Lozan Antlaşması’na Dair Doğru Bilinen Yanlışlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tescilleme niteliği taşıyan Lozan Sulh Antlaşması, imza atmasının üzerinden 97. senesi kutlanırken bir müddettir olduğu gibi politik odakların tartışma konusu olmayı sürdürüyor. İsviçre’nin Lozan şehrinde imza adan bu anlaşmanın ayrıntıları ve hakkındaki iddialar günümüz siyasi arenasında popüler birer dedikoduya, efsaneye dönüşmüş vaziyette. Ne idi bu dedikodular, efsaneler? Anımsadınız, değil mi?

“100 senelik müddeti var”

 

Pek çok tarihçinin aynı yanıtı verdiği bu iddiaya göre Lozan, imza atmasının üstünden bir yüzyıl sonra bozulacak. Bu iddia pek çok politik söylemin hem de ideolojik tartışmanın içinde kendine yer bulmayı muvaffak oldu. Peki doğru mu? Hayır! Lozan Sulh Antlaşması’nın rastgele bir müddeti yok. Kira kontratı yapmak kadar kolaya indirgenmeyecek beynelmilel bir metin olduğu için “2023” söylemleri safsatadan ileri gitmiyor.

Buna konusunda izahlarıyla savını güçlendiren tarihçiler, bu yalanın ortaya atılmasının temelinde ideolojik destekler olduğu ile ilgili hemfikir.

“Konjönktüre” dikkat çeken Prof. Dr. İlber Ortaylı ise bu konuya konusunda bir not düşüyor ve “kimse (taraflar) karşı çıkmadığı sürece bu anlaşmanın bir müddetinin olduğunun öne sürülemeyeceğini” vurguluyor.

“Saklı maddeler var!”

Bir diğer spekülasyon ise Lozan Sulh Antlaşması’nda saklı maddeler olduğu. Murat Bardakçı, konuyla alakalı olarak 25 Temmuz 2012 tarihinde Habertürk’te kaleme aldığı “İşte Lozan’ın Gizli Maddeleri” başlıklı yazısında, “…Lozan’ın, üzerinde ‘çok gizli’ yazan 21 maddelik bir ek protokolü vardır ve 24 Nisan 1923 günü imza atmış olan anlaşmanın asıl maddeleri, işte bu bölümdedir! Herkesin bildiği yayınlanmış maddelerin kararının yalnızca yüz yıllığına, başka bir deyişle geçici olduğu dile getirilir, son maddede de anlaşmanın asıl kararlarının, imza atmasının 100. yıldönümünde, başka bir deyişle 24 Nisan 2023’te yürürlüğe gireceği vurgulanır…” diyor. Ancak yazının devamında mizahtan istifade ederek bu mitlerle dalga geçen Bardakçı, “…Aslı astarı olmayan hayâlî bir saklı protokolün maddeleri imişçesine yukarıda yazdığım maddeleri bu perişanların verdiği esinle uydurdum…

Fakat uydurduklarım da bir şey mi? Bunlar ‘Lozan zafer değil, hezimettir’ diye geveleyenlerin daldıkları düşte saçmaladıklarının ve çevrelerini sarmış birkaç perişanı da ikna ettikleri palavralarının yanında zemzemle yıkanmış gibi kalır!” ifadelerini kullanıyor.

Taha Akyol ise 30 Ağustos 2016’da Hürriyet’te yayımlanan yazısında mevzubahis iddianın doğru olmadığını belirterek şu sözleri sarf ediyor:

…”Varlığımızın temeli olan Lozan’ın değerini anlayalım bari.”

“Adalar kaybedildi”

Bu iddianın da kocaman bir yalan olduğu akademik düzlemde kısa bir araştırmanın hemen peşinden ortaya çıkıyor. Zira 1911 senenindeki Trablusgarp Savaşı sonrasında imza adan Uşi Antlaşması ile geçici olarak İtalya’ya bırakılan 12 Ada, ne yazık ki ki, “kalıcı” olarak bu ülkeye bırakıldı. O dönemde TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ Hükümeti veyahut Cumhuriyet yoktu.

Ege Adaları ise değişik anlaşmalarla Yunanistan’a bırakılmış ancak Osmanlı Devleti’nin o dönemde idareninde olan Padişah V. Mehmet Reşad ve İttihat ve Terakki Hükümeti bu kararı tanımadığını belirtmekle beraber alakalı taraflara bir nota verirler ancak netice bakımından Ege Adaları Yunanistan’da kalır.

Tarihçi Sinan Alan ise “12 Ada ve Ege Adaları’nın Lozan’da kaybedilmediğinin vurguluyor.

“Musul Lozan’da kaybedildi”

Tarihi dokümanlara bakıldığında Musul’un İngiltere tarafından 10-11 Kasım 1918’de işgal edildiği görülüyor. Lozan’da bu konu görüşülürken süreç bir defa daha çıkmaza giriyor. Yine toplanan taraflar verdiği kararda konunun İngiltere ile Türkiye arasında 9 ay içinde çözüme kavuşturulmasını duyuru ediyor. Bu müddet içinde çözüm bulunamazsa Milletler Cemiyetinin sürece katılacağı ile ilgili uzlaşmaya varılıyor.

Ancak İngiliz istihbarat vesikalarında ortaya çıktığı üzere İngiltere’nin körüklediği Şeyh Sait Başkaldırısı’nın patlak vermesinden 1 yıl sonra, 1926 tarihinde iki ülke arasındaki Ankara Antlaşması ile tamamiyle kaybediliyor. Yeni Cumhuriyet, bu anlaşma ile Musul petrol gelirinin yüzde 10’unu 25 sene süresince alma hakkını ele geçiriyor.

Ancak ilk beş sene süresince bölgede imalat olmaması hasebiyle alınamayan hisse, 1950’li senelerde Demokrat Parti Hükümeti’nin Irak ile “50 milyon-100 milyon” tartışması ve Adnan Menderes’in seçim telaşına düşerek konuyla ilgilenmemesi neticesinde bu hakkı kendi elimizle yok ediyoruz. Sözün özü, Musul’un kaybındaki kritik iki destek, 1925 Şeyh Sait Başkaldırısı ve Adnan Menderes Hükümeti’nin yaptığı tercihler oluyor.

“Hatay kaybedildi”

143 maddeden oluşan Lozan Sulh Antlaşması konusunda bir başka hezeyan ise Hatay’ın bu metne atılan imza neticesi kaybedildiği. Bu şehir de Lozan’dan takriben 5 sene önce, 11 Aralık 1918 tarihinde Fransız kuvvetlerince işgal edildiğinde kaybedildi. Ancak Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün yoğun gayretiyle Hatay önce 1937’de bağımsız olmuş ve 1939’daki referandum ile anavatana katılmıştır. Görülüyor ki, Hatay da Lozan’da kaybedilmedi.