Türkler ilk defa müslümanlarla Hz. Ömer döneminde karşılaşıyor. Fakat bu karşılaşmadan önce Hz. Muhammed Türkleri biliyordu. Çünkü Hz. Peygamber’in Türkler’den haberdar olduğu ve onlarla ilgili Buharî(ö. 869), Müslim(ö.875) ve Ebû Davud(ö. 888)’a ait sahih hadis kitaplarında yer alan hadisler zikrettiği bilinmektedir.

İlk temas ise Hz. Osman döneminde, Araplar İran‘ı fethettikten sonra Türkler ile Arapların komşu olmasıyla başlıyor. Böylece ilk defa Türkler, müslüman bir ülkeyle komşu oluyor. Daha sonra ufak tefek çatışmalar başlıyor. Bu ilk çatışmalar Hz. Osman döneminde başlıyor. Emeviler döneminde ise bu çatışmalar savaşa dönüşüyor.

Hz. Muhammed’in Mekke’nin fethine hazırlandığı günlerde Göktürk Kağanı olan İlig Kağan da babası ve dedesi gibi Çin’e karşı ağır bir mağlubiyet aldı (630). Göktürk Devleti’nin Doğu yarısı Çin hâkimiyetine girdi. Batı kısmı ise ancak 28 yıl ayakta kalabildi. 658’de onlar da Çin’e tabi oldular. Türk kabilelerinin bir kısmı etrafa dağılıp bağımsız hareket ederken çoğunluğu Çin’in idaresine girmek zorunda kaldı. Türkler devletsiz kaldılar.

Bu sırada müslümanların fetihleri de çoktan başlamış; halifeler ordularının yönünü Kuzey Suriye, İran ve Mısır’a çevirmişlerdi bile. Müslümanlar o kadar yürekten savaşıyorlardı ki ne Bizans, ne de Sasani kuvvetleri onları durdurabiliyordu.

İslam ordularının girdiği bölgelerden biri de Kafkaslardı ve bölgeyi kuzeyden kuşatan Hazarlarla komşu olunmuştu. Türkler, her ne kadar Göktürk Kağanlığı gibi büyük bir imparatorluktan yoksun kalmış olsalar da, ülkelerini fethe girişen İslam orduları karşısında pek de zayıf sayılmazlardı. Onların kuvvetli direnişi ve savaşçılıklarının fark edilmesi üzerine muhtemeldir ki, “Türkler size ilişmedikçe, siz de onlara ilişmeyiniz” hadisi bu dönemlerde çıkmıştır.

Kuteybe b. Müslim vali olduktan sonra yer yer Türklerle savaşsa da Buhara’ya çok güç girebilmiştir. Müslümanların Türklerle çatışma halinde oldukları bir başka bölge Kafkaslardı. Halife Velid’in ünlü kumandanlarından Mesleme 710 yılında Demirkapı’ya (Derbend) kadar ilerlemişti. Sonraki yıllarda da en az iki sefer daha yapıldı. Ne var ki, bu savaşlar bir netice vermediği gibi çok sayıda Müslüman da Hazarlara esir düştü. 737’de Hazarlarla yapılan savaşı İslam ordularının kazanması üzerine Hazarlar ülkelerinde İslamiyeti anlatmak üzere iki fakih görevlendirilmesini kabul ettiler.

Uzun savaşlar sırasında Türkler arasında İslamiyetin yayılması neredeyse sıfır noktasında duruyordu. Uzun süren savaşlar, akınlar, yıldırma politikaları ve nihayet geçici hâkimiyetler hiçbir işe yaramamış, iki taraf arasındaki rekabeti körüklemekten öteye geçememişti. Üstelik Emeviler gerek cizye vergisinde kayıp yaşanmamak, gerekse Arap olmayanlara köle muamelesi yapmak gibi hevesler yüzünden İslamiyetin yayılması için çok da gayretli davranmıyorlardı. Açık söylemek gerekirse zaten dinamik bir hayat yaşayan; kılıç, ok, yay, mızrak gibi savaş aletlerini kardeşi gibi yanında taşıyan Türkler için savaşlar, yenilgiler ve kılıç zoru hiçbir işe yaramamıştı.

Türklerin büyük bölümü, İslam ordularıyla zaten hiç karşılaşmamışlardı. Kırgızlar, Kıpçaklar, Kimekler, Tatarlar, Uygurlar ve Oğuzların İslam ile teması Emevilerden ziyade Abbasiler dönemine tekabül eder. Göktürkler 745 yılına kadar hüküm sürmelerine rağmen Peçenekler, Uzlar, Tuna Bulgarları Karadeniz’in kuzeyinden batıya göç ettikleri ve Hıristiyanlık âlemine karıştıkları için Müslümanlarla hiç karşılaşmadılar.

Asıl buluşma Türklerin, Çin ile Arapların savaştığı Talas Savaşı’nda Müslüman Arapların yanında oluşuydu. Bundan sonra peyderpey İslamiyet’e dahil olan Türkler artık Müslümanlıkla bir anılır oldu.

11. yüzyılda Selçuklu ailesinin İslamiyeti benimsemesi ise Oğuz/Türkmen gruplarının İslamlaşmasını hızlandırdı. Oğuzlardan en az 200 bin çadırlık bir grup İslamiyete girmişti bile. Ama bu yeni zümrenin de katılımıyla Oğuzlar, sadece dinin hizmetkârı değil, yeni savunucusu ve fatihleri oldular. Oğuzlar önce İran’ı, sonra Irak, Suriye ve Anadolu’yu fethettiler. Bizans baskısı altında geri çekilmeye başlayan İslam gücü yeni fatihler, yani Türkler sayesinde güçlü bir atılıma girdi.

Yavuz Sultan Selim‘in halifeliği devralmasıyla Osmanlı, İslam dünyasının lideri konumuna gelmiştir. Türkler artık islamiyetle ayrılmaz bir bütün olmuştur. İslamiyetin yayılmasında Türklerin büyük katkısı vardır.  Eğer Türkler İslamiyet’e geçmeseydi bugün islamiyet bu kadar yayılır mıydı orası muamma.

kaynak:oldlaikdays.com