Kahve geç tanınmış olmasına rağmen zamanla insanların olmazsa olmazlarından birisi arasına girmiştir. Kahve insanlar için sadece bir içecek değil, önemli günlerin ve anların tanığı, sohbetlerin vazgeçilmezi olmuştur. Hatta birçok aşk da bir fincan kahve sayesinde doğmamış mıdır?

Kahvenin Keşfi

Araştırmacılar kahvenin 14. yüzyıl başlarında Habeşistan’dan tüm dünyaya yayıldığını, çıkış yerinin de adının etimolojisi de kahve ile benzerlik gösteren Güney Habeşistan’daki Kaffa yöresi olduğunu belirtmektedir.

İnsanların kahveyle tanışmasını anlatan birçok efsane, rivayet vardır. En fazla anlatılan efsaneye göre, Habeşistan (Etiyopya) orijinli olan kahveyi ilk keşfeden canlılar “keçi” lerdir. Rivayete göre, keçi sürüsünün çobanı Kaldi, güttüğü hayvanların garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra, daha canlı ve hareketli olduklarını hatta geceleri de uyumadıklarını görünce, ”bunda bir hikmet var” diyerek durumu dervişleri Şazili’ye bildirmiş. Bu meyvenin suyunu kaynatıp içen Şazili’nin kendisi de aynı canlılığı duymuş ve kahvenin meziyetleri böylece anlaşılmış. Hatta ilk zamanlarda kahveye “Şazili” adı verilmiştir. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan’a yayılır. Daha sonra kahve kendini İstanbul’a da sevdirir ve Avrupa’ya, oradan da tüm Dünya’ya yol alır.

Kahvenin İstanbul’a Gelişi

Yavuz Sultan Selim döneminde (1517) Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen’de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirmiştir. Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini almış ve büyük ilgi görmüştür. Saray görevleri arasına “kahvecibaşı” adında bir de rütbe eklenmiştir. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlanır.

Anadolu’da kahve ekimi ile ilgili çalışmalar yapılmış fakat başarılı olunamamıştır. 2004’ten beri Türkiye’de sadece Mersin, Antalya ve Anamur’da 16 hektarlık bir alanda kahve tarımı yapılmaktadır.

Çeşitleri

Dünya genelinde 80 kadar farklı kahve çeşidi bulunmaktadır. Her ikisi de Afrika kökenli olan Arabica ve Robusta dünyanın en çok yetiştirilen kahve çeşitleridir.

Coffea Arabica, Etiyopya’da keşfedilen ilk kahve bitkisinden türemiştir. Daha çok yüksekliği 800-2000 metre arasında olan dağlık platolarda veya volkanik yamaçlarda yetişmektedir. Tipik bir arabica ağacı, bir yılda yaklaşık 5 kg meyve verir ve bu meyvelerden 1 kg kahve çekirdeği elde edilir. Arabica türünün asit oranı Robusta’ya göre daha az ve aromalıdır. Bu yüzden damak tadı için en çok bu türü tercih edilir. Türkiye’de ise yalnızca Mersin ve Anamur’da deneme dikimleri iyi sonuç vermiştir.

Coffea Robusta, 0-600 metre arasında yetişir. Meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 10-11 ay gerekir. Sarımsı kahverengindeki yuvarlak Robusta çekirdeklerinden üretilen kahve, Arabica’ya göre yaklaşık iki kat daha fazla kafein içerir. Robusta kahvesi dünya kahve üretiminin yaklaşık %30’unu oluşturur. Hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olduğundan yetiştirilmesi çok daha kolay ve ucuzdur.

Ticareti

Aslında kahvenin modernleşme evrimi, 1971’e dayanır, o yıl “Starbucks”, Seattle’da ilk kahve dükkanını açmıştır. O dönemde, Starbucks’ın ülke genelinde binlerce dükkanı olacağını söyleseler, kimse inanmazdı. Starbucks, zamanımızın en başarılı pazarlama şirketi olarak nitelendirilir. Şirket, Kuzey Avrupa’da ve Asya’da sağlam temellere dayanan bir dükkanlar zincirine sahiptir.

Türkiye’deki en eski kahveci 1871 yılında kurulmuş Kurukahveci Mehmet Efendi’dir.