem lazım hocam , bunları sonra konuşabilir miyiz ?” dedim”Elbette evladım” dedi Ben tam arkamı dönmüş gidiyordum ki birden beni kendisine çevirip sert bir tokat attı. “Yalan söyleme” diye bağırdı.”Telefonun o evde kaldı , gitme o eve.” dedi
Ben şok içindeydim o an ki öfkemle hocanın beni tutan ellerini kendimden ayırdım. Ne ulan ne ? Ne var bu evde ?” diye bağırıp hızlı hızlı eve gitmeye başladım içimden de sövüyorum tabi hem babama hem hocaya…

Ben kafamda onlarca soru varken dedemin evinin olduğu köye kadar geldim. Günlerden pazardı , bütün köy köyün girişindeki küçük kilisedeydi. Onlara selam verip , dedemin evinin yolunu tuttum. Güler yüzle karşıladılar… Her neyse , evin önüne geldiğimde düne nazaran evin daha da kötü koktuğunu farkettim. Ulan günden güne boka batıyor ev diye kendi kendime takılırken kapı açıldı. Dedemin mezarını tam istediğimiz şekilde örtememiştik. Ordan da biraz dışarıya koku geliyordu açıkcası. Kürekle biraz daha toprak attım , telefonumu aldım ve tam kapıdan çıkacakken üst katlara çıkmak aklıma geldi. Bu eve çok kere geldim ama en üst kata halen çıkmamıştım… Neler var neler yok merak etmiştim açıkçası. Hava da aydınlıktı ve ben az da olsa korkumu yenmiştim. Yavaşça merdivene doğru yöneldim ve başladım üst kata çıkmaya…

Orta katta pek bir şey yoktu… Dedem sıkı bir tesbih koleksiyoncusuydu. Yerde 2-3 tane güzel tesbih bulmuştum attım onları cebe. Paramparça olmuş eski bir bisiklet , içi boş bir gardrop , kedilerin içine girdiği bir çekmece falan vardı… Anlayacağınız orta katta pek bir halt yoktu.En üst kata çıkacaktım… Merdiven biraz daha uzundu evin orta katı ve en üst katı arası biraz daha mesafeliydi , konak evlerin çoğu böyledir zaten… En üst kata çıkmamla büyük bir şaşkınlığa uğradım , içeride sanırım köyün hristiyanlarının depoladığı onlarca vazo , madalya , mücevherat vs. vardı. Gerçekten neye uğradığımı şaşırmıştım. Bunlar kimindi burda ne arıyordu acaba bizim olabilir mi diye düşünürken birden başımın arkasına sert bir darbe aldım ve yere düştüm. Bayılmışım…  Uyandığımda annem ve babam baş ucumdaydı. Babam çok sinirliydi…

“Sana o eve gitme diye söylemiştim ?” di mi dedi “Telefonum ordaydı , sana haber verecektim baba” dedim
Babam hazır cümleye atlamamışken konuyu değiştirmek için “Ne oldu bana ?” diye sordum “Bilmem , tansiyonun düşmüş heralde” dedi ama arkadan birisinin bana vurduğundan emindim. Babam salak bir adam değildi , az çok farketmiştir ensemdeki darp izini.Ama salağa yatıyordu. Babamın bir şeyler sakladığından artık emindim.
Hocanın yanına gittiğimi ve onun anlattıklarını söylemeyezdim o sinirle bana daha kötü şeyler yapmasından korkuyordum. Nedendir bilinmez ama hiç bir dayanağım olmamasına rağmen başıma vuranın babam olduğuna emindim. Babam da tavrımdan dolayı az çok tahmin etmişti. “Bu gece erken uyu , dinlen… Yarın benle şehire geleceksin” diyip aşağı indi babam. Ben de balkona çıkıp bir sigara yaktım , köyü izliyorum…

Gece güzel bir film koyup uyumuştum. Sabah uyandığımda annem de babam da yatakta değildi. Acaba gitti mi bunlar diye düşünürken birden ahıra gözüm ilişti. Ahırda annemi ve babamı koyun ölülerini toplarken gördüm. Nasıl ve ne şekilde olduysa gece babamın ahırındaki bütün koyunların boyunları kesilmişti ve kanları hala kurumamıştı. Kısa bir sürede olduğu belliydi ama kim bunu neden yapsın ? Babama kalsa köydekiler bizim gitmemizi istedikleri için yapıyordu ama hocaya sorduğumda öyle bir şeyin olmadığını söylüyordu. Babama yardım etmeye gittiğimde , “bir an önce gitmeliyiz burdan” dedi… Ama sanki babam köylülerden değil , başka şeylerden kaçıyor gibiydi… Bütün bunların cevabını da tam o akşam anlayacaktım.

Babama istersen polise haber verelim dedim. Gerek yok , bir şey yapamazlar iş işten geçti dedi.Şehire inecek miyiz baba dedim.Biz annenle inicez , emlakçıya depozito vericez.En geç 45 gün sonra yeni eve taşınmış olucaz dedi.
Peki baba dedim… Annem ve babam evden çıkar çıkmaz soluğu köyün hocasının yanında aldım… Beni yine evine buyur etmemişti. Dedemden kalma tesbih elimdeydi , tesbihe ve yüzüğe gözü ilişti henüz konuşmaya başlamadan ama bir şey demedi. Hocaya olanları anlattım , sakin bir şekilde beni dinledi ve evine çağırdı…

