Osmanlı’da Kadın Hakları ve Osmanlı’da Kadın Olmak

Cumhuriyet ile birlikte kadınlara seçme ve seçilme hakkı dahil birçok hak verilse de son yıllarda kadın yeniden toplumdan uzaklaştırılmak, ikinci plana atılmak istenmektedir. ”Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak”, ”Buluğ çağına gelen kadın evlenebilir”, ”Hamile kadının sokağa çıkması terbiyesizliktir” gibi söylemleri sıkça duyuyoruz. Bu örnekler çoğaltılabilir, zaten Türkiye’de herkes bu söylemleri biliyor ve her şeyin farkında. Atatürk’ün Türk kadınına verdiği hakları birileri geri almak istiyor. Osmanlı döneminde olduğu gibi kadınların ikinci plana atılması isteniyor. Osmanlı döneminde kadın olmanın zorluklarına bir bakalım…

ESKİ TÜRKLERDE KADIN

Eski Türklerde kadınların sadece sosyal değil, siyasi hakları da vardı. Örneğin, buyruklar, ”Hakan ve hatun buyuruyor ki ” diye çıkarılırdı. Kadınların insandan sayılmaması, köle olarak görülmesi Arap kültürünün bir eseridir. Türkler Müslüman olduktan sonra kadınlar ikinci plana atılmaya başlamıştır. Türk illerini gezen Arap Seyyah İbn Batuta Türk kadınlarını şöyle anlatıyor: Burada kadınlar erkeklerden daha üstün sayılırlar…Türk kadınları yüzleri açık dolaşırlar. Erkeklerden kaçmazlar.

Ziya Gökalp şöyle diyor: ”Eski kavimler arasında hiçbir kavim Türkler kadar kadına hak vermemiş ve saygı göstermemiştir.”

OSMANLI’DA KADIN OLMAK

Osmanlı’da kadın esirlerin alınıp satıldığı pazarlar vardı. Yabancı devletlerin baskısıyla Osmanlı’da 1856’da kölelik resmen kaldırıldı. Ancak gizli olarak köle alım satımı devam etti. 1864 tarihli bir resmi senede göre 10 yaşındaki bir Çerkez kızının 4000 kuruşu satıldığı belirtiliyordu.

Osmanlı’da kadın-erkek ilişkileri, dinsel hukuka göre belirlenmişti. Evlenmede, 1917’ye kadar yaş sınırı yoktu. Bun nedenle ”buluğa erdi” denilerek küçük kız çocuklarının evlendirildiği de olurdu. Çok eşlilik yaygındı. Evlenmede kadının iradesi söz konusu değildi. Boşanma erkeği isteğine bağlıydı. Mirasta ve şahitlikte kadın-erkek eşit değildi. Osmanlı’da kadının, erkek doktor tarafından muayene edilmesi bile tartışılırdı. Bu durum, kadın doktorun olmadığı bir toplumda kadının ölüme terk edilmesi demekti.Osmanlı, kadınlar için bir yasak toplumuydu. Örneğin, 18. yüzyılda kadınların, devlet tarafından belirlenen kıyafet dışında sokağa çıkmaları yasaktı. III.Selim döneminde, 1791 tarihli yasak fermanında şöyle deniliyordu:İngiliz şalisi denilen çuha gaye ince olduğundan o çuhadan ferace giyen kadınların ferace altındaki esvapları dışarıdan görünüyor. Kadınların İngiliz şalisinden ferace kestirmeleri evvelce şiddetle men edilmiştir. Bu yasağımızı dinlemeyen terzi tutulup, aman verilmeyip, dükkanın kapısına asılacaktır.” Osmanlı’da kadınların erkeklerle arabada, vapurda ve tramvayda yan yana oturmaları da yasaktı. Araçlar bir perdeyle bölünmüştü. Meşrutiyet döneminde bile Gülhane Parkı’na kadınlarla erkeklerin aynı günlerde girmesi yasaktı.

Köle hayatı yaşayan Türk kadını, Atatürk sayesinde özgürlüğüne ve layık olduğu yaşam tarzına kavuştu. Bugün Atatürk olmasaydı Türk kadınları ”Kahkaha” atamayacak, ”Hamileyken” dışarı çıkamayacak, ”Buluğ çağında” istemediği bir adamla zorla evlendirilecekti. İslam ülkelerinde ”Kadınlar artık araba kullanabilecek” diye bir başlık görüyoruz, bize komik geliyor f akat Atatürk olmasaydı aynı şeyleri yaşayacaktık.
Avrupa’nın birçok ülkesi, Türkiye’den yıllar sonra kadına seçme ve seçilme hakkı vermiştir. Herkesin nefret etmesini anlarız ama Türk kadınının Atatürk’ten nefret etmesini bir türlü anlayamayız.

Kaynaklar: (Sami N.Özerdim. ”Cumhuriyet ve Kadın”, Ulus), (Belgelerle Türk Tarih Dergisi, no:8, Mayıs 1968,s.35), (Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, s.470.) ( Osmanlı Tarihinde Yasaklar, İstanbul, 1950) (Sinan Meydan, Atatürk Etkisi)