Size bu avm’nin adını açık açık söylemeyeceğim sadece İstinye civarında olduğunu bilmeniz yeterli. Şimdi gelin bu lanetin nedenini anlatayım !

İstanbul da iki yerde cellat mezarlığı olduğu bilinir. Birincisi Eyüp karyağdı bayırı’nda, ikincisi de Ayvansaray Eğrikapı’dadır. O sıralarda şehrin kuş uçmaz kervan geçmez yerleri olan bu mekanların cellat mezarlığı olarak seçilmesini reşat ekrem koçu şöyle aktarır: … cana kıyan, kesen veya boğan celladın ölüsünü halkın, mezarlıklarına kabul etmemesi son derece normaldir.

Zira o dönemde cellat mezarlığından geçenin başının uğursuzluktan kurtulamayacağına, üzerinde hiçbir ibare olmayan iki metre uzunluğunda 40-50 cm genişliğinde olan dikdörtgen mezar taşlarına dokunanın büyük ızdıraplar içinde öleceğine dair inanç çok yaygındı…


Bu iki yer, tarihçilerin mutabık olduğu yerdir. lakin tarihçi uzun ihsan efendi bir üçüncü yere işaret eder. dokuz cellat mezarlığı olarak adlandırdığı bu yerin tarihini de şöyle aktarır; … saray içinde gerçekleşen infazlar için padişahın özel cellatları her zaman bulunurdu.  3. mehmed (1566-1603), tahta çıktığı gece (1595) 19 erkek kardeşini bazı tarihçilere göre de 20 kız kardeşini ve babasının hamile karılarını boğdurmuştur. hatta kendi oğlu olan on altı yaşındaki Mahmut’ u da annesinin etkisinde kalarak öldürttü.

3. Mehmed


Saltanat için böyle bir karar alan ve uygulatan 3. mehmed in en büyük korkusu da kardeşlerine biçtiği sonun kendisine uygulanmasıydı. bir gece rüyasında kendisinin de cellatlar tarafından yağlı urganla boğulduğunu görünce uyanır uyanmaz rüyanın etkisiyle sarayda bulunan dokuz celladın kafasının vurulmasını emretti. 21 aralık 1602 (sultan da tam bir sene sonra aynı gün ölmüştür) gününün sabahında zülüflü baltacılar tarafından sarayın bahçesinde bulunan ve siyaset çeşmesi denilen yerde infaz gerçekleşti. sultan bu infazın halk içinde duyulmaması için gereken tedbirleri aldıktan sonra dokuz cesedin denize atılmasını istedi. Şeyhülislam hocazaad mehmed efendi, dokuz naaşın toprağa gömülmedikçe kendisine rahat vermeyeceklerini hatta bu dokuz kişiye kendi emriyle canını aldıkları diğer kişilerin ruhlarının da ekleneceğini söyleyince sultan, cesetlerin şehrin en ücra yerine gömülmesini emretti. diğer cellat mezarlarının tam aksi istikamette olan kuzey de Evliya çelebi’nin de daha sonraları orası için han ve medrese yoktur diye vurguladığı istinye’de antik çağda Argaunotların yaptığı ve artık sadece tek sütunu kalmış olan adak yerinin kenarında kuytu bir yere gömüldüler.

Uzun İhsan efendi, bu dokuz celladın oraya gömülmesinden sonra civardaki bütün bitkilerin kuruduğunu, oradan tek tük de olsa geçen hamile kadınların çocuklarını düşürdüğünü, adamların rüyalarına giren cinlerce delirtildiğini, hayvanların çıldırarak ve ödlerinin patlayarak telef olduğunu da detaylıca aktarır kitab-ül tareh kitabında.

kitapta, zaman içinde oradan yayılan uğursuzluğun giderek şehre yaklaşması üzerine istinye’ ye gidip dokuz celladın ruhlarını rahatlatmak için dua okuyan mollaların, alimlerin ve şeyhlerin ortak karar alarak o alanın girilemeyen bir yer olarak belirlenmesi gerektiğine dair isteklerinin de saray arşivindeki talep arzuhallerinde kayıtlı olduğunu yazar. çünkü bu ölen dokuz celladın, padişahın iktidarı için öldürdüğü onlarca kardeşinin de ruhlarıyla birlikte argaunotların’ da adak verdikleri insanlar ve diğer mahlukatla birleşip huzur bulmayan ruhlarını rahatlatmak için ittifak kurduklarını ve bunun üzerine de cellatların öldükleri halde mesleklerini icra ettiklerini söylerler.

tahta geçen 1. ahmed, bu lanetin önüne geçmek için hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli yasasını kaldırdı. Yerine ekber ve erşet sistemini getirdi. lakin bu da deva olmayınca mezarlığın bulunduğu yeri ulemanın babasına verdiği tavsiyeye uyup 10 km. çapında daire içine alarak kendi has arazisi ilan etti ve oraya girişleri yasakladı. ölümünden sonra ilk defa kardeşinin yerine geçen sultan olarak adlandırılan 1. mustafa, oradaki ruhların huzur bulması için mezarların istinye’den taşınıp edirnekapıdaki mezarlığa defnedilmesini istediyse de şeyhüslam yahya efendi bunun uygun olmadığını söyledi. daha sonra da yine kendisi, fetvayla 1. mustafa’yı (akli dengesi yeninde olmadığı gerekçesiyle) tahttan indirip yerine yeğeni 4. murat’ı geçirdi. Sultan Murat, Yahya Efendi’nin isteği üzerine babasının yasakladığı araziyi halkın yerleşimine açtı. zira böyle olursa oraya kurban olarak gönderilen halk, lanetin şehre gelmesini engelleyecekti. İşe yaradı da, ama lanetin orada kalması için her defasında daha da insanın oraya gönderilmesi gerekiyordu kurban olarak. bu sistem yıllar içinde artarak ilerledi. Şu anda bu yere çağdaş bir sunak yapılmıştır, Her gün onbinlerce insan bu mezarlığın üstündeki sunağa giderek kendi arzularıyla ruhlarını teslim etmektedir