Dünyanın Gelmiş Geçmiş En Zengin İnsanı Mansa Musa’nın Hikâyesi

“Dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı kimdir?” desek pek çoğunuzun aklına Rockefeller, Dubai Şeyhi Maktoum, Bill Gates, devrik liderler Hüsnü Mübarek veya Kaddafi gelir, değil mi? Oysa rakamlar bambaşka bir şey söylüyor. İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en zengin insanı, bugün dünyanın en fakir kıtası olan Afrika’dan çıkıyor; Mali İmparatoru I. Mansa Musa.

Batı Afrika’da; Gahan, Timbuktu ve Mali’yi içine alan Mali İmparatorluğu’nu yöneten Musa, bugünün parasıyla 400 milyar dolarlık servetiyle, ölümünün üzerinden yaklaşık 700 yıl geçmiş olmasına karşın, tarihin en zengin insanı unvanını elinde bulunduruyor. 2014’te dünyanın en zengini seçilen Bill Gates’in servetinin 76 milyar dolar olduğunu düşünürsek, nasıl bir zenginlikten bahsettiğimiz daha iyi anlaşılır sanırız. İşte dudak uçuklatan servetiyle 16 maddede Mansa Musa’nın hikâyesi…

Okyanusa açılan bir imparatorun veliahtı

Asıl adı Kankan Musa olan ama Mandeng dilinde “kralların kralı” anlamına gelen “mansa” lakabıyla anılan Musa, babası Faga Laye’nin onu vekil tayin edip yeni limanlar bulmak ve Atlantik’in sınırlarını görmek için denizlere açılmasıyla tahta geçti. Babasının çıktığı seferden dönmemesi üzerine imparatorluğunu ilan etti ve 1312’den 1337’ye kadar, Batı Afrika’da bugün Gahan, Timbuktu ve Mali’nin yer aldığı bölgeyi kapsayan Mali İmparatorluğu’nu yönetti.

Mansa: Kralların kralı

32 yaşında tahta geçmiş bir sultandı o; ülkesinin onuncu imparatoruydu. Güçlü ve zengin bir ülke devralmıştı. Mali İmparatorluğu, yaptığı ihracatla dünyanın altın ve o dönemde neredeyse altın kadar değerli olan tuz ihtiyacının hemen hemen yarısını karşılıyordu. İyi ve cesur bir lider olmasının yanı sıra keskin bir ticari zekâya da sahip olan Mansa Musa, ülkesinin zenginliğine zenginlik, servetine servet kattı. “Mansa” unvanını da bu şekilde elde etti.

Altın, tuz ve köle

Doğu sınırları Nijer’e, batı sınırları Atlantik Okyanusu’na uzanan, 400 şehirli devasa Mali İmparatorluğu’nun ve özellikle başkent Timbuktu’nun, Afrika kıtasının en önemli ticaret ve kültür merkezi hâline gelmesini sağladı. Güneyi altın, kuzeyi ise tuz madeni bakımından zengin olan ülkenin diğer gelir kaynakları ise fildişi ve köle ticaretiydi.

Cesur savaşçı ve iyi bir ticaret adamı

Musa iyi bir lider olmasının yanı sıra iyi bir komutan ve cesur bir savaşçıydı. Hükümdarlığı döneminde ülkenin gelir kaynaklarına, tuz ve altın ticaretinin yanı sıra fetihlerde elde edilen ganimetler de eklendi. Fetihler yalnızca ganimet değil, ülke sınırlarının genişlemesini de sağladı. Mali İmparatorluğu artık, doğuda bakır madenleriyle ünlü Nijer’e, batıda Tekrur’a, güneyde ormanlık bölgesiyle ünlü Volta Calon’a ve en önemlisi kuzeyde Sahra’nın tuz madenlerine dek geniş ve zengin bir coğrafyaya hükmediyordu. Mansa Musa akıllı oynamış, maden ve hammadde bakımından güçlü bölgelere odaklanmıştı.

Timbuktu’yu her anlamda bir cazibe merkezi yaptı

Mansa Musa’nın ilk işi, Mali’nin bölgedeki etkisini güçlendirmek oldu. İslam ülkeleriyle ilişkileri sıcak tutarak ticareti canlandırdı. Batı Sudan’ın bir bölümünü Mali topraklarına kattı ve doğudan batıya tüm bölgelerde, kanun ve ticaret sisteminde merkeziyetçiliğin uygulanmasını sağladı. O dönemin koşullarında ülkenin doğusundan batısına ancak birkaç ayda ulaşılabildiğini düşünürsek, bunun ne kadar büyük bir güç ve beceri istediğini anlayabiliriz. Diğerleri bir yana özellikle Timbuktu, gerek kültürel gerek mali bakımdan öyle bir zenginliğe, öyle bir üne kavuştu ki, dönemin ileri gelen Ortadoğulu bilim adamlarının, düşünürlerin ve sanatçılarının buluşma noktası oldu. Mansa Musa, dönemin en önemli bilim insanları ve âlimlerinin Timbuktu’ya yerleşmesi için onlara her tür imkânı sağladı.

Eğitime, bilime ve mimariye değer veren bir imparator

İlmin ve İslam’ın yayılması için sayısız medrese, kütüphane ve cami yaptıran Musa, bununla da yetinmedi. Henüz hükümdarlığının ilk yıllarında Sudanlı öğrencileri Fas Üniversitesi’nde öğrenim görmeleri için yurt dışına gönderdi. Dönemin en önemli şair ve mimarlarından Abu-İshak İbrahim-es-Saheli’yi Timbuktu’da görkemli bir cami ve imparatorluk sarayı yapması için görevlendirdi. Neredeyse ülkenin simgesi hâline gelen, Saheli’nin eseri Djingareyber Cami bugün hâlen ayaktadır.

Afrika mimarisinin temelinde o var

Tarihçilerin, “İnancına bağlılığı ve başka dinlere saygısıyla örnek bir insandı.” şeklinde tanımladığı Musa, yaptırdığı camilerle Afrika mimarisinin temellerinin atılmasını da sağladı. Fetih için sefer düzenlediğinde dahi geçtiği noktalarda cami, medrese veya kütüphane varsa restore ettiriyor, yoksa inşa edilmesini emrediyordu.

Mali İmparatorluğu, gücünü yitirmeye başladığı 15. yüzyılda bile Sahra Altı Afrika’nın ilim ve İslam merkezi olmayı sürdürdü. Bugün Dubai’de, mimarisiyle dudak uçuklatan yapıların üslup temelleri Mansa Musa döneminde atıldı.

Vicdan azabıyla geçen bir ömür

Yaşadığı dönemde inanılmaz bir servete sahip olan Musa, oldukça dindar bir hükümdardı. Bu dindarlığının altında, aileden aldığı dini eğitimin yanı sıra çocukken kaza sonucu annesinin ölümüne sebep olmasının vicdan azabı da yatıyordu. Bu olay nedeniyle kendini hiçbir zaman affetmeyen Musa, vicdanını rahatlatmak için kendini hayır işlerine verdi; bununla da yetinmeyip İslam âlimlerinin de tavsiyesiyle 1324’te büyük bir hac seferi düzenledi.

Efsane hac yolculuğu

Hac yolculuğu yapmaya karar verdikten sonra bir fermanla, bolluk içindeki halkından bu büyük yolculuk için altın ve erzak bağışlamalarını istedi. Ülkenin dört bir yanından kilolarca altın ve erzak geldi. İmparatorluğun başına oğlu Muhammed’i bırakan Musa, köleler, cariyeler ve hacca gitmek isteyen tebaadan oluşan 60 bin kişilik büyük bir kafileyle yola çıktı. Bu rakam o dönem için büyük bir orduya eşitti. Kafile 2 bin ton altın ve tonlarca erzak taşıyordu.

