Yeşilçamın Usta Oyuncusu Mürüvvet Sim’in Kimselerin Bilmediği Hüzünlü Hikayesi

Bugün size Mürüvvet Sim’den bahsetmek istiyoruz.. Adile Naşit’in yeri hepimizde muhtemelen çok ayrıdır. Hepimizin annesidir o. Ona “kötü kadın” rolünü hiç yakıştıramayız. Anaçlık onunla anılır. Ama biri daha vardır ki benim için, Adile teyzemiz o gün dışarıya çıkmak zorunda kaldığında, pazara gittiğinde ya da komşu kadının doğumuna yardıma gittiğinde evde bize bakacak biri gerektiğinde o anaçlığa layık kişi Mürüvvet Sim’dir. Hiç bir rolünde onu da tam anlamıyla kötü kadın olarak göremezsiniz. Hep tatlı sert bir ablanız gibidir. Ailenizin çok yakın bir dostu, size kızacaksa da sizin iyiliğiniz için kızdığını bildiğiniz uzaktan teyzeniz..

Onun hayatıyla ilgili birçok kişinin bilmediğini düşündüğüm birkaç şey paylaşmak istiyoruz;

Sinemamız gerçekten çok büyük oyuncular yetiştirdi ve devam da ediyor. Ancak bazen çok hak etseler bile bazı isimler bu tozlu film şeritlerinin arasında saklı kalabiliyor, ya da gereken ünü ya da bilinirliği yakalayamayabiliyor. O isimlerden biri de bana göre Mürüvvet Sim. Adı söylendiğinde hatırlanmayan ama fotoğrafı gösterildiğinde “Aaa o mu biliyorum” denilen..

Hikayesinin başlangıcını onun ağzından dinleyelim;

“Tarlada doğmuşum ben. Annem göbeğimi “çekme” bıçağıyla kesmiş. Şalvarına sarıp atmış atının terkisine, getirmiş eve.. 23 Nisan 1929’da Tekirdağ’ın Büyükyoncalı köyünde…”

Bu şekilde anlatmaya başlamış Mürüvvet abla hayatını Ses Mecmuası’na.. Çok fakir olduklarını, köyden İstanbul’a göçtüklerini ve tam anlamıyla bir sokak çocuğu gibi büyüdüğünü söylemiş. Gerçek anlamda diyoruz çünkü o kadar yaramazmış ki, mahalleli ona “Korkunç Mürüvvet” adını takmış. Akşam mahallede herhangi bir evde balık pişerse eğer, ne yapar eder kendini davet ettirirmiş Korkunç Mürüvvet. Aksi olursa da yıkarmış ortalığı.. O kadar yıldırmış ki insanları, mahalleli kendi arasında para toplayıp onu sinemaya gönderip 2 saat kafa dinliyor olmaktan bile mutlu olurmuş. Sinema dönüşü tüm kadınları etrafına toplayıp filmi canlandırarak anlatırmış tabii Mürüvvet 🙂

Size çok ilginç bir detay, bilgi.. Zamanında İlker İnanoğlu’nun canlandırdığı ve tüm sinemalarda gişe rekorları kıran “Yumurcak” filminin, bir gün film setinde kendi hayat hikayesini anlatan Mürüvvet Sim’in hayatından yola çıkılarak yazıldığını ve aslında o yumurcağım Mürüvvet ablamız olduğunu biliyor muydunuz?

Ve beni en çok etkileyen kısma geldik.. Şimdi de işin hüzünlü kısmındayız.. Röportaj sırasında mahalle terzisinin artık kumaşlardan kendisine süslü kıyafetler yaptığını anlatırken, Mürüvvet ablanın gözleri elinde ördüğü yeleğe dalmış ve dolu dolu olmuş.. İşte nedeni;

“Her gün akşam üstü, günbatımı bir gariplik çökerdi üstüme.. Mahallenin her anası çocuğunu çağırır, üzerlerine yelek giydirirlerdi. Bir ben kalırdım yeleksiz. Üşümesinden korkulmayan, kenarda, kimsesiz.. Anacığım karanlıklarda dönebilirdi çalıştığı yerlerden eve. Hiç bir zaman da yeleğim olmamıştı. Hep bir yelek özlemi içinde idim. Kıskanırdım sırtlarına yelek geçirilen arkadaşlarımı. O yaramaz mürüvvet gider, bir köşede sessizce ağlayan zavallı bir çocuk gelirdi o saatler..” diye devam ediyor sözlerine…

Bu yelekler öylesine iz bırakmış ki yaşamında, tam 38 yıldır yelek örermiş Mürüvvet abla.. Ördüklerini sokaktaki kimsesiz çocuklara elleriyle giydirip, bakım evlerine bağışlayıp, Anadolu’nun her köyüne gönderdiğini biliyor muydunuz?