Türk Tarihinin Gizemli İmparatoru Timur

Tarihte en çok tartışılan karakterlerden biridir Timur; zalim, despot, istilacı bir barbar mı yoksa fetih yanlısı bir komutan ve büyük askeri bir deha mı olduğu hâlâ tartışılır. Seferlerinin çoğunu Türk-İslam ülkeleri üzerine yönelttiği, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid ile savaşarak; kardeş orduları birbirine kırdırdığı, Osmanlı’yı Ankara Savaşı’nda mağlup ettikten sonra, Osmanlı Devleti’ni 11 sene süren bir fetret devrine soktuğu ve Osmanlı’nın batıyla mücadelesine sekte vurduğu için, belki de İstanbul’un fethini en az 50 sene geciktirdiğinden dolayı Osmanlı ve Türk tarihçileri tarafından pek sevilmez. Ayrıca döneminde Rusların baş belası olan Türk devleti Altın Orda ile savaşıp, Altın Orda’yı da mağlup etmesi sonrasında bu devletin zayıflayıp ardından parçalanması sebebiyle Ruslar’ın bölgede güçlenerek, yayılmalarına neden olduğu için, İsfahan, Bağdat ve Sivas’ta sivil halka katliamlar yaptığı için de, Timur ismine Türk ve İslam dünyasının bir bölümünde pek olumlu bakılmaz. İslamiyeti yayma amacıyla Hindistan’a yapmış olduğu seferde bir ay içerisinde 20 savaşa girip kazanarak tarihe geçmiş ve Hindistan’ın tamamını kendi topraklarına katmıştır. Bu savaşlar sırasında kâfir oldukları ve ateşe taptıkları gerekçesiyle 100,000 Hintlinin kafalarını kestirip Ganj nehrine attırmıştır.

Timur, hıristiyan-batı dünyası için de zalim ve yıkıcı bir barbardır. Çünkü o hıristiyan şövalyelerin yuvalandığı, kale sahibi olduğu, Osmanlı Devleti ve Anadolu beyliklerinin yıllarca bir türlü alamadığı İzmir’i ve çevresini 15 günde fethederek, kalelerini yerle bir etmiş ve 10,000 hristiyan şövalyesinin kellelerinden kule yaparak İzmir’i Anadolu Türklerine armağan etmiştir. Ayrıca yahudi tüccarların ve hristiyan misyonerlerin, Türk-İslam ve Orta Asya’da yapılan faaliyetlerine son verdiği için Hindistan’dan hristiyan misyonerlerin kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladığı için de, hristiyanlar ve yahudiler Timur’a düşmandır. Bunların yanında Timur, işgal ettiği bölgelerde, yunan ve roma eserlerinin kalıntılarını ve putları yıkmıştır. Bu yüzden de ona yıkıcı demişlerdir. Gençliğinde almış olduğu bir ok yarası sebebiyle sağ bacağının aksaması sebebiyle, Farslar ona küçültücü bir ifadeyle, “Timurlenk” yani “Aksak Timur” demişlerdir. Osmanlılar Timurlenk, batılılar Tamerlenk yani Topal Timur diye hitap ederlerdi. Ama özellikle Özbek Türkleri için milli bir kahraman “Emir Timur”dur. Ünlü ABD’li şair-yazar Edgar Allan Poe, Timur için yazdığı uzun “Tamerlane” şiirinde, Timur’u taç giymiş bir haydut olarak isimlendirir. Uzun şiirinde Timur’u sıfırdan en tepeye yükseltirken insan olduğuna hayıflanan bir Tanrı Kral olarak gösterir.

Büyük şairlerimizden Abdulhamit Hak Tarhan ise Timur için yazmış olduğu bir şiirde; “onun aksaklığı, yolunda aksayışı değil, başarıya giden yolda çektiği çilenin yadigârıdır” der. Aslında Timur için doğrudan bir tanımlamada bulunmadan evvel hayatını ve yaptıklarını bilmek gerekir. Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu’nun kurucusudur. Türkistan’da Semerkand’ın güneyindeki Keş şehrinde dünyaya geldi. Şerafeddin Ali Yezdi’nin zafername adlı eserinde, Timur’un doğum tarihi 9 Nisan 1336 Salı günü olarak verilmektedir. Efsaneye göre avucunda pıhtılaşmış halde bulunan kan ve ihtiyar adamın saçları gibi beyaz saçlarla doğmuştur. Avucunda kanla doğması ileride çok kan dökeceği biçiminde yorumlanmış, saçlarının beyazlığı ise erken yaşta meydana gelen bir olgunluk olarak görülüp Timur’un ileride çok büyük işler başaracağına inanılmıştır. Babası Çağatay Hanlığı’na bağlı, Orta Asya’dan gelen bir Türk kavimi olan Barlas Oymağı’nın beyi Emir Turagay; annesi, Tekine Hatun’du. Timur daha çocukluk döneminde oluşturduğu çetesiyle koyun hırsızlığı gibi küçük çaplı işlere karışır, hatta sakatlanmasına neden olan ok yarasını da bu dönemde aldığı rivayet edilmektedir. Cengizhan soyundan gelen Çağatay Hanı Kazan Han’ın kızı Saray Mülk Hanım’ı nikahına alarak soylu bir ünvana kavuşur ve Cengizhan’ın soyunun damadı anlamına gelen küregen(Gürgan) lakabını taşımaya hak kazanır. Timur, Cengizhan ile akrabalığa ayrı bir önem vermiştir. Cengizhan’ın soyundan gelmediği için Han ünvanını kullanmamış, yerine Emir ünvanını kullanmıştır. Ancak Cengizhan soyundan birini Han olarak yanında taşımıştır.

Timur, önce birliği sağlamak amacıyla harekete geçer ve çevresine seferler düzenler. Çok değişik savaş taktikleri ve aldatma teknikleriyle daha savaşlara başlamadan hep bir adım önde olmayı bilmiştir. Psikolojik savaş tekniklerini başarıyla kullanmış, korku ve dehşet saçarak pek çok büyük devleti ve şehri tek bir kılıç dahi sallamadan almıştır. Rakip ülkelerde olan birlik ve beraberlik bozulunca veya iç karışıklıklar artınca bundan yararlanmayı bilmiştir. Hindistan, Mısır ve Çin seferleri bunun örneklerindendir. Fethetmek istediği ülkelerde ilk olarak istihbarat çalışmaları ve haritalara dayanan stratejik araştırmalar yaptırırdı. Ele geçirdiği şehirlerin bazılarını yakar, yıkar, taş üstünde taş bırakmazdı. Ordusu genellikle KaraTatar, Kıpçak Türkleri, Harezm Moğol okçuları, Türkmen süvarileri ve Hindu bölgesinden getirdiği fillerden oluşmaktaydı. Disiplinli bir yapıya sahip bu bozkır ordusu son derece dayanıklı ve süratliydi. Aynı zamanda da savaş teknolojisi açısından oldukça ileri bir seviyedeydi. Timur’un kurduğu imparatorluk, Türk devlet esasları ve askeri teşkilatı unsurlarıyla, İslam medeniyeti unsurlarını bünyesinde bir arada barındırmaktaydı. Bunların yanı sıra, Timur’un Orta Asya göçebelerinin İslamlaşmasında büyük rolü olmuştur. Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk geleneklerini yaşatmaya çalışmış ve Cengizhan yasasına çok önem vermiştir. Büyük İskender, Sezar ve Cengizhan’daki dünyaya hükmetme isteği onda da vardır. “Mademki gökte bir Tanrı var, dünya üzerinde de tek bir hükümdar olmalı. Zaten yeryüzü, tek bir kişinin isteklerine yanıt veremeyecek kadar küçük” sözüyle bu isteğini açıkça belirtir.

İran seferi sonrasında Türkleri hep kötüleyen İranlı şair Firdevsi’nin mezarını tekmeleyip tüm ordusuna, mezara idararını yaptırtmış ve mezarı tahrip ettirmiştir. Çoğu şehirleri yakmış, birçok masumu öldürmüş ama katıksız bir barbar ve bozguncu olmamıştır. Alime, sanatçıya, tarihçiye, din adamına çok değer vermiş, onları Semerkand’a çekmeye çalışmış hatta kimi zaman zorla Semerkand’a getirerek burayı bir kültür merkezi haline getirmiştir. Kendisine bağladığı yerleri yönetmek ve elde tutmak için adalete dayanmış cezalandırırken acımasız ve sert, mükâfatlandırırken ise son derece cömert ve iyi niyetli olmuştur. Yendiği ve kendisine sığınmış olan hükümdarlara iyi davranmış ve onları kendi ülkesine kazandırmaya çalışmıştır. Savaştan sonra kendisine esir düşen Yıldırım Bayezid’e kötü davrandığı şekilde yazılanlar, dönemin Osmanlı tarihçilerinin abartılarıdır. Gerçekte Yıldırım Bayezid’e karşı son derece iyi davrandığı, onu yanında ayırmadığı ve ölümünden büyük üzüntü duyduğu bilinmektedir.

Timur satranç oynamayı çok severdi. Çok sinirlendiği zamanlarda da bu oyunu oynayarak rahatlardı. Satrançı mükemmel bir şekilde oynadığı için çok az kimse kendisiyle satranç oynamaya cesaret edebilirdi. Timur fetihlerine devam ederken Yıldırım Bayezid’de Osmanlı Devleti’ni hızl genişletmekteydi. Timur doğudaki orduları dize getirirken, aynı işi Yıldırım Bayezid Han, batıdaki haçlı ordularına yapmaktadır. Dünya, ikisi de aynı dinden ve aynı ırktan olan bu 2 hükümdara dar gelmiştir. Yeryüzü egemenliğine ulaşma hırsı, er ya da geç iki devi karşı karşıya getirecektir. Bu nedenle Timur ile Yıldırım Bayezid’ın, Ankara Ovası’nda karşı karşıya gelmesi kuşkusuz kaçınılmaz bir sondu. İki büyük Türk devleti, aynı alanlarda egemenlik mücadelesine girişmişlerdi. Timur, asıl hedefi olan Çin seferinden önce kendisine batıdan gelebilecek tehlikeleri bertaraf etmek istiyordu. 1401 yılında Bağdat’ı alarak Anadolu’ya girdi ve Sivas’ı kuşattı. Osmanlı sultanı olan Yıldırım Bayezid’den kendisine biat etmesini istedi. Ancak savaş başlamadan önce Yıldırım ile Timur arasında gerçekleşen bu mektuplaşmalar sonuçsuz kaldı.

Timur mektuplarında daha sakin, ılımlı ve uzlaşmacıdır. Yıldırım Bayezid Han ise tam tersi şiddetli, sert ve asabidir. Timur’a hakaret içerin mektuplar yazar. Timur ilk mektubunda Yıldırım Bayezid’a; “Rumeli Meliki” adıyla hitap ederken Yıldırım ilk mektuba; “Ey Timur denen kudurmuş köpek” diyerek başlamıştır. Bütün tarihçiler Timur’u son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım’ı ise başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar. Sonuçta iki ordu 28 Temmuz 1402 tarihinde Ankara’nın Çubuk Ovası’nda karşı karşıya gelir. Timur, daha büyük, daha güçlü ve daha disiplinli bir ordu ile Yıldırım’ın karşısına çıkmıştır. Orta Çağ’ın en büyük meydan savaşı olarak adlandırılan bu savaşı aslında Yıldırım Bayezid başlattığı an kaybetmişti. Ankara Savaşında Timur’un ordusu 500.000, Bayezid’ın ordusu 300.000 kişiden oluşuyordu. Timur’un ordusunda bulunan fil müfrezeleri Osmanlı askerlerini dehşete düşürmüştü ve daha savaşın başında birçok Türkmen beylikleri askerleriyle birlikte Timur’un tarafına geçmilerdi. Buradaki tarihi hata savaştaki stratejiler değil, aslında iki devletin arasındaki güç farkını göremeyen üst üste aldığı başarılar ve kazandığı zaferlerle kibrine yenik düşmüş Bayezid Han’dadır. Çünkü o sırada Timur’un devleti bir imparatorluktu. Oysa Osmanlılar henüz beylikten yeni çıkmış, gelecek vaat eden bir devletti.


Timur’un Bayezid’ş yenmesi Avrupa’da da büyük korku ve endişe yaratmış, Timur’un ordularının Avrupa’ya geçmesi halinde hristiyanlığın kökünü kazıyacağı korkusu sarmıştır. Timur’un Avrupa’ya geçmemesinin temel nedeni ise Avrupa’nın o dönemdeki fakirliği ve Timur tarafından fethedilmeye değer görülmemesindendi. Timur, Ankara Savaşı’ndan sonra ülkesini Yıldırım Bayezid’in şehzadeleri arasında paylaştırdı. Bayezid döneminde Osmanlı hakimiyetine alınan Anadolu beyliklerini de eski beylerine dağıttı. İzmir ve yöresinde bulunan hıristiyan şövalyelerinin de yönetimini yıkıp Anadolu’da bulunan son hıristiyan yönetimini de sonlandırdıktan sonra Anadolu’yu terkedip asıl hedefi olan Çin üzerine sefer hazırlıklarına başladı. Ancak Çin seferine giderken 18 Şubat 1405 tarihinde Otrar’da kulunç rahatsızlığı sebebiyle 69 yaşında vefat eder. Cenazesi Semerkand’a getirilerek, sağlığında çok sevdiği, veliahtı olarak gördüğü ancak 24 yaşında kaybettiği torunu için yaptığı türbeye, torununun yanına defnedilir. O zamandan sonra burası tüm Timur hanedanının birlikte yattığı anıt mezar durumuna getirilmiştir. Anıt mezarda her kim olursa olsun Timur’un mezarını deşerse ülkesine savaş şeytanlarının dolacağını söyleyen bir kitabe vardı ve yerel halk mezarın lanetli olduğuna inanırdı.

Kaynak: https://masivaturk.com/timurun-hayati-ve-hakkinda-bilgiler