Mısır ekonomisini o düzeltti

Yolculuk boyunca konakladıkları her yere cami yaptıran, fakirlere yardım eden ve altın dağıtan Musa, binlerce kişiden oluşan kafilesiyle birlikte Mekke’ye varıp hacı oldu. Konakladıkları şehirlerden biri olan Kahire’de sadaka olarak o kadar çok altın dağıttı ki, Mısır’da altının değeri düştü ve ülkenin 12 yıldır kriz içinde olan ekonomisi düzeldi. Kafiledekilerin yaptığı alışverişle esnaf zenginleşti; ülkede ticaret ve dolayısıyla ekonomi canlandı.

Bedeviler tarafından soyuldu, borç alıp ülkesine döndü

Mansa Musa büyük hac yolculuğu sırasında geçtiği yerlerden kafilesindeki hacılar için toprak ve mülk de satın aldı. Dağıttığı altınlar halk kadar soyguncuların da dikkatini çekti. Hac kafilesi dönüş yolunda Bedevilerin saldırısına uğradı; kervan soyuldu. Kalan tüm parasını soygunculara kaptıran Musa, Mısırlı tefecilerden borç almak zorunda kaldı; ülkesine döner dönmez borcunu katbekat fazlasıyla ödedi.

Afrika’yı dünyaya tanıtan imparator

Mali imparatoru ve halkının hac yolculuğu boyunca yaptığı alışverişler, harcadığı paralar yalnızca Ortadoğu’da değil, Venedikli tacirler sayesinde Avrupa’da da büyük yankı uyandırdı. Avrupalılar, bu zengin ülkeyi ve hükümdarını merak etti. Venedikli tacirler, ülkelerinde, Mali’nin Afrika’nın en önemli ticaret merkezi olduğunu söyledi.

Haritalara figür oldu

Bu efsanevi hac yolculuğu, dünya tarihini değiştirecek pek çok olayı da beraberinde getirdi. Avrupalı tüccarlar hiç bilmedikleri bu bakir kıtaya gözünü çevirdi. 1488’de Portekizli kâşif Bartolomeu Dias kıtanın kıyılarını dolaştı ve Ümit Burnu’nu keşfetti. Dias’ı, 1497 yılında Vasco da Gama izledi. Yapılan keşifler sonucu kıtanın detaylı bir haritası çizildi; Mali İmparatoru Mansa Musa, ölümünden iki yıl sonra Angelina Dulcert’in çizdiği haritada resmedildi. Musa’nın zenginliğini ortaya koyan harita ise 1375’te, Abraham Cresques tarafından çizilen ve Musa’nın Afrika kıtasının ortasında bir elinde büyük bir altın parçası, bir elinde altın asasıyla tahtında otururken resmedildiği Katalan Atlası’ydı.

Kara Kıta’ya iyilik mi yaptı, kötülük mü?

Afrika’yı dünyaya tanıtmakla iyilik mi etti, kötülük mü; karar vermek zor ama Mansa Musa’nın hac seferi ve harcadığı para karşısında iştahı kabaran Avrupa, coğrafi keşifler ve denizciliğin gelişmesiyle birlikte soluğu Afrika’da alacak, sömürgeleştirmenin temelleri bu dönemde atılacaktı. Kara kıtanın kaderi, keşifler ve işgallerle değişecek, tüm doğal zenginlikleri bugün gelişmiş (!) olarak adlandırdığımız Batılı ülkelerin eline geçecekti.

“Zamansız” ölümü erken çöküşü getirdi

Tarih kitaplarında, dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı Mansa Musa’nın ölümüne dair net bir bilgi yok. Sadece 1330’lu yıllarda, 50’lerindeyken doğal nedenlerden öldüğünü biliyoruz. Musa’nın ölümü gerek hanedan gerekse ülke için pek çok sorunu da beraberinde getirdi. Henüz iki kuşak geçmemişti ki hanedanlıkta büyük bir iç çekişme başladı. Bu çekişme, tüm ülkeyi perişan edecek büyük bir iç savaşa dönüştü. Ve Musa’nın efsanevi serveti daha iki kuşak geçmeden iç savaşlar ve işgallerle eriyip gitti.