Hocanın bir kızı vardı… Kızı benle yaşıttı , yüzünü göremeyeceğim bir şekilde sarmıştı… Hoca beni odasındaki minderlere oturttu. Bak oğlum dedi , ne evinin camına taş atan ne de koyunlarınızı parçalayan bu köyün insanlarıdır.
insanoğlu yıllardır hırslarını uğruna şeytani vesveselere yönelir. Baban seni okutabilmek için çok uğraştı. Belki sen bilmiyorsun ama bütün köylü senin okul paranı yurt ücretini birlikte ödedik.Ama babanın işleri bir türlü düzelmedi , düzelemedi.Bir gün baban şehirden bir adam getirdi , o adam o eve şer ve şirden başka bir şey getirmedi. Baban istediği parayı buldu ama… diyip sustu. Aması nedir hocam ? dedim Kimden ve nasıl buldu bilemiyoruz. Aklıma gelen tek şey babanın cinnilerle iş birliği yapmış olması ki vaziyet onu gösteriyor dedi. Aklıma direk dedemin evinin en üst katındaki mücevher ve eşyalar geldi…

Hocam dedim ben bu dakikadan sonra siz ne derseniz onu yapıcam. Hoca bana kendisinin yeteri kadar tecrübeli olmadığını , diğer komşu köyden Şah Hoca isimli bir hocayı çağıracağını söylemişti. Açıkçası hocanın dediği her şeyi yapmaya sıcak bakıyordum , peki hocam dedim.Peki anne ve babama nasıl davranmalıyım ? dedim.
Oğlum onlar ne olursa olsun senin annen ve baban… Durumdan haberdar olduğunu onlara hissettirme. Onlara karşı gelme. Geceleri onlarla aynı ortamda bulunma. Aynadan , tablolardan , fotoğraflardan ve cam yüzeylerden uzak dur. Onları izlediğini hissedebilirler dedi. Peki bu cinni varlıklar ailemi ne zaman rahat bırakacak hocam ? dedim. Bunları annen ve babandan öğrenmelisin ama bu noktada bunu yapamayız… Cinninin ne istediğini cinniden öğrenicez evlat dedi. Büyük bir korku içine düşmüştüm , o sırada telefonum çaldı. Arayan babamdı. Hocanın yüzüne baktım , “konuşabilirsin” der gibi başını salladı. Telefonu açtığımda babam gayet keyifli bir sesle evi tuttuklarını ve bu geceyi dayımlarda geçireceklerini söyledi. Evde tek kalacağımı söylediğinde biraz ürktüm ama hocam telefondan tek kalacağımı duyar duymaz bana hemen bir muska hazırladı. Al oğlum , belki daha sana ve evinize musallat olmamışlardır ama sen yine de taşı. Cinniler yatsı namazından sabah namazına kadar kapı eşiğinde bekler. Onlara fırsat tanıma. Namazını kıl , iyi bir uyku çek. Sigara içme , evde ateş ve duman olmasın dedi. Hocanın dedikleri bana huzur ve güven vermişti ama o gece hiç de düşündüğüm gibi kolay geçmemişti…

Eve geldiğimde hava daha kararmamıştı… Televizyonu açıp haberleri seyretmeye başladım , uyuyakalmışım… Uyandığımda hava kararmıştı.Ama anlamadığım bir şey vardı.Ben salonda televizyon karşısında uyuyakalmıştım ama gözümü açtığım oda kendi odamdı… Acaba uyku sersemi hatırlamıyor muyum falan diye düşündüm o an yastığıma baktım. Yastığımda kan izleri vardı , sırılsıklam olmuştu. Kafamın arkasına darbe aldığımda oluşan yara kabuğunu atmış yatağa kan olarak akmıştı. Bunu boşverip salona gittiğimde şok oldum. Kendimi koltukta uyurken görmüştüm… Heralde hayatınız boyunca görebileceğiniz en korkunç görüntü budur. Korku içindeydim gitmeye korkuyordum. Salondan koşarak çıktım ve lavaboya doğru koştum. Elimi yüzümü yıkayıp aynaya bakmamla çığlık attım. Aynada kendimi değil bir başkasını görmüştüm. Gözlerim masmavi ve anlamsız bakıyordu , dişlerim bir zifir gibi siyahtı ve boynumdaki muskanın ucundan ayaklarıma damla damla kan damlıyordu. Bütün bunlar olurken bir şokla uyandım. Hepsi rüyaydı tabiki ama çok etkilemişti beni. Uyanır uyanmaz nerde olduğuma baktım , salondaydım saat 01:18’di.Su içmek için mutfağa gittim…

Suyu doldurup tam arkamı döndüğümde annem arkamdaydı. Bağırıp , bardağı yere düşürdüm. Annem birden yanıma gelip korkma olum biziz , televizyon başında uyuyakalmıştın kıyamadık uyandırmaya demişti. Anne neden uyanıksın sen ? diye bağırdım. Olum senin sesine uyandım dedi. Yalan söyleme anne dedim.Ben ses falan çıkarmadım , kabus gördüm eyvallah ama karabasan gibiydi işte bağırmadım ben dedim. Bağırdın oğlum diyip bana sarılmaya geldi , elini itip gelmeyin peşimden dedim ve fırladım sokağa. Bütün köy uyanmıştı… Sanki daha önce dedeme ne yaptılarsa şimdi bana yapıyorlardı. Köylülerden ilyas amca beni evine almaya çıktığında babam evin balkonundan çıkıp “eğer onu evine alırsan yedi ceddini öldürürüm ilyas” dedi. Neye uğradığımı şaşırmıştım , ilyas amca beni eve almaktan vazgeçmişti. Babam içeri girdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ailemi bıraktığımda dayımlardaydılar.Ama gece ben kabuslarla cebelleşirken eve girmiş ve sinsice beni izlemişlerdi. Ve bana yardıma koşan insana engel olmuşlardı. Gecenin bu vakti daha da sıkıntı çıkarmamak için köyün kahvesine gidip 2 sandalye çektim ve uyudum.

Muskam , dededen kalma tesbihim yanımdaydı. Yüzük parmağımdaydı , telefonumu ve sigaramı da almıştım bi eksiğim yoktu.Bir daha eve girmeyi düşünmüyordum. Anne ve babamı hayattaki her şeyden çok seviyordum ama beni öldürmelerine ya da beni şeytana kurban vermelerine razı olmayacaktım. Sabaha kadar sigara içip köyü izledim. Hava soğuk olmadığı için çok zor olmadı kahvede uyumak. Sabah köylüler beni uyandırmış ve olanları sormuştu.Pek bir şey anlatmamıştım , babamla tartıştık biraz diyip işin içinden çıktım. Köylülerden kardeşim gibi sevdiğim biri olan Cemal , hocanın beni evinin önünde arabada beklediğini komşu köye Şah Hoca’ya gideceğimizi söylemişti. Elinde poşet vardı , yeni elbiseler olduğunu gördüm. Bu ne olacakmış Cemal ? dedim Hoca sana evinin kapısını açacak , orda bir duş al abdestlen öyle git dedi. Sağol Cemal dedim ve hocanın evinin yolunu tuttum.

Kapıyı hocanın kızı açmıştı. Nedendir bilmiyorum , yüzünü dahi görmemiş olmama rağmen beni çok heyecanlandırıyordu.Ama bunu kendime yakıştıramayıp , kızı düşünmemeye çalışıyordum. içeri girdiğimde hoca mindere çömmüş telefonda konuşuyordu. Telefondaki belli ki Şah Hocaydı. “Biz de yarım saate yanınıza geleceğiz hocam , evlat yanımızda” dedi Telefonla konuşması bittikten sonra bana dur evlat , açı açına gitmek olmaz.Bi hoca ekmeği yiyip hoca suyu iç. Sonra bi temiz abdestlenir yola koyuluruz dedi. Hocanın keyfi yerindeydi. Biraz daha rahatlamış görmüştüm onu. Dün gece olanları bildiğini ve üzüldüğünü ama benim için bunun daha iyi olduğunu söyledi. Hocanın kızı yemekleri hazırladı , biz de yemeğimizi yemeye koyulduk.

Yemekler yendi , sofra toplandı… Ben de duşa girmek üzere hocanın yanından ayrıldım. Hoca kızına “ağabeyine banyoyu göster kızım” dedi. Kız başını salladı ve önüme geçip yürümeye başladı… Hiç konuşmamıştı. Sesini henüz işitmemiştim. Sonradan öğrendim köydeki kimse duymamış…  Her neyse , duşa girip abdestimi aldım ama kendimi durduramıyordum. Kız aklımdan çıkmıyordu bir türlü , milyon kere abdest tazeledim. Kendimi kötü ve kirli hissediyordum. Hocanın yüzüne bakmaktan korkuyordum ve kapının sertçe çalınmasıyla irkildim. Kapıdaki hocaydı.
Evlat , hadi 1 saat geçti. istiyorsan ben yardımcı olayım dedi.Yok hocam yok , ben hallediyorum diyip abdestimi aldım ve çıktım.

Hocanın eski Reno Toros’u vardı… Atladık içine koyulduk yola. Arabada farklı şeylerden konuştuk. Okul hayatımdan , kız meselelerinden falan. Hoca pek anlamasa da sırf ben rahatlayayım diye açıyordu bu konuları , belliydi. Hocam dedim günlerdir sigara içmiyorum. Hazır siz de burdasınız. içebilir miyim dedim.iç evladım , rahatlıyabildiğin kadar rahatla. Şah Hoca’nın Türkçe’si zayıftır. Kendisi iranlıdır… Dediklerini anlamayabilirsin , ben sana izah ederim dedi.
Peki hocam dedim. Kısa süre sonra köye vardık.Şah Hoca’nın evi köyün en yüksek yerinde , adeta saray gibi bir yerdi. Bizim köydeki bütün evlerden çok daha lüks ve çok daha güzeldi. Arabayı evin önüne çekip kapıyı çaldık.

Kapıyı 4-5 yaşlarında küçük bir çocuk açtı… Maşallahı var altın sarısı saçları olan masmavi gözleri olan küçük bi çocuktu bu. Evin içinde onunla yaşıt bir çok çocuk daha vardı.Bu çocuklar şehirdeki pek çok iş adamının Şah Hoca’ya yolladığı çocuklarıymış.Çocuklardan her birini almak için bir çok lüks araç geliyordu. Anlaşılan Şah Hoca güçlü birisiydi… iliminden mi yoksa iş hayatından mıdır bilemem ama çok bilge bir insan gibi duruyordu. Bizi içeriye buyur etti… Bahçıvanından bizim için bir kuzu kesmesini ve çevirme yapmasını istedi. Şah Hoca bizi gayet iyi ağırlamıştı… Hava kararmaya yakın yemeğimizi yedik ve başladık sohbete…  Şah Hoca ilk olarak parmağımdaki yüzüğü ve kehribar tesbihimi istedi göz atmak için. Hocanın yazdığı muskayla pek ilgilenmedi bir tehlike unsuru olarak görmedi belli ki. Bu yüzüğü kim verdi sana ? diye sordu Babam verdi hocam , dedemden yadigar olduğunu söyledi dedim. Şah Hoca , köyümüzün hocasına dönüp “bunlar çok güçlü şerler… bu kadar büyük bir belayı bu çocuğun başına musallat etmeleri büyük vicdansızlık.”dedi , hoca da onaylar gibi başını salladı. Şah Hoca açık sözlü bir adamdı , bana dönüp Bak oğlum sana durumu açık açık anlatıcam , ama bana ve hocana söz vermeni istiyorum. Sözümüzden çıkmayacaksın… Gireceğimiz yol çok zahmetli ve şerlidir ama eğer girmezsek bu ateşin soyu sana musallat olacak. Ananı babanı kurtarmamız artık zaten zor , ama seni kurtarmamız için bunları yapmalıyız dedi.
Odasından mumlar , bakır bir tepsi , soğuk suda yıkanmış gümüş bir bıçak ve ne anlama geldiğini bilmediğim simgeler olan tablolar getirdi.

Soğuk suda yıkanmış gümüş bıçağı mum ışığında ısıttı… Bakır tepsinin üstüne elimi getirip bıçakla bir kesik atıp kan damlattı. Kanın bakır tepsiye damlamasıyla simgeler ve mumlar birden parlamaya başladı.Şiddetle yanıyorlardı… Avcumdaki yanık canımı son derece çok yakıyordu. Şah Hoca yüzünü bana çevirdi ve gözlerin içine bakmamı söyledi… Ağzından dua eksik olmuyordu. Arapça bir şeyler söylüyordu ne dediğini anlamıyor , Arapçanın A’sını bilmiyordum ama farkında olmadan ona Arapça bir şeyler söylemeye başladım. Bütün bunlar oluyor , ben şaşkınlığımı koruyamıyordum. Sanki kendi bedenime hapsolmuş , başkasının hayatını yaşıyor gibiydim.Şah Hoca’nın talimatıyla köy hocamız mumları söndürüp beni Şah Hoca’dan ayırdı… Şah Hoca karamsar değildi , neyse ki o kadar da kötü değil vaziyetin dedi… Aferin evladım , imanın seni kurtarmış… Elbette her şey yolunda değil ama seni Allah ın izniyle şifaya kavuşturucaz dedi… Hocamın muskanının yanına bir muska daha yazdı. Dedemden kalma yüzüğü aldı , tesbihi rafa kaldırdı… Bunları iyileştiğinde kullanacaksın artık dedi… Şah Hoca’nın bu dediklerini beni mutlu etmişti… Bizi eve salmadı , geceyi o evde geçirdik ve uzun bir zaman sonra gerçekten huzurlu bir uyku çektim.

Sabah olduğunda Şah Hoca erkenden uyanmıştı… Köy hocamız henüz uyuyordu.Ben de uyanıp Şah Hoca’nın yanına gittim… Hocam dedim , babamın cinnilerle bir şekilde temasa girdiği belli… Peki dedemin evindeki mücevherler nedir diye sordum. Şah Hoca emin olmadığını söyleyip o mücevherlere dokundun mu ? diye sordu. Dokunmama fırsat verilmedi dedim. Şah Hoca bana dönüp dokunmamakla iyi etmişsin evlat. Onlar cinnilere ait olabilir. Eğer dokunsaydın senin evlatlarına hatta torunlarına kadar peşini bırakmazlardı.Ama bunlar cinnilerden babana vaadedilmiş mücevherler de olabilir… Bunların hepsini çözeceğiz dedi.

Hoca da uyandıktan sonra Şah Hocayla vedalaşıp köyün yolunu tutmaya başladık.iki tane hocanın benim yanımda olması beni güvende hissettiriyordu. Köye vardığımızda kahvede bana bir mektup verildi.Mektup babam tarafından yazılmıştı… Köyden gideceklerini , taşınana kadar köyde sıkıntılarımı çözmemi istediklerini ve sonra yeniden bir araya gelmemizi söyledi. Basit bir hesapla yaklaşık 1 ay anne ve babamı görmeyecektim. Köyde bu mevzuyu çözmek en büyük amacımdı… Anne ve babamın gitmesiyle köy hocam bana bu akşam eve bir göz atalım dedi.

Hava kararınca bahçeden bizim eve girecektik… Ancak bir farklılık vardı. Bahçedeki köpeğimiz beni görünce deli gibi havlamaya başlamıştı. Elimde büyüttüğüm , beni görünce oyunlar şakalar yapan hayvan birden bana düşman kesilmişti zincirini koparacaktı neredeyse.Ne olduğunu anlamamıştım , hocama kapıyı açtım. Hocanın içeri girmesiyle bana bağırması bir oldu.”Çık dışarı ! bu köpek köpek değil… O iblis… Öldürecek seni” Hocanın beni ite ite dışarı götürürken gözüm köpeğe ilişti.. Havlarken adeta kendi nefesinde boğuldu ve olduğu yere yığıldı… Gözümün önünde ölmüştü.. Hoca bana dönüp bu ev sana mühürlü evlat , burda bekle beni dedi. Hocam ben de geleyim diye ısrar etmeme rağmen beni yanına almadı ve üst katlara çıktı…

Hocanın bana anlattıklarını söylüyorum ; “Evlat evde senin odan dışındaki bütün eşyalar sapa sağlam duruyor.Ama senin bütün eşyaların yanmıştı… Kıyafetlerin , yatağın , kitapların hepsi kül olmuş… Bu cinninin işidir.Ama gözüme ilişen bir şey de aile fotoğrafınız oldu.”Hoca evden aldığı fotoğrafı bana gösterdi fotoğrafta ben , annem , babam ve dedem vardı… Ama fotoğrafta bir terslik vardı. Annem ve babamın gözleri tıpkı o gün kabusumda gördüğüm gibi masmavi , dişleri zift gibi siyah ve suratları kanla doluydu… “Artık bu evin ne yakınından geç ne de içine gir… Şah Hoca yarın eve gelip durum vaziyetine bakacak..Sen bizden haber bekle” dedi…

Geceyi hocanın evinde geçirecektim… Kapıyı kızı açtı içeride bir kadın daha vurdu. Hocanın ablasıymış…
Elini öptüm , hoca durumu anlattı kendisinden hayır duaları aldım. Dualar kendimi iyi hissetmeme sebep oluyordu.
Saat ilerleyince herkes yatağına çekilmişti. Hoca kendi odasında , hala ve hocanın kızı bir odada , ben de çatı katındaki küçük odada kalacaktım. Ve günlerdi görmediğim kabus geri gelmişti ;  Rüyamda Şah Hocanın evinin önündeydim… Kapıdan içeriye girdiğimde evin içinde bir kız şarkı söylüyordu.. Sesi takip ettiğinde duş alan birisini gördüm.Çıplak değildi , üstündeki kıyafetten tanıdım bu hocanın kızıydı. Yavaşça yanına sokuldum , yüzünü açıp bakmak istiyordum omzuna dokunmamla geri dönüp çığlık atmaya başladı. Gördüğüm yine aynı mahluktu gözleri masmavi , dişleri zift karası olan o mahluk bu sefer hocanın kızı kılığındaydı…  Yine bağıra bağıra uyanmıştım. Uyandığımda hoca yanımdaydı.O gece yine kimse uyumamıştı. Kendimi onlara karşı borçlu hissediyordum.Özellikle hocamın yüzüne bakmaya utanıyordum kızıyla ilgili düşüncelerimden dolayı. Belki de bu şeytanın bana oynadığı bir oyundu…

Sabah olduğunda hoca köye inmişti… Hocanın ablası uyumaya devam ediyordu.Ben de elimi yüzümü yıkamaya giderken merdivende hocanın kızıyla karşılaştım. Günaydın dedim… Başını salladı. Konuşmayacak mısın dedim… Bunu dememle hocanın ablası birden kapıda belirdi “o konuşmaz” dedi. Ters bir biçimde söylemişti…  Biliyorum bunca zaman konuşamamıştık zaten dedim. Evet ama istese de konuşamaz… O senin benim gibi değil dedi.
Nasıl yani dedim ?Bak evladım ben Fesna’ya bakışını gördüm (Kızın adı Fesnaymış o an öğrendim).Şu an dünya üzerinde kimse ona öyle bakamaz ama sen istisnasın çünkü sen de onlara bulaşmışsın dedi. Kimlere dedim ?  Fesna bizim gibi adem’in soyundan değil , o ateş’in soyundandır… Onun yüzünü görmek istemezsin dedi. Peki nasıl oluyor da görüyorum , nasıl oluyor da onu hissediyorum dedim. Onu bu köyde sadece hoca , ben ve sen görüyoruz… Bu yaşa kadar hocanın bir kızı olduğunu biliyor muydun ? Tabi ki bilmiyordun çünkü Fesna görülmez evlat dedi…  Hocan günlerdir bunu senden saklamak istiyor , cinnilerin ne kadar içine bulaştığını görme diye Fesna’yı sana normal gösteriyor ama durumun kötü evlat. dedi. Kadın konuştukça gözümden yaşlar süzülüyordu… Kimsenin görmediği , kimsenin hissedemediği şeyleri görmeye başlamıştım.

Bütün bu konuşmalar olurken hocanın bizi alt katta dinlediğini gördüm. Hiç ses çıkarmamış aramızdaki konuşmaları dinlemişti. Daha sonra ablasını odaya çağırıp azarlamıştı. Kapı dinlemek adetim değildir ama kulağımı kapıya dayadım. Durumumun çok kötü olduğundan bahsediyordu ben bunları dinlerken iyice ağlamaya başlamıştım ve son olarak dediği beni hepten yaralamıştı. Annem ve babamın hastaneye kaldırıldığı , ruh sağlıklarının ve fiziksel sağlıklarının iyi olmadığını söylemişti.. Bunu duyar duymaz içeriye girdim  Hocam ailemi görmem gerek dedim. Gitmemen senin için daha iyi dediler ama dinlemedim. Onlar o durumdayken burda duramazdım. Ölmeden annemi ve babamı görmek istedim…

Şehre indiğimde dayımlarla karşılaştım… Dayım babamın durumunun ağır olduğunu , annemin ise daha iyi durumda olduğunu söyledi.En azından bu beni bir nebze mutlu etmişti. ikisini birden kaybetmek bana çok ağır gelecekti. Hastane odasına girdiğimde babamı gördüğüm anı unutamıyorum… Beni gördüğünde utandı ve sırtını dönmeye çalıştı ama elleri yatağa bağlıydı. Vücudu erimiş bitmişti.Çok kilo vermiş , yüzü çökmüştü…  Neden böyle bir şey yaptınız baba dedim ?  Yapmadık , her şeyi ben yaptım… Hırsım için yaptım dedi Neden peki dedim Yıllardır bana kalması gereken hiç bir şeyi deden bana bırakmadı. Hepsini amcanlar ve halanlar yedi… Ben de onlar kadar zengin olmalıydım , deden hakettiğini gördü deyip odada bağırmaya bana küfürler savurmaya başlamıştı. Daha fazla duramadım yanında , ve bu babamı son görüşümdü. Aradan 2 gün geçtikten sonra kaybetmiştik… Annemi görmeme fırsatım olmamıştı ama annem sonradan dayımların yanına geçmişti. Ben mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyordum. Kendi problemlerimi aşınca annemi de iyileştirecektim elbette ama şu an için annem bana yük olacaktı. Babamın cenazesinde son görevimi yaptım , annemi ziyaret ettim ve köye geri döndüm. Artık kaybedecek çok da bir şeyim kalmamıştı. Hocayla birlikte Şah Hoca’nın yolunu tuttuk. Babamın vefatını bildiğini ve artık daha dikkatli olmam gerektiğini. Aile erkeklerinden dedemden sonra babamın da öldüğünü ve sıranın bana gelmiş olabileceğini söyledi. Artık işler çok daha tehlikeliydi…

Babamın ölümü pek çor sırrı da beraberinde götürmüştü… Dedem neden ve nasıl ölmüştü ? Dedemin evindeki mücevherler kimindi ?  Bunlar hep merak konusu olarak kalacaktı… Hocanın evine döndüğümüzde kapıyı Fesna açmıştı… Ete bürünmüş bu cinni kızla bir arada olmak artık beni çok geriyordu. Serin bir geceydi ve yakacak odun kalmamıştı. Hoca ormana gidip 1-2 odun toplayacağını söylemişti. Dilerseniz ben alayım hocam dedim ama kendisi almak istediğini söyledi.Ben de ısrar etmedim. Hoca çalışkan bir insandı. Evde Fesna ve ben kalmıştık..

Ben Fesna’yla göz teması kurmamaya çalışıyordum… O kapının önünde duruyordu o sırada büyük bir gürültü koptu.
Evin içinde babamın sesini duyuyordum… Bu babamın sesiydi ama arapça bir şeyler okuyordu.O bu kelimeleri söyledikçe ben canımın acısından kıvranıyordum. Fesna hızla yanıma gelip elleriyle kulağımı tıkadı.ilk kez temas etmiştik birbirimize o an..Çok kuvvetli ve çok soğuktu. Babamın sesi her dakika artıyor , ve sesin artışıyla Fesna daha kuvvetli kulağımı sıkıyordu. Hocam eve girmiş , beni Fesna’dan kurtarmıştı… Hoca bir şeyler okuyup Fesna’yı evden def etti ve olduğu yere yığıldı. Neler oluyor hocam diye yanına gittim… Zor zahmet ayağa kaldırdım , hoca çok zor konuşuyordu. Fesna… Fesnayı aldılar benden dedi…  Fesna’ya noldu hocam dedim. Onu yanlarına aldılar evlat… Bu kapının önünde bizi bekliyorlar… Sabaha kadar pencerelerin kenarına dahi gitme.Bu eve giremezler ama onlardan gizlenmeliyiz dedi.

Hoca sabaha kadar dualar okumuştu , ben de onu izlemiştim… Birlikte sohbet dahi etmemiştik… Hoca odunları bahçede unutmuştu ve hava ciddi anlamda soğuktu.Zor bir gece geçiyordu…  Zaman zaman pencerelerden babamın sesini duyuyor , kahkahaları yanımda hissediyordum. Dikkatim dağıldığı anlarda hoca duasını sesli okuyor ve bana gerekli mesajı veriyordu. Dikkatimi onlara vermemeliydim… Bu olaylar az çok insan psikolojisini anlama konusunda beni eğitmişti.

Fesna gittikten sonra o ev eskisi kadar güvenli değildi..Evi cinnilerden Fesna koruyordu… Gün doğduğunda ortalık sakinlemişti , hoca da ben de sabaha kadar uyumamıştık…  Sabah olur olmaz eşyalarımızı alıp Şah Hoca’nın yanına gittik… Yolda telefonum çaldı arayan dayımdı. Annemin benimle konuşmak istediğini söylediler , peki dedim. Telefonu elime aldım , annemdi “Oğlum… Beni merak etme. Rüyalarımda görüyorum , doğru yoldasın. Kurtar bizi oğlum.” dedi Annemin sesini duyunca kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. “Halledicem anacım , sana yemin olsun halledicem güzel annem.” diyip kapattım telefonu. Şah Hoca’nın evinin önüne vardığımızda öğle ezanı yeni okunuyordu. Hocalar namaz kılarken ben bahçede onları bekledim ikisi de geldi ve bana dönüp Artık dedenin evini görme zamanı evlat… Ortada sahibinin kim olduğu belli olmayan bir mücevher yığını var… Ama önce köyün papazı Mikai Andros efendi ile görüşmemiz gerek dedi. Şah Hoca’ya köyün Ortodoks yerlilerinin müslümanlara karş mesafeli olduklarını söyledim Niyetimizin iyi olduğunu anlayınca onlar da iyi davranır evlat dedi. Ve hep birlikte dedemin evine doğru yola koyulduk. Fakat dikkat ettiğim bir şey vardı Dededen kalma yüzüğüm Şah Hoca’nın parmağındaydı.

Şah Hoca yüzüğe göz attığımı anlamış olacak ki “Gözün yüzükte ama merak etme , takmamdaki amaç bu yüzüğün ne gibi bir etkisi olabileceği. Eğer ki bir etkisi yoksa sana teslim edeceğim zaten.” dedi Annemi ve canımı kurtarayım da yüzük önemli değil hocam dedim… Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra dedemin evinin olduğu köye vardık.
Kilisede papaz ile Şah Hoca arasında kısa bir görüşme gerçekleşti…  Şah Hoca geldiğinde , tahmin ettiğim gibi evdeki mücevherler burdaki insanların değil… Onları oraya onlar koymadı ya da onlar sahip olmadı dedi. Eee kimin olduğunu nerden anlayacağız hocam dedim.Bu yüzük sayesinde dedi. Nasıl yani dedim ? Göreceksin bu akşam dedi… Şah Hoca evine dönüp eşyaları toplamak üzere yola koyuldu. Bizi dedemin evine bıraktı. Ben ve hoca dedemin evinde Şah Hoca’nın gelmesini bekliyorduk ama gelen yoktu. Aradan 2-3 saat geçti , Şah Hoca’dan ses çıkmayınca evden çıkmak için kapıya yöneldik ama kapı kitliydi. Uzun uzun uğraştık açamadık. Bahçeye yöneldiğimizde dedemin mezarının üstünde bir köpeğin yattığını gördük… Bahçeye çıkmamıza izin vermedi. Hayvan tıpkı benim evimdeki köpek gibi durmadan havlıyor , sağa sola saldırıyordu. Bahçeye çıkamıyor , kapıyı açamıyorduk… Nelerin döndüğünü anlamadığımız bir evde mahsur kalmıştık.

Hocayı ilk kez böyle çaresiz görmüştüm… Fesna gitti gideli kendisi güvenini yitirmişti.Tek güvencesi Şah Hocaydı ve o da ortalıkta yoktu…  Hocam üst kata çıkmalıyız , bu köpek eğer ki içeri girerse bizi öldürecektir… Ayrıca evin içi kedi ölüsü dolu burası bizim için tehlikeli dedim. Hoca bana hak verdi ve benimle birlikte yukarıya yürümeye başladı.Tam merdivenlere geldik ki hocayı bahçeye öylece bakarken gördüm. Hocam dedim , ses çıkmadı. Hocam dedim , yine ses vermedi. Kendisine doğru yaklaştığımda Fesna’yı gördüm… Fesna bir şekilde geri dönmüştü. Başı yere eğik bir biçimde dedemin mezarının önündeydi. Yavaşça yüzünü bize döndürdü ve ilk kez onun yüzünü görmüştüm. Bu kabuslarımdaki mahluktu. Masmavi pis gözleri , zift siyahı dişleriyle bize bakıyordu. Cinninin ta kendisiydi. Hocam kendisini kaybetmiş bir şekilde ona doğru yürüyordu. Ben gitmemesi için onu tutuyordum ama mani olamıyordum…  Yavaş yavaş Fesna’nın yanına doğru ilerledi ve onun yanına gidip yüzünü bana doğru çevirdi.

Hoca bana yüzünü döndüğünde var gücüyle “KAÇ OĞLUM , KAÇ EVLADIM !!” diye bağırdı ve hemen akabinde Fesna tarafından boynu kırılarak can verdi… Hocamın cansız bedeni yere düşmüş , Fesna hızla bahçede dönmeye başlamıştı… ilginç bir şekilde bahçede bulunabiliyor , ama evin içine giremiyordu. Bir dedemin mezarının üstünde , bir de dedemin abisinin mezarının üstündeydi… Evin orta katından onu izliyor , Şah Hoca’nın bir an önce gelmesi için dua ediyordum. Bu şekilde aklımı yitirmeden sabahı çıkarmam imkansızdı…

pencereden baktığımda Fesna’yı bahçede görememiştim… Bir yerlere saklandığını düşünüyordum.O sırada diğer pencereye büyük bir ışık vurdu. Gelen Şah Hoca’ydı… Arabasının farları gözümü alıyordu..Ben ise bir yandan onu bekliyor , bir yandan Fesna’dan saklanıyor , diğer yandan hocamın cansız bedenine bakıyordum…  Şah Hoca elinde babamın dedemden kaldığını söylediği gümüş silah ile arabadan indi. Fesna halen ortalıkta yoktu. Pencereden kafamı uzatıp , buradayım hocam çabuk gelin ! diye bağırdım. Şah Hoca beni duymazdan gelmişti… Kapının önünde görmediğim bir şeyle konuşuyor , evin en üst katına bakıyordu.

Şah Hoca’nın eve girmesiyle köpeğin havlaması sustu… Fesna hala ortalıkta gözükmüyordu.Şah Hoca bahçeye çıkıp köy hocasının nabzını kontrol etti… Daha sonra dedemin mezarına gidip kulağını mezara dayadı… Elindeki bıçakla avcuna bir kesik atıp dedemin mezarına kanını akıttı… Şah Hoca , Fesna’yı sadece konuşarak dedemin mezarının yanına gömmüş , ve onu mezara göndermişti… Aynı şekilde sadece konuşarak köpeği evden defetmişti…  Hocamın naaşını yerden kaldırıp , evin içinde tabut benzeri bir dolaba bıraktı ve merdivenleri çıkmaya başladı. Dedemden kalma tesbih ve yüzük parmaklarında , gümüş silah ise elindeydi.

Şah Hoca merdivenleri çıkarken gülerek , hazır burdayken şu mücevherlerin kimin olduğunu da bir öğrenelim dedi.
Ayağa kalkıp Şah Hoca’nın yanına gittim… Bence bunun zamanı var hocam , köyümüzün hocasını kaybettik , bu halde beklemesi doğru değil dedim. Sana dediğimi yap dedi. Birlikte evin en üst katına mücevherlerin olduğu yöne doğru çıktık… Şah Hoca mücevherleri inceledikten sonra en üst kattaki salonun ortasına dev bir bakır tepsi yerleştirdi. Etrafına yine arapça kelimeler ve çok sayıda mum koydu. Bana dönüp “Şimdi en tehlikeli kısmına geldik , hazır mısın ?” dedi Hazır olduğumu ve bir an önce şu işi halletmemiz gerektiğini söyledim. Bıçağıyla elime bir çizik attı , kanımı bakır tepsiye akıttı.Ve yine mumlar büyük bir şiddetle yanmaya , kağıtlar havalarda uçuşmaya başladı…  En üst katta gölgeler dönüp dolaşıyor , adeta ev başımıza yıkılıyordu. Bütün bunlar olurken Şah Hoca okuduğu arapça şeyleri daha güçlü okumaya başlamıştı.O bağırdıkça evde daha çok rüzgar oluyor , ateşler neredeyse yüzümüzü yakacak kadar yükseliyordu.Ve en sonunda fiziksel olarak bedenimi kontrol edemiyordum. Adeta buz kesmiştim ve yaklaşık 2-3 dakika sonra olduğum yere yığıldım. Şah ayağa kalktı… Ben hareketsizce yerdeydim konuşamıyor ve hareket edemiyordum sadece izliyordum. Mücevher’in önüne gidip secdeye yattı , ellerini açıp “Ey Rab ! Babanın oğlunun canına kıydığı bu dünyada bu ademoğulları bütün bu mücevherler, güzellikleri hak etmiyor” dedi. Mücevherlere elini sürüyor , hepsini teker teker cebine atıyordu… Şimdi anlamıştım nasıl bu kadar zengin olduğunu ve nasıl bu kadar lüks bir hayat sürdürdüğünü. Şah yavaşça yanıma sokuldu , bu cinnileri başına bela eden belki babandı ama yanlış insana güvendin dedi. Eliyle bahçeyi işaret etti… Fesna ordan bizi izliyordu… Hocanı da ben öldürdüm , mücevherlerini de ben aldım. Fesna’ya da ben göz koydum. Çünkü Adem’in nesli bütün bunları hak etmiyor… Şimdi seni de babanın yanına gönderiyorum çamur diyip silahı yavaşça kafama yaklaştırdı. Ve gecenin sessizliği 2 el atılan silah sesiyle bozuldu…

Silah sesleri duyulmuş ve bütün köyün lambaları yanmıştı… Her şey o 3 saniye içinde olmuştu. Gözlerimi açtığımda Şah’ın cansız bedeni üstümdeydi…  Kafamı kapıya çevirdiğimde gördüğüm manzara hayatımdaki en acı manzaraydı… Annem elinde silahıyla Şah’ı kurşunlamış ve canımı kurtarmıştı. “Bizi affet oğlum… Hayatını mahfettik ama bizi affet.” dedi ve ikinci kurşunla kendisini vurup olduğu yerde yere düştü. Hayatımda yaşadığım en acı gün , gördüğüm en acı manzara ve hissettiğim en büyük acıydı… Canımın acısından yerimden kalkamıyordum ama kalbimin acısı hepsinden daha beterdi… Sabaha kadar annemin cansız bedenine bakarak bekledim… Üstümde Şah’ın ceseti vardı. Sabahın ilk ışıklarıyla polis eve giriş yaptı… Annemin , hocamın ve Şah’ın cansız bedenleri ambulansla hastaneye kaldırıldı… Geriye sadece annemin bana bıraktığı , babamın yazmış olduğu mektup kaldı… Ve bütün her şeyin açıklaması bu mektuptaydı.

“Affet bizi oğlum… insanoğlu bir hırs uğruna neler yapıyor bu dünyada ? Baban yıllarca seni okutabilmek için , sana iyi bir hayat sunabilmek için çalıştı çabaladı ama gücü bir yere kadar yetti. Yıllardır haksızlıklarla uğraştı senin baban oğlum ve hiç bir karşılık alamadı… Amcanlar ve halanlar istedikleri hayatı yaşarken senin baban ufacık maaşla seni okutmaya çalıştı affet…

Şimdi merak ediyorsun bütün bunlar nasıl oldu diye ? Maddi gücümüz bitmişti… Ben evi ve arabayı satmıştım. Koyunlarımı yok pahasına satıyordum. O sırada bir gün yüzük bozdurmak için kuyumcuya gittim. Gümüş bir yüzüktü bu , evet oğlum… Bu yüzük , o sana emanet ettiğim yüzük.O yüzüğü bozdurmaya giderken bir adamla karşılaştım oğlum. Bana bu yüzükle neler yapabileceğimi anlattı. Bana nelere sahip olabileceğimi anlattı. Yüzük bendeydi , o ise bu işin ilimini biliyordu. Ancak yüzüğün sahibi kimse tehlike onundu.O yüzden yüzüğü kendisi almak yerine bizi ateşe itti , cahilliğimize ver oğlum. Ve daha sonra köyde , dağda , Rum köyde onlarca define bulduk. Bunları bizim evimizde saklarken bir gece bütün hepsini dedenin evine kaçırıp sakladım.Şehirdeki büyücü adam geldiğinde ise onu öldürmekle tehdit ettim ancak o bizden güçlüydü… Şeytanlarını , cinnilerini evimize yolladı… Annenle aramız açıldı , deden sağlığından oldu , evimizin huzuru kaçtı… Sırf o yüzden evimize geldiğinde seni eve almadım. Sırf o yüzden üniversite okuduğun şehre dön dedim… Şeytan bizi oyuna getirdi oğlum… Şehirdeki adamın büyüsüyle mücevherlere cinler musallat oldu… Sana o yüzden o eve gitme dedim… Sana o yüzden o eve uğrama dedim… Hocayla neden kavga ettiğimizi merak ediyordun bir de… Hocan bütün bunları yakıp kurtulmak istiyordu. Cesurdu ama cahildi. Bunu yapsa hem o , hem sen , hem biz ölecektik… Anlayacağın senin baban , sen mutlu ol diye kötü bir adam olup cehennemde yanacak bir adam…
Ama son kez söyle oğlum , seni affettim baba de… Seni çok seviyorum , hoşça kal… Allah’ın yolundan şaşma… “

Yazar:Feres

8 thoughts on “O Eve Hiç Gitmemeliydik

    1. kardes bunu bir kaç filmin etkisinde kalarak yazmışsın çok bariz hatta etkilendiğin filmleri de biliyorum. Lakin güzel yazmışsın o yüzden zevkle okudum senaryo için teşekkürler.

  1. Mükemmel bir hikâyeydi soluksuz okudum tam bunlarla süper bi film yapılır bu arada emeğine sağlık

  2. Bunları okurken yağmur yağıyor ve gök gürültüsü vardı çok korktum bu ne ya

Comments are closed.