Hayatları Boyunca Birbirlerinden Başka Kimseyle Konuşmayan İkizlerin Hala Gizemini Koruyan Hikayesi

Dünyada geçmişten bugüne, insan aklının çözemediği, bilimin açıklayamadığı ve insanları dehşete düşüren, yaşanmış birçok olay var. Her nedense, bu tarz paranormal olaylar, herkesin bir hayli ilgisini çekiyor. Biz de buradan yola çıkarak, ilginizi çekebileceğini düşündüğümüz çok acayip bir olaydan bahsedeceğiz sizlere.

İşte “Silent Twins(Sessiz İkizler)” olarak tüm dünyaya ün salmış, hayatınızda görüp görebileceğiniz en tuhaf ikizlerin, sizi hayrete düşürecek ve bugün bile gizemi çözülemeyen hikayesi.

1963 yılında Barbados’da dünyaya gelen June ve Jennifer kardeşler, tek yumurta ikizleri.June ve Jennifer kardeşlerin anneleri ev hanımı, babaları ise kraliyet hava kuvvetleri için çalışan bir teknisyen. Ve ikizler dünyaya geldikten sonra Gibbons ailesi, Galler’a taşınıyor.Bu ikizler doğdukları andan itibaren etle tırnak gibi birbirlerinden hiç ayrılmıyorlar; o kadar ki, kendi aralarında kimsenin anlayamadığı özel bir dil geliştiriyorlar ve bu dile de “cryptophasia” ismini veriyorlar.İkizlerin arasında konuştuğu bu dili, çevrelerindeki kimse anlamıyor. Taşındıktan sonra gittikleri okulda, sadece kendilerinin siyahi olması, dışlanmalarına sebep olunca da, bu dil iyice kuvvetleniyor; giderek daha anlaşılmaz bir hal alıyor.Bu da yetmezmiş gibi, zamanla birbirlerinin verdiği anlık tepkileri bile taklit eder hale geliyor ve adeta birbirlerinin aynası oluyorlar.

Giderek birbirlerine daha fazla bağlanan ikizler, en sonunda küçük kardeşleri Rose dışında hiç kimseyle konuşmamaya başlıyorlar.Bu tehlikeli gidişat yüzünden, ikizler 14 yaşlarına geldiğinde, terapistleri onları ayırma kararı alıyor ve ikisi de farklı yatılı okullara gönderiliyorlar.Ama nafile. Bu ayrılık bile onları başkalarıyla iletişim kurmaya itmiyor. Tekrar bir araya geldiklerinde, birkaç yıl boyunca kendilerini odaya kapatıp orada herkesten ve her şeyden izole bir yaşam sürüyorlar.Hiçbir koşulda başkalarıyla iletişim kurmayan ikizler, en sonunda bir karar alıyorlar: “Eğer bir gün, birimiz ölürse, diğerimiz normal bir hayat yaşayacak ve diğerleriyle konuşacak.”

Gibbons ikizleri, kendilerini odaya kapattıkları dönemde, pembe dizi tadında birçok öykü yazıyorlar. Bu öyküleri bazen kardeşlerine sesli bir şekilde okudukları da oluyor… Zamanla bu işi ciddiye alan ikizler, posta ile çalışan bir yaratıcı yazarlık kursuna da katılıyorlar ve çeşitli romanlar yazıyorlar.

Yazdıkları roman ve öykülerdeki korkutucu detaysa, karakterlerin oldukça tuhaf olan davranışları ve suça yatkınlıkları. Sonrasında bu romanları dergilerde bastırmak istiyorlar ama bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyor.Bu garip ikizlerin, ilerleyen yıllarda birbirlerini öldürme girişimleri de oluyor… Biri diğerini radyo kablosuyla boğmaya; diğeri ise ikizini köprüden atmaya çalışıyor.

Jennifer ve June, daha sonra çeşitli suçlar işliyorlar ve 14 yıl boyunca kalacakları akıl hastanesine gönderiliyorlar. Hastanede, yüksek dozda ilaç tedavisine maruz kaldıkları için Jennifer’da zamanla bizim “tik” dediğimiz kendini tekrarlayan istemsiz hareketler oluşuyor.Sonra kardeşlere verilen ilaçların dozu azaltılıyor; ki eskisi gibi öykü, roman yazabilsinler. Ancak ikizler yazma yeteneklerini çoktan kaybettikleri için, bir daha herhangi bir şey yazamıyorlar.Akıl hastanesine kapatılan ikizler için çeşitli basın organlarında “Dahi ikizler konuşmuyorlar” şeklinde haberler yapılıyor…

Elbette, boş bir haber değil bu. Hastanede yapılan zeka testlerinin referansıyla. Yani ikizler gerçekten de, çok zekiler. Bu haber sayesinde, haberi yapan Marjorie Wallece, ikizlerin tek arkadaşı oluyor.Hatırlarsanız; ikizler yıllar önce bir anlaşma yapmışlardı… İşte sonunda o anlaşmanın günü geliyor ve ikizler, aralarından birinin ölmesi gerektiğine karar veriyorlar.Uzun tartışmaların ardından da Jennifer, kendini öldürmeyi kabul ediyor. Hatta bu kararlarını, tek arkadaşları olan Wallace’ın kulağına şöyle fısıldıyor: “Marjorie, ben öleceğim. Karara vardık.” 1993 yılı Mart ayı… İkizler başka bir hastaneye transfer edilirken, yolculuk boyunca Jennifer, June’un omzunda uyuyor. Ve bir daha uyanmıyor.

Jennifer’i hemen hastaneye götürüyorlar. Vücudunda hiçbir ilaç veya zehire rastlanmıyor.Jennifer’ın ölüm sebebi, kalbinde oluşan ani bir patlama olarak tespit ediliyor ancak bunun nedeni hala gizemini koruyor…

İkizlerin tek arkadaşı Wallece, Jennifer’ın ölümünden sonra June ile konuşuyor. June’ın söyledikleri ise gerçekten tüyler ürpertici:

“Bizler savaş yorgunlarıyız. Uzun bir savaştı ve sonunda birimiz bu kısır döngüyü sona erdirdi. Sonunda özgürüm. Onun karanlık gölgesinden kurtuldum. Nihayet Jennifer benim için hayatından vazgeçti.”