Cennet vaadi, Haşhaşiler ve Alamut Kalesi hakkında az çok bir şeyler biliyorsunuzdur. Peki, Hasan Sabbah kimdir sorusunu detaylıca öğrenmeye hazır mısınız? İşte, tarihin ilk suikast timinin kurucusu olarak da anılan lider ve ilginç hikayesi

Cennet vaadiyle mürit toplayan üstün zekalı, hırslı ve öngörülü sıra dışı bir lider! Hasan Sabbah denildiğinde akla gelenler, tarihteki ilk suikast ve intihar örgütünün kurucusu, Alamut Kalesi’nin arka bahçesindeki sahte cennetin yaratıcısı ve afyon vererek kandırdığı korkutucu müritlerin öncüsü gibi şeyler olsa da gerçeklerin çok daha farklı olduğu yönündeki yorumlar da epey dikkat çekici. Evet, bazıları afyon kullanımı, sahte düzenekler, gösteri amaçlı intiharlar ve acımasız kiralık katiller gibi olgularla Hasan Sabbah’ın ve İsmaililik mezhebinin karalanmaya çalışıldığına inanıyor.

Anlayacağınız; Hasan Sabbah kimdir sorusuna verilen cevaplara baktığımızda ortada büyük bir fikir ayrılığı olduğunu görüyoruz. Çünkü efsane niteliğindeki bilgilere inananlar için Hasan Sabbah; dini kötüye kullanmış bir sapkınken, diğerleri içinse adaletli, eşitlikçi ve hayran olunası bir Ortaçağ lideri. Ve aşağıdaki bilgilerden sonra ne düşünürsünüz bilemem ama Hasan Sabbah, her halükarda hakkında bilinmesi gereken bir dehadır diyebilirim.

Hasