Mürettebatı Denizin Ortasında Kaybolan Gizemli Gemi: Mary Celeste

Bazı olaylar vardır ki gizemi tüm araştırmalara rağmen çözülemez. Bu olaylar yaşandığı dönemde ilgiyle takip edilse de bir süre sonra halkın gözündeki merakını kaybeder ve tarihin tozlu sayfalarında sırlarıyla yok olur gider. Mary Celeste gemisi de tam olarak böyle bir hikayedir. Bir gün açık denizlerde bir gemi bulundu. Bu gemi sağlam bir durumdaydı fakat içinde bir tane bile mürettebat yoktu. Fakat içerisindeki hiçbir değerli eşyaya dokunulmamış, gemide bir kavga da olmamıştı. Bu gemi sahibi olan tüm insanlara uğursuzluk getirmişti. Sırlarla dolu Mary Celeste gemisinin hikayesini sizler için listeledik.

“Uğursuz Gemi” Mary Celeste

1861 yılında bir gemici tarafından yaptırılan geminin ilk ismi Amazon’du. Tam 282 tonluk bu devasa gemi ticari nakliyat yapılması için bir firmaya verildi. Bundan sonra geminin başına gelenler ona “uğursuz” lakabını aldırttı. Amazon gemisinin başına geçen ilk kaptan olan Robert Mc Lellan geminin ortaklarından birisinin oğluydu. Gemi kaptanı olduktan tam 9 gün sonra sefer sırasında aniden öldü.

Ondan sonra gelen kaptan ise gemiyle sefere çıktığında bir balıkçı teknesine çarpınca limana geri döndü. Tersanede bakıma alınan geminin içerisinde yangın çıktı ve gemide büyük hasar meydana geldi. Bir sonraki kaptan da hala ciddi bir sefere çıkmayı başaramamış bu geminin başındayken başka bir ticari gemiyle çarpıştı ve bunun sonucunda kovuldu. Sonraki yıllarda karaya da oturan bu uğursuz gemi, başka birisine satıldı.

İsmi değişti uğursuzluğu aynı kaldı

İsmi Mary Celeste olarak değiştirilen geminin başına esrarengiz olay da bu dönemde geldi. Tarihler 4 Aralık 1872’yi gösterdiğinde Atlantik Okyanusunda seyir halinde olan Dei Gratia isimli bir geminide bulunan mürettebat, yaklaşık 5 mil uzakta, rotadan çıkmış bir gemi fark ettiler. Gemide bir gariplik olduğunu sezen tecrübeli denizciler oraya doğru yaklaşmaya karar verdiler. Gemiye yaklaştıklarında “Mary Celeste” yazısını gören Dei Gratia’nın kaptanı bu gemiyi hemen hatırladı. Bir süre seslenmelerine rağmen gemiden ses gelmeyince Mary Celeste’nin üzerine çıktılar. Gördükleri manzara onları şok etti.

Gemiye çıkan Dei Gratia mürettebatı güvertede kimsenin olmadığını fark ettiler. Bunun üzerine geminin her yerine baktılar ama geminin mürettebatını ve kaptanını bulamadılar. Gemi iyi durumdaydı, üç su tahliye pompasından ikisi durmuş vaziyette olsa da içerisindeki suyun gemiyi batırma tehlikesi yoktu. Bunun yanında gemide tam 6 ay yetecek kadar erzak vardı. Aynı zamanda gemide bulunan yüzlerce varil alkole ve diğer değerli eşyalara da dokunulmamıştı. Ama gemide kilit öneme sahip eşyalar yerlerinde yoktu.

Gemide maddi değeri yüksek olan her şey yerli yerinde duruyordu. Fakat içinde seyir defterinin de olduğu geminin tüm evrakları kayıptı. Geminin saati ters çevrilmişti ve çalışmıyordu. Pusula, optik seyir cihazı ve kronometre de kayıp eşyalar arasındaydı. Bunun yanında ana güvertede olması gereken filika da yerinde yoktu. Geminin arkasında bulunan ve limana demir atarken kullanlan kalın halatın da yarısı kopuktu. Geminin kayıp kaptanının kılıcı yatağında ıslak bir halde duruyordu. Kılıcının üzerinde kırmızı lekeler vardı fakat sonradan bu lekelerin kan olmadığı tespit edildi.

Geminin sırrı açığa çıkmadı ama birçok komplo teorisi üretildi

Gemide yeteri kadar erzak olmasına ve de batma tehlikesinin olmamasına rağmen neden mürettebat ortada yoktu? Gemide herhangi bir güç kullanıldığını gösteren arbede veya başka bir iz bulunmuyordu.

Geminin Osmanlı korsanları tarafından basıldığı iddialar arasında bulunuyor fakat değerli hiçbir şeye dokunulmamış olması ve de herhangi bir arbede yaşanmamış olması bu iddiayı çürütüyor. Gemiyi bulan Dei Gratia mürettebatını suçlayanlarlar da var. Onların gemideki malzemelere el koymak için Mary Celeste mürettebatını öldürdüğü suçlaması da asılsız gibi duruyor. Çünkü gemiyi geri getirdiklerinde Mary Celeste’nin eşyalarında hiç eksik bulunmuyordu. Bunun yanında Mary Celeste’nin mürettebatını öldürmüş olsalardı gemide mücadele ettiklerine dair izler bulunurdu. Fırtınaya yakalandıkları için geminin batacağını düşünen gemi mürettebatı filikaya binerek uzaklaşırken öldü iddiası da gerçeği pek yansıtmıyor. Çünkü o sıralarda o bölgeden gelen herhangi bir fırtına bilgisi bulunmuyor.

Deniz depremi oldu iddiası

Modern denizciliğin gelişmesiyle ortaya böyle bir iddia atıldı. İddiaya göre denizde oluşan deprem sonucunda varillerde bulunan alkollerin kapağı açılarak içerisindeki madde denize akmaya başladı, bunun yanında geminin benzinine de karışan bu alkol hafif bir yangın çıkarınca gemideki herkes korkarak filikaya bindi. Sonrasında halat kopunca da açlık ve susuzluktan öldüler. Fakat gemide herhangi bir yangın izinin bulunmaması bu iddiayı da çürütüyor.

**bu yazı çeşitli kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır.