Tarihteki En İlginç Hapishane Projesi: Panoptikon

Jeremy Bentham tarafından 1791 yılında tasarlanan Panoptikon hapishaneler, akıl hastaneleri ve çalışma kampları gibi kamusal alanı gözetlemek amacıyla ortaya atılmıştır. “Kontrol Evi” felsefiyle ortaya çıkmış olan bu yapı mahkumlar üzerinde devamlı bir gözetleme hissiyatı oluşturmak istemiştir.
Mimari açıdan bakacak olursak; Panoptikon, merkezi bir kontrol kulesi üzerine inşa edilmiştir. Sekizgen biçimde bölmelerden oluşur, kuleden bütün hücreler görünmektedir. Ancak hücredekiler, denetim kulesini görememektedir. Kulede kimse olmasa dahi mahkumlar gözetlendiklerini düşünecek ve bu baskıyı hissedeceklerdi….

Panoptikon: Görünmeyen Gözlerin Denetimi

Micheal Foucault, bu kavrama daha felsefi anlamda yaklaşmıştır. Eserlerinin bir kısmında bu yapıyı ele almıştır. Hapishanenin Doğuşu (Discipline and Punish, 1975) kitabında bu fikri derinlemesine inceler. Foucault, Panoptikon fikrinin modern gücün temelinin oluşturduğunu düşünür. Bu fikir bir görünürlük alanı yaratır ve bunu bir iktidar aygıtı olarak tanımlar. Panoptikon, gözetim altında tutulan her kişi için otomatik bir iktidar işlevi görmektedir.Mahkumlar sürekli gözetimin sonucunda, bir yandan iktidar ilişkisinin kendisini bireyden uzaklaştıran diğer taraftan ona maruz kalanları bireyleştiren bir kişisel olmayan iktidar ilişkisinin tuzağına düşerler.

Jeremy Bentham’ın amacı görünmeyen gözler tarafından izlendiklerini düşüncesinin; sosyal düzenin ve kontrolün güçlenmesine yardımcı olacağıdır. Bu fikrin çoğu yapıyı etkileyebileceğini savundu.

Bu durum aynı zamanda “Mahremiyet Erozyonu” ile de örtüşmektedir. Her hareketinizin denetlenmesi ve size suçlu olsanız dahil bir alanınızın bulunmaması erozyonun sonuçları olacaktır. Fikirlerin oraya atılması, şahıslar üzerinde özgürlük denetimini gündeme getirse de aslında tartışılan durum birey ve toplumun denetlenmesi olmuştur. Düşünceler soyut olsa da devamlı gözetlenme durumu günümüzde çok da yabancı bir kavram olmasa gerek…