Nazca Çizgileri, Güney Peru’daki Nazca Çölü’nde bazı canlı şekillerini ve çeşitli geometrik biçimleri betimler tarzda yere çizilmiş, bazıları kilometrelerce uzunlukta olan çizgilere verilen genel addır. Bu çizgilerin yüksekten bakılmadan çizilmesi kimilerine göre olanaksız. Nazca bölgesi Ant Dağları ile Güney Peru’nun Pasifik Okyanusu kıyıları arasında yer alır.Aralarında kertenkele, maymun, örümcek ve kuş gibi hayvanların olduğu çizimlerin en büyüğü, 285 metre uzunluğundaki bir pelikan. Çizimler arasında dört parmaklı iki eli olan insansı bir canlı da bulunuyor.

Büyük kuş ve hayvan resimleri ve geometrik şekiller, adeta bir devin parmağı ile çizilmiş gibidir. Olayı daha da gizemli kılansa yaklaşık 3.000 metre yükseklikten bakıldığı zaman düz çizgi, üçgen, sarmal, örümcek, kuş, maymun, köpek gibi şekillerin tam olarak anlaşılır bir biçimde görünebilmesidir. Bazılarının şekilleri uydu fotoğraflarında daha belirgin görünmektedir. Nazca çizgilerinin yüksekten bakılmaksızın muntazam bir şekilde çizilmeleri, kimilerine göre imkansızdır. Bir uygarlık neden yalnıca havadan görülebilecek şekiller çizsin? O dönemde yaşayanların görmeyeceği bir şeyi niçin yapsın?

Nazca Çizgileriyle İlgili Görüşler

Güney Peru’nun çöllerinde insanoğın en büyük sırlarından biri uzanıyor: toprağa işlenmiş bir takım dev çizgilerin biraraya getirdiği insanlar ve çeşitli canlıları betimleyen desenler ve geometrik şekiller havadan bakıldığında alışılmadık bir manzara sunuyor. Nazca’nın gizemli çizgileriyle ilgili öne sürülen teoriler antik ırklara, astronomik takvimlere ve hatta uzaylılara kadar çeşitlilik gösteririyor. Bazı araştırmacılar Peru Çölünde Nazca Çizgilerinin bir labirent oluşturduğunu iddia ediyor. Bazıları ise çizgilerin ve şekillerin gökyüzündeki takımyıldızlar veya su altı yolları ile uyumlu olduğunu belirtiyor. Kimi araştırmacılara göre de Nazca Çizgileri birbirinden ayrı iki grup insan tarafından antik bir tapınağa giden hac yolu. Bu çizgilerin, eskiden Latin Amerika”da düzenlenen ilk olimpiyatların atletizm pistleri olduğu da ileri sürüldü. Diğer bir görüşe göre bu şekiller büyücü şamanların gizemli işaretleri. Rüyalardan haber veren, transa girdiklerinde hayvanların ruhlarıyla bağlantı kurup yıldız tanrılarına yolculuk eden eski şamanlara ait. Astrologlara göre de maymun ve kuş gibi hayvan şekilleri dev bir yıldız falı, bu dev hayvan şekilleri günümüz burçlarından çok farklı değiller.. Çok sayıda görüşe rağmen Nazca’nın üzerindeki sır perdesi tam olarak aralanmış değil.

İspanyol tarihçi Cieza de L’eon, 1553’de yazdığı kitabında Nazca Çölü’ndeki tuhaf işaretlerden bahseder. Bu olağanüstü jeoglif şekiller, köpekler, maymun gibi hayvanlardan, doğaüstü yaratıklardan, kesik hayvan başlarından ve üçgenler, doğrular ve yamuk gibi geometrik şekillerden oluşur. Bu çizgiler Nazca bölgesinde yaşayan insanlar tarafından tepelerde yürürken görülmüş olsalar da, esas ilgiyi 1920’li yıllarda uçak yolcuları tarafından gökyüzünden görüldükleri zaman toplamaya başlamıştır. 1939 yılında Amerikalı arkeolog Paul Kosok, Nazca Çölü üzerinde bir keşif uçuşu yaptı ve şekillerin fotoğrafını çekerek geoglifleri dünyaya tanıtmış oldu.Yunanca kökenli bir kelime olan geoglif Eski Yunanca’da toprak anlamına gelen “ge” ve kazınmış anlamında kullanılan “gluphe” kelimelerinden türetilmiş.

Alman matematikçi Maria Reiche’e göre Nazca’daki şekiller Güneş’in, Ay’ın ve bazı yıldızların pozisyonunu yansıtıyordu. İnsanlara ne zaman ekinlerini ekmeleri, ne zaman tarlalarını sulamaları ve ne zaman ekini toplamaları gerektiğini hatırlatıyordu. Ancak bu görüş, bir bakıma dev okları ve düz çizgi biçimindeki şekilleri açıklıyordu. Özellikle hayvan figürlerinden oluşan görüntüler konusunda ise yetersiz kalıyordu. Daha sonraları bilgisayar yardımıyla yapılan hesaplar, şekiller ve çizgilerin yalnızca %20’sinin astronomik pozisyonlara uygun düştüğünü gösterdi. Yani, Maria Reiche’nin kuramı belki olayın bir bçlümünü aydınlatıyordu, ama kesinlikle tümünü değil. Amerikalı tarihçi, Paul Kosok’a göre Nazcalılar bu çizgileri kış gündönümünü işaretlemek için çizmişlerdi. Kosok Alman matematikçi Maria Reiche’nin araştırmalarından da yararlandı. Reiche diğer on iki çizginin ya kış gündönümünü ya da yaz gündönümünü gösterdiğini tesbit etti. Kosok ve Reiche, Nazca çölünün dünyadaki en büyük astronomik kitabı olduğuna karar verdiler.

İtalyan mimar ve arkeolog Guiseppe Orefici, bölgede gerçekleştirdiği kazılarda çok sayıda eşyayı ortaya çıkardı. Söz konusu olan 24 kilometre kare genişliğinde dev bir nekropol idi ve buraya tahminen 20 bin ile 30 bin kişi gömülmüştü. Ortaya çıkarılan çok sayıda mumya, süs eşyası, müzik aleti gibi eşyaların arasında bulunan iki şey Orefici’in dikkatini çekmişti. Üstlerinde geogliflerdeki çizgileri anımsatan şekillerin bulunduğu seramik vazolar ve asıl önemlisi bir mezarda ortaya çıkarılan ölü töreni mantosu.. Bu 2000 senelik mantonun kenarlarına 500 tane küçük bebek işlenmişti. Bu bebeklerin bir kısmı müzik aletleri çalıyor, diğerleri de ellerini havaya açmış bir şekilde dans ediyorlardı. Her bebeğin yaptığı hareketi bir başkası izliyordu. Bebeklerin davranışları bir ölü gömme ritüelini çağrıştırıyordu. İşte bu noktadan hareket eden Orefici, Nazca geogliflerinin dinsel bir ritüeli simgelediği görüşünü ortaya attı. Bu eşyalar, karbon 14 testi ile, M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 6. yüzyıla kadar tarihlendirilebiliyordu. Buna göre, bir uygarlık burada tam 1000 sene boyunca varlığını sürdürmüştü. İtalyan arkeolog’a göre Nazcalılar, barışçıl ve koyu dindar bir topluluktu. Sanatta ve geometri konusunda oldukça ileriydiler. Orefici’a göre, 3 farklı kategoriye ayrılabilecek geoglifler (sarmal şekiller, hayvan figürleri, dev düz çizgi ve oklar) kesin, ama farklı dönemlere tekabül ediyordu. İlk olarak, Nazcalılar’ın, M.Ö. 500 yıllarında sarmal şekilli geoglifleri yaptıkları tahmin ediliyor. Sonra daha büyük çizgilere, kuş, örümcek, fok, maymun gibi hayvan şekillerine geçiyorlar. Orefici’a göre, bu hayvanlar Nazcalılar’ın tanrılarını simgeliyor. Bu dönem, Nazca uygarlığının altın çağları.. Ama bu dönem, And Dağları’ndaki büyük fayın neden olduğu büyük bir deprem ile sona eriyor. Bu felaket karşısında tanrılarına duydukları güveni yitiren Nazcalılar, kurdukları şehirlerin üstünü kumla örtüp göç etmeye hazırlanıyorlar. İşte bu dönemde, gidecekleri yönü gösteren ok ya da düz çizgi şeklindeki son dönem geogliflerini çiziyorlar. Çünkü onlar, artık hayvan figürleri biçimindeki tanrılarını terk etmiş bulunuyorlar.

Nazca’nın gizemini popüler hale getirense Erich von Däniken oldu. 1968’de yazdığı “Tanrıların Arabaları” adlı kitabında, bu dev şekillerin uzaylı zekâsının ürünü olduğunu iddia etti. Däniken’e göre, yamuk biçimindeki ana şekiller, basit bir biçimde uzay gemilerinin iniş pistleriydi. Ancak, uzaydan gelen ve gelişmiş bir teknolojiye sahip bu yabancılar, yerel halk tarafından “tanrılar” olarak kabul görmüşlerdi. Bu nedenle, daha sonra bu gökyüzünden gelen tanrılarla iletişim kurmak için kumun üzerine, büyük çoğunluğu hayvan figürlerinden oluşan dev şekiller çizmişlerdi. Uzaylıların hiç bir zaman dünyaya büyük gruplar halinde gelmediğini söyleyen Daniken’e göre onlar küçük bir grup insanı etkilediler ve bu bir gelenek olarak günümüze dek geldi. Bu geleneği hıristiyanlığın başlamasına benzeten Daniken, ‘‘Yaklaşık 2 bin yıl önce Kudüs’te bir adam öldü. Asırlar sonra heykeltraşlar onu hiç görmemiş olmalarına rağmen binlerce heykelini sadece inanarak ve onlara anlatılanlara güvenerek yaptı. Nazca’nın yerli halkının da yaptığı bundan farklı değil” diyor. Avrupa buzul çağını yaşarken, gelişmiş medeniyetler sadece Güney Amerika’da bulunuyordu dolayısıyla bu şekillerin burada bulunması son derece normaldir’’ diyen Däniken’e göre uzaylılar dünyamızı bir kere değil her üç-dört bin yüzyılda bir ziyaret ediyor.