Beynimizin Yüzde Yüzünü Kullanmıyor Muyuz ?

Senelerdir yanlış bilinen bu durumun doğrusunu açıklamaya çalışacağım. Hepimiz bir yerlerden duymuşuzdur. Normal insanlar beyninin %5’ini Einstein bile sadece %10’unu kullanabiliyormuş. Sokaktaki herhangi birine beyin hakkındaki fikrini sorarsanız: İlk vereceği cevap: “%10’unu kullanıyoruz” olurdu. İşte bu cevap nerobilimcilere saç baş yoldurmakta. Konuyu anlatmaya başlamadan önce uyarayım: Konuyu anlatırken çoğu kişi “hadi canım, saçmalama” diyecek. Çünkü bu tür şeyler insanın hoşuna gider. Aksini kabul etmek istemez. Beynimizin %5 ini kullandığımıza inanmak hepimizin hoşuna gidiyor. Çünkü %100’ünün kullandığımızda yapabileceklerimizi düşündüğümüzde büyük bir haz duyuyoruz.

Şimdi gerçeklere dönelim. Eğer beynin sadece %5 kısmını kullanabiliyorsam yani buda 70 gram gibi bir orana denk geliyor. O zaman evdeki köpeğimin beyni hemen hemen benimkine denk. Ben denklem çözebilirken o neden suratıma saf saf bakıyor? Acaba o da %5’ini mi kullanıyor? Peki gelecekte %100’ünü kullanabilse ne olacak? Oturup benimle tavla oynayabilecek mi? Yada bana lol taktiği mi verecek? Bence hayvanlar da bizim gibi %100’ünü kullanıyor. Fakat boyutundan ziyade nöron sayısı bizimkine oranla daha az. Beynimizin sadece %5’ini kullanıyorsak biz büyürken beynimiz neden büyüyor? Büyümek yerine kullanmadığı alanları kullansa daha iyi olmaz mı? En azından kafamızdaki yükten kurtulmaz mıyız? Peki beyinde oluşan en ufak hasar neden ölümcül sonuçlara yol açıyor? %5’ini kullanıyorsak bu ufacık hasarların bizi etkilememesi gerekmez miydi? Beyni büyük derecede hasar alıp yaşayabilen insanlar da var fakat bu olay beynin telafi özelliğinden gelmektedir. Bu insanların sayısı da bir elin parmağını geçmiyor.

Beyin vücudumuzun en masraflı organıdır. Kullanmadığımız %95 alanı canlı tutmak için vücut neden devamlı yakıt üretiyor? İnsan vücudunda kullanılmayan organlar körelmeye mahkumdur. Işıksız bir ortamda büyürsek gözlerimiz işlevini yitirecektir. Kaslarımızı kullanmayı bırakırsak kaslarımız erimeye başlayacaktır. Peki bu durumda beyin neden küçülmez? Nörobilimciler yıllardır bu durumun doğru olmadığını anlatmak için kendilerini yırtıyor. Fakat insanlar bir şeye inandığı zaman fikirlerinin değiştirilmesi çok zor. Bugün beyin içindeki nöronların aktiflikleri bilim insanlarınca gözlenebilmektedir. Hatta bilim insanları bir adım daha öteye giderek beynimizin çalışması esnasında çıkan sesi bile kayda almayı başarmıştır. Gözlem sonrası çıkan sonuçlar çoğu kişiyi hayal kırıklığına uğratmıştır. Çünkü beynimizin çalışmayan bölümü yok!! Yine yapılan gözlemlerde beynin bölümlerinin bazı durumlarda daha az çalıştığı doğrulanmıştır. Fakat bu da beynimizin %95’ini kullanmadığımız anlamına gelmez. Çoğu kişi uyurken beynimizi kullanmadığımızı savunur. Buda tamamen yanlıştır. Uyurken beynimiz gün içerisinde edindiği tüm bilgileri yeniden işler hesaplama ve sınıflandırma yapar. Yani beyin uyurken de tam kapasite çalışır. Pek önemsemediğiniz rüyalarınızda gördüğünüz güzel ortamları kim dizayn ediyor? Yaşadığınız maceraları kim kurguluyor? Ya da köşe bucak kaçtığınız bir seri katilin yüzünü kim tasarlıyor?

Diyelim ki yanılıyorum. Gerçekten yanılmayı da çok istiyorum. Peki beynimizin geri kalanını kullanmaya başlayacak olursak ne olur?

% 10 (Einstein mode: ON )

Çözülmesi zor işlemlerin sonucuna kolayca ulaşabiliyoruz. Akılda tutma, hatırlama ve öngörü özelliklerimiz üst seviyeye çıkıyor. İnsanları daha rahat anlayabiliyor, empati kurabiliyor. Hatta sadece dışarıdan gözlemlemekle bile insanların yaşamı hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Karşılaştığımız problemler karşısında çok yönlü ve pratik çözümler üretebiliyoruz. Bütün bunların yanında kendini, düşünmekten alıkoyamayan beynimiz çevremizdeki her şey hakkında yeni hipotezler üretmeye başlıyor.

