Bedenin ölümlü, ruhun ise ölümsüz olduğuna inanmak ölümden sonra yaşama olan inancı da beraberinde getirir. Bu inanca göre ölüm ruhun bedenden ayrılması demektir. Ancak ölüm olayı olmadan ruhun kısa bir süre için vücuttan ayrıldığı, birçok kişi tarafından öne sürülen bir görüştür. Vücuttan ayrılan ruh tecrübesini yaşadığını iddia edenlerin sayısı oldukça fazladır. Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada öğrencilerle anket yapılmış ve anketi yanıtlayan öğrencilerin % 34’ü böyle bir deneyi yaşadıklarını söylemişlerdir. Ayrıca Ernest Hemingway, Arthur Koestler, Virginia VVoolf, D.H. Lavvrence gibi birçok ünlü yazar da, yaşamlarının bir dönemlerinde buna benzer olaylar yaşadıklarını söylemişlerdir.

Böyle bir deney genellikle yaşamsal bir tehlike içinde olanların başına gelmektedir. Örneğin kalp krizi geçirdiği sırada doktorlar kendisine müdahale ederken kendilerini ve doktorları adeta odanın tepesinde bir yerden seyreder gibi gözlemde bulunmuş olanlar vardır. Ya da boğulma tehlikesi geçirirken kendinden geçmiş durumda olan bazı kişiler, kendilerini kurtaranların bütün hareketlerini ‘seyrettiklerini’ belirtmişlerdir. Bu tür bir duyguyu anlatanların belirttiğine göre bedenlerinden ayrılmak süresinde adeta zevke benzer bir duygu duymuşlar ama, bedenlerine geri dönmek için çaba sarfetmişlerdir. Her şey durgun, düşsel bir yavaşlıkta sürmekte ve tüm olay bir düşü andırmaktadır.

Ruhun Bedenden Ayrılması Nasıl Olur?

Vücut dışı yaşam gerçek bir paranormal bir olay mıdır yoksa gerilim altındaki zihnin düştüğü bir yanılgı mıdır? Bunun yanıtı kuşkusuz süreç içinde gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda bulunacaktır. Bu konuda öne sürülen bir başka olgu da şudur: Bir kimse ölmek üzereyken bazen bir yakınına hayalet biçiminde görünmektedir. Bu gibi hayaletler bazen ölen kimse binlerce kilometre uzaktayken bile görülmekte ve genellikle öylesine gerçeğe benzemektedir ki, hayaleti gören kişi, başlangıçta bunun asıl niteliğini farkedememektedir. Daha sonra hayaleti görülen kimsenin olay sırasında gerçekten öldüğü öğrenilerek durum doğrulanmaktadır.

Dr. Elizabeth Kubler-Ross dünyaca ünlü bir isimdir. Ölüm halindeki hastalarda yaptığı incelemeler sonucunda, hastaları ölüme hazırlamak ve insanlığın ölümü tanımasını ve kabullenmesini sağlamak konusunda geliştirdiği fikirler bu alanda adeta bir devrim yaratmıştır. Öleceğini öğrenen hastaların geçirdiği beş aşama olan reddetme, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme aşamalarını tıp literatürüne kabul etiren odur. Yaşamı boyunca dini inancı konusunda son derece kayıtsız olan Ross, binlerce hasta ile yaşadığı tecrübeler sonucunda ölümden sonra yaşam olduğuna inanmıştır. Bu konudaki ilk deneyimlerini şöyle anlatmaktadır:

“Mrs. Schvvarz hastaneye getirildiğinde ölmek üzereydi. Eğitimi olmayan, basit bir ev kadınıydı. Kanseri çok ilerlemiş durumdaydı. Büyük bir kanama geçirdiğinde doktorlar kendisini kurtarmaya çabalıyorlardı. Bütün yaşam belirtilerini kaybetmişti. Tıbben ölüydü. Buna rağmen doktorlar 45 dakika boyunca onu yaşama geri götürmek için mücadele verdiler. Kendisi bana sonra, o anda bedeninin vücudundan ayrıldığını ve yatağın bir iki metre üstünde durup doktorların vücudunda çalışmasını seyrettiğini anlattı. Hatta doktorların kendi aralarında konuşmalarını bile duyuyormuş. Bütün gücüyle doktorlara bu kadar çok uğraşmalarına gerek olmadığını söylemeye çalışmış ama becerememiş. Onu öldü sandıklarında ise tekrar vücuduna geri dönmüş. Kendisi bu olaydan sonra bir buçuk yıl daha yaşadı. Bu olanlara bir anlam verememişti ve delirip delirmediğini merak ediyordu.

“Bu olay doktorlarla aramızda tartışma konusu oldu. Herkes gülüp geçiyordu. Bense bir açıklama getiremiyordum ama bildiğim bir şey vardı, o da bu konuda bilmediğimiz çok şey olduğu ve her olaya bir etiket yapıştırmamız gerektiği. “Daha sonra birçok olaya daha şahit oldum. Çok ciddi bir trafik kazası geçirip komaya girmiş olan bir adam, kurtarma ekibinde kaç kişinin olduğunu ve kendisini ne şekilde kurtardıklarını anlatıyordu. Bir başka trafik kazasında bir kamyon çarpması sonucu tüm yaşam belirtilerini kaybetmiş olan bir kişi bize kendisine çarpan kamyonun plaka numarasını verdi. Bunları anlatan kişiler bu süre sırasında çok sakin olduklarını söylüyorlar. Olayın ilginç tarafı ölüme çok yakın bir anda yaşanan bu olayda vücutlarını çok sağlıklı hissediyorlar. Örneğin kolu kırık biri, vücudundan ayrıldığında kolu sağlamdır. Yıllarca tekerlekli sandalyede oturan bir kişi, beden dışı denemesi sırasında yürüdüğünü, dans ettiğini söylemişti.

“Bedenlerinden ayrıldıktan sonra yaşadıkları olay ise çoğunda aynı. Tünele benzeyen bir yere giriyorlar. Bu dağların arasında bir vadi ya da deniz kenarı da olabiliyor. Değişik kültürden gelenlerde değişik semboller sözkonusu. Uzakta büyük ve çok parlak bir ışık görüyorlar ve bu ışığa doğru gitmeye çalışıyorlar. Bu ışık gene bu deneyi yaşayan kişinin inancına göre değişiyor. Bu İsa olabiliyor, Tanrı olabiliyor ya da spiritüel enerji olabiliyor. Orada kendilerini bekleyen daha önce ölen sevdikleri insanlar olduğunu biliyorlar.”

Ölüme böylesine yakın insanların tarif ettikleri bu ölüm sahneleri onları âdeta sakinleştiriyor ve ölümü daha kolaylıkla kabullenmelerini sağlıyor. Bu beyinlerinin onlara oynadığı ve savunma mekanizmasını artıran ve kabullenmeyi kolaylaştırıcı psikolojik bir olay mı yoksa gerçekten bu anlatılanları yaşıyorlar mı? Bunun yanıtını bulmak gerçekten güç.

Bilinen önemli olaylardan biri de baptist bir başkanın başına gelen bir kaza sonucu yaşadıkları. Ölümcül bir kaza geçiren Don Piper’ın bedeninde yaşama belirtisi bulamayan sağlık görevlileri, uzman bir hekimin gelmesini beklemek üzere cesedin üzerini örttüklerini ve bir rahibin Don’un başında dua ettiğini söylüyor. Bir süre sonra, Don’un da rahiple birlikte duaya eşlik ettiğine inanamayan görevliler, Don Piper’ın yaklaşık 1 saat kadar ölüm halinde bulunduğunu belirtiyor. Başından geçenleri sonrasında bestseller olan “Cennet’te 90 dakika” adlı kitabında anlatan Don, daha önce dünya da hiç işitmediği şarkıları duyduğunu, diğer inananları gördüğünü ve sadece iyi şeyler düşündüğünü anlatıyor. Ancak daha ilginci aynı deneyi yaşayanların yani ruhların bedenlerinden ayrıldığını iddia edenlerin bir kısmı da herhangi bir hastalık ya da tehlike anında oluşmuyor. Sapasağlam bir insana günün herhangi bir anında da olabiliyor. Hatta bunu kendi iradesi ile istediği zaman yapabilenler olduğu da öne sürülüyor. Bir parapsikolog olan Charles Tart, bazen tavana doğru yükselerek kendi vücuduna tavandan baktığını ileri süren genç bir kadınla bir deneme yapmıştır. Bir parapsikoloji laboratuvarında gerçekleştirilen bu deneyde de kadının beyin dalgalarını kaydeden bir EEG aygıtı takılarak başının 2 metre üstündeki bir rafta yazılı olan beş haneli rakamı okuması istenmiştir. Beş gece üst üste yapılan bu denemede genç kadın her gece ruhunun bedeninden ayrıldığını hissettiğini söylemiş, ancak raftaki yazıyı yalnız beşinci gece okuyabilmiştir. Bu gibi iddiada bulunanlarla ilgili olarak daha birçok deney yapılmıştır. Sonuçta hile olasılığı oldukça az görülmekle birlikte tamamen yok sayılamayacağı için bağlayıcı bir sonuç elde edilememiştir.

Bilimadamlarının yaptığı çalışmalar beynin, ölüm anında aşırı derecede uyarıldığı göstermiştir.“Proceedings of the National Academy of Sciences”  adlı dergide bildirilen araştırmada, Michigan Üniversitesi bili madamları, laboratuvar ortamında fareler üzerinde yaptıkları deneylerde beyin dalgalarında ölüm anında önemli oranda artış olduğunu tespit etti.  Araştırmayı yöneten Jimo Borjigin, beyin dalgalarındaki artışın insanlarda bilinç düzeyinin de artmasına neden olacağını belirtti. Borjigin, konuyla ilgili şunları söyledi;”Birçok insan, kalbin durması ve beyne kan akışının sona ermesi olarak tanımlanan klinik ölümde beynin ya çok az çalıştığını veya hiç çalışmadığını düşünür. ancak yaptığımız deney, bize durumun hiç de böyle olmadığını gösterdi. Fareler üzerinde yapılan deneyler, ölüm sırasında beynin son derece aktif olduğunu ispatladı. Beyin, ölüm gibi bilinmeyen bir durumda aşırı derecede uyarılıyor.” Deney sırasında laboratuvar ortamında kalp krizi geçirmesi sağlanan farelerin beyin aktiviteleri elektroensefalogram (EEG) ile gözlemlendi. Beyindeki aktivitenin ve biliç düzeyinin önemli düzeyde artmasının ölümden dönen insanlar tarafından betimlenen parlak beyaz ışıklar, tüm yaşamlarının film şeridi gibi gözlerinin önünden akması, kendilerini bedenlerinin dışında hissetmeleri gibi deneyimlere yol açabilir. Bu çalışma, bize ölümden dönenlerin anlattığı tecrübeleri açıklayabilmek için bir tür çerçeve sağlayacak. Ölümden dönen bazı insanlar, oldukça parlak beyaz bir ışık gördüklerini söylüyor. Bu insanların görsel korteksi, aşırı derece uyarılmış olabilir. Ölen farelerin görsel korteksinin hemen üzerindeki beyin bölgelerinde gama dalgalarında büyük bir artış gördük. Düşük frekanslı dalgalar ile gama dalgaları arasında gözlemlediğimiz eşleşmelerin, görsel farkındalığın ve duyarlılığın artmasına sebep düşünüyoruz.

“Ölüm Sonrası Aslında Ne olur” adlı kitabın yazarı Doktor Sam Parnia ve ölüm sonrası ‘bilinci’ inceleyen uzmanlar, bir an için öbür dünyaya yolculuk eden insanların anlattıklarına bilimsel açıklamalar getirmeye çalışıyor. Geri dönüş yaşayanların %10 ila % 20’sinin, bilinçlerinin sürekli açık olduğunu, bir kısmının ise acil müdahale esnasında sağlık görevlilerini yukarıdan izlediğini söylediğini belirten Dr. Parnia şöyle devam ediyor: “İnsan öldüğünde beyindeki kan dolaşımı da duruyor ve beyin fonksiyonlarını yerine getiremiyor, bu nedenle bilincin açık olma durumu her ne kadar gerçekliğini yitirse de hekimlerin kan dolaşımını yeniden başlatacak mucizevi bir müdahalede bulunmaları az da olsa bilinç durumunu tartışılabilir hale getiriyor.” Bilim genel bir ifadeyle nabzın durmasıyla birlikte ölümün de gerçekleştiğini söylüyor, ancak bilimsel araştırmaların asıl ilgilendikleri kısım, kalbin durması ve hücrelerin ölmeye başlamasından sonra gerçekte beyinde nelerin gerçekleştiğini öğrenebilmek.  Örneğin nabzın durmasıyla birlikte oksijen miktarının ne ölçüde ve ne hızda değiştiği ölüm süresini belirleyen önemli bir etmen. “Enerji her şeyin temelidir. Aklınız ve bedeniniz enerji sayesinde faaliyet gösterir. Işık varlıklarıyız” diyen Dr.Konstantin Korotkov Rusya’daki St. Petersburg Devlet Teknik Üniversitesinde Fizik Profesörü olarak görev yapıyor. Kirlian Fotograf tekniğini bilgisayar ortamına taşımış ve geliştirdiği cihaz aracılığı ile vücuttan yayılan enerjinin renkli görüntülenmesini sağlamış. Bilgisayara bağlanan bir çeşit kamera aracılığı ile bedenin enerji fotoğrafı çekilebiliyor. Dr. Konstantin Korotkov eski kitaplarda ölümden sonra enerjinin değiştiğinin anlatıldığını belirtiyor. ‘Ölülerin ellerinden parmaklarından ölçümler gerçekleştirdik. Sağlıklı insanlara nazaran ölmüş insanların parmaklarından çıkan ışıma farklıydı. Sonra değişik nedenlerle ölenler arasında fark var mıydı? Bunu araştırdık. Yaşlılıktan ya da ölüme hazır olarak ölenlerin grafikleri düşük, aniden ölenlerin ise grafikleri önce çok yüksek fakat hızla düşüyor. İntihar, cinayet ya da boğulma gibi sebeplerle ölenlerde ise çok güçlü bir aktivite tespit ettik. Cinayete kurban giden ile intihar eden arasında grafikler farklılık gösteriyor. Bu ölçüm cihazı sayesinde bir ölümün intihar mı, cinayet mi, olduğu çözülebilir. Özellikle intiharla ilgili olarak kutsal metinlerin ve inanç biçimlerinin altında yatan sebebi böylece anlamış olduk. İntihar edenlerin kilise mezarlığına neden gömülmediklerinin açıklamasını yapıyor bu grafikler. Çünkü mezarlıklar kiliseye çok yakın ve intihar eden kişinin enerjisi çok aktif olarak faaliyet gösteriyor.