Naziler Kayıp Şehir Atlantis’i Bulmak Neden Bu Kadar Çabaladılar?
Efsanevi Atlantis şehri il kez Plato’nun yazılarında yer alan önemli bir şehirdir. Heimlich Himmler de dahil olmak üzere, nazilerin en üst kişilerinin de aradığı Atlantis, arı ırk ile ilgilenen Nazilerin bir anahtarıydı.
Bir kurguya göre Spielberg ve Lucas nazilerle birlikte yaşıyorlardı. Ancak gerçek düşünülen bu kurgudan daha garipti. Naziler yalnızca mistik ve henüz keşfedilmemiş durumlara takıntılı değildi, onlar aynı zamanda bu efsanevi şehirde ikinci dünya savaşının kazanma stratejilerinin büyük bir kısmını belirlemişlerdi. Ve inandıkları bu yanlış düşünceler dolayısıyla, savaşı kaybettiler.
Atlantis tarihsel olarak ilk olarak Plato’nun diyologlarında, Timaeus ve Critias ile 330 B.C. hakkında yazılmış bir hikayede ada olarak öne çıkmıştır. Bu hikayelerde Atlantis, Stina ulus devletine saldıracak bir düşman olarak görülmüştür. Plato’nun yazdığı bu hikayeye göre, Atina Atlantis adasının suya batmasını sağlamış ve bundaki etken Atlantis’in tanrıların desteğini kaybetmesi olmuştur. Plato Atlantis adalarının yeri hakkında fazla bir şey söylememiş, ancak adanın temsili yerinin Herkül’ün sütunlarının ötesinde olduğunu işaret etmiştir. Yine de bu kesin bir yanıt olmamıştır.
Athanasius Kircher’in Atlantis haritası, Atlantis’in Atlantik Okyanusu’nun tam ortasında, olduğunu iddia etti ve 1669 da yayınlandı. Stetson Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Eric Kurlander, yaklaşık 100 yıl önce Almanya’daki tuhaf hareketlerini çeşitli kitaplardan takip etti.
Lanz, 1909’da Adolf Hitler dışında hiç kimseye vermediğini iddia ettiği Ostara adlı dergide “Tanrı Adamlar” efsanelerinden bahsetti.
Nazi idealleri için soyları izlenebilecek böyle bir Arı ırk var mıydı? Irkçı Nazi düşüncesinde “Arı ırkı” fikri, Alman halkının farklı ve üstün bir ırkının var olduğu varsayımıyla ortaya çıktı.
20. yüzyılın başlarındaki Almanlar, kendilerini çekici bulduğu bilgileri yok edip, kültürü eski geleneklere dayandırmak istiyorlardı. Lanz’ın 1905 tarihli kitabında, Hindistan ve Tibet’te bir yerde eski Atlantislerin gizli toplulukları veya “gizli ustalar” olduğunu iddia eden Alman teosofik metinlerinin ortak bir özelliği olan Hindu mitolojisi vardı.
Hindistan ve Tibet ile olan bu olası bağlantı, SS’nin ve Gestapo polisinin acımasız başkanı Heimlich Himmler için özel bir saplantıydı. Arı ırk mitinin ispatlanması için, Arı ırkın asıl konumunun ve tarihinin ortaya çıkarılması gerektiğini düşünen Heimlich Himmler, on yılını, arkeologlar ve bilim insanlarını içeren ve dünyayı Atlantis’in kayıp Aryanları için arayan Ahnenerbe (Atalar Mirası) adında bir SS birimine sahip yarı-mistik bir projede geçirdi.
Cambridge Üniversitesi’nden tarihçi Sir Richard Evans’ın belirttiği gibi: “Naziler dünya tarihini ırklar arasındaki mücadeleyle en güçlülerin hayatta kalması arasında görüyorlardı. Bütün ırkların Arı ırktan daha aşağı olduğunu düşünüyorlardı.”
1938’de Himmler’in çıkarları kaşif ve zoolog Ernst Schäfer’in önderlik ettiği bir Nazi bilim insanları ekibinin Himalayalara gönderilmesiyle sonuçlandı. Mekan, antik dinlerin çağdaş bir alimi olan Herman Wirth’in çalışmaları sayesinde özellikle seçildi. Wirth, benzer görünümlü sembollerin dünyanın farklı yerlerinde bulunmasının bir nedeni olduğunu düşünüyordu. Bu sebep Atlantik Okyanusunda Atlantis’te yaşayan insanların ırkıdır. Yani Atlantis adası batmadan önce kurtulmak için denize yeminler eden insanların oradan kurtularak başka yerlere gitmesinden ve gittikleri yerin Tibet’e kadar uzanmasından kaynaklanmaktadır.
Tibet gezisi sırasında, Nazi bilim adamları binlerce insanı toplarken, yerlileri yüzlerce özellik listesiyle karşılaştırdılar ve Arı ırkından geldikleri sonucuna vardılar. Hitler ve antropologları, insanların kafalarını ölçerek hangi ırkın olduklarını söyleyebileceklerini düşündüler.
Tibetlilerin Atlantis’in kurtulanları olduğuna ikna olmak, Himmler’in ırk saflığı konusundaki görüşlerini de sertleştirdi. Arı ırkının ana yarışının birbirine karışma nedeniyle çok daha zayıf olduğuna ve arındırılması gerektiğine karar verdi.
Tibet’in görevi Nazilerin tek çabası değildi. Arı ırkı bulmak için benzer çabalar İsveç, İskoçya, Fransa ve İzlanda’ya gönderildi.
Bir Alman arkeolog Edmund Kiss, Bolivya’nın Tiwanaku adlı ünlü tarihi yerinin aslında Atlantis olduğu fikrini destekledi. Adolf Hitler ve diğer üst Nazilerden de destek alan ayrıntılı ve tuhaf Buz Dünya Teorisine inandı. Teorinin varsayımlarından biri, Dünya’nın bir noktada Ay’la çarpıştığı ve bu çarpışmanın Atlantis’in yıkılmasına neden olduğu, aynı zamanda gezegendeki bir buzul çağına yol açtığı iddiasıydı. Buzullarla dolu yeni gerçekliklerinden kurtulmaya çalışan antik Atlantisliler, yaşamın hala hayatta kalabileceği yüksek Andlara kaçtığına inanıyorlardı.
Kiss’in çalışması Almanya’da coşkulu bir destek bulurken, özellikle “tarih öncesi kentin sanat eserlerinin ve mimari tarzının kesinlikle Hint kökenli olmadığını” söyleyen ifadeler yazarak daha çok destekçi buldu. O bahsi geçen kişilerin daha çok “And Dağları’na özel bir medeniyetin temsilcisi olarak gelen İskandinav erkekleri” olduklarını ekledi.