%20

Burada olay biraz daha eğlenceli hale geliyor.Bu evreden sonra kendi vücudumuza hükmetmeye başlıyoruz, istenmeyen anıları silme, bilinç altına atılanları tekrar ortaya çıkarabilme, acıyı engelleme, istenilen duyguyu yaşayabilme yada duyguları engelleme, üst düzey algı ve anında kavrayabilme bunlarda sadece bir kaçı. Kendi vücudumuzun yanı sıra karşımızdakinin de beyin dalgalarını hissedebiliyoruz. Telekinezi yeteneğine de ilk adımı atmış oluyoruz. Artık küçük eşyaları dokunmadan hareket ettirebiliyoruz. Her şeyi çok çabuk kavrıyoruz. Enstrüman çalmak ve yabancı dil öğrenmek artık bizim için çok basit şeyler. Çabuk kavramamız A’dan Z’ye her konuda bilgi sahibi olmamıza olanak veriyor. Bu kadar zeki bir insanın para kazanmaması da imkansız. Artık her sektörde para kazanabilecek zekadayız.

%30

Bu evrede süper kahramanlığa ilk adımı atıyoruz. Artık kalıtsal özelliklerimiz de dahil vücudumuzdaki her şeyi değiştirebiliyoruz. Mavi gözlümü olmak istiyoruz? Mavi gözlüyüz. Bronzlaşmak mı istiyoruz? Artık esmeriz. Hastamıyız? Artık değiliz. Zaman-mekan algısını da değiştirebiliyoruz. Tüm bunların yanında “warg” özelliği de kazanıyoruz. Artık çevremizdeki insanları ve hayvanları kontrol edebiliyoruz. Hatta daha da abartıp elektronik aletlere sinyal gönderebiliyoruz. Algımız radyo dalgalarını da hissediyor. İnsan kulağının duyamayacağı çok yüksek ve çok düşük değerlerdeki sesleri duyabiliyoruz. Dünya’nın kendi etrafında dönerken çıkarttığı sesi bile duymamız mümkün.

%40

Artık hiç bir yardıma yada pratiğe ihtiyaç durmadan üst düzey telekinezi yapabiliyoruz. Bir arabayı dokunmadan kaldırabilecek güçteyiz. Hava, su ve ateşi kontrol edebiliyoruz. Vücudumuzu istediğimizde hızlıca evrime uğratabiliyoruz. Kendi evrimimizi saniyeler içerisinde gerçekleştirebiliyoruz. Hücrelerimizi istediğimiz gibi bölüp, değiştirip istemediklerimizi de öldürebiliyoruz. Saniyeler içinde en ölümcül yaralarımızı bile iyileştirebiliyoruz. Görünmez olabiliyoruz. Yani artık süper mutant olabiliyoruz.

%50

Bu evrede duvarların arkasını görebiliyoruz. Cisimlerin içine bakabiliyoruz. Mikroskobik boyuttaki canlılar yada binlerce kilometre uzaklıktaki cisimleri bile görebiliyoruz.

%60

Bu evrede hücrelerin yanı sıra atomları da kontrol edebiliyoruz. İstediğimiz maddeyi atomlarına ayırıp yeniden oluşturabilir ya da başka bir maddeye çevirebiliriz. Artık demiri bile altına çevirebilecek güçteyiz.

%70

Bu evrede başka boyutları algılayabiliyoruz.

%80

Bu evrede zamanı bükebiliyoruz. Bu da bize bir çok şeyin kapılarını açıyor. Kısa mesafede ışınlanma ve zaman yolculuğu gibi.

%90

Bu evrede virüsler gibi her ortamda yaşayabiliyoruz.

%100 ( god mode: on)

Artık algımızın neredeyse sınırı yok. Bu evrede artık insan değiliz. İşte bütün bunlar duymak istediğimiz şeylerdi değil mi? Çünkü gizemli olan her şey ilgi çekicidir. Fakat her şey bu kadar mükemmel olsa bile, eksik olan bir kaç şey var. %100 kullanıldığında muazzam bir güce sahip olan kafamızdaki bu makineyi ne ile besleyecektik? Beynimizin ihtiyaç duyduğu bu sınırsız enerjiyi nereden bulacaktık? Peki herkes beyninin %100’ünü kullanıp sınırsız güç elde ettiğinde oluşacak kaosu nasıl engelleyecektik?

Her neyse zaten bunların hiç biri gerçek olmadığı için daha fazla kafa yormaya gerek yok. Beyninin %10’unu kullandığını ısrarla savunan arkadaşlar %10’unu kullanmaya devam edebilir. Ama biz her zamanki gibi %100’ünü kullanacağız 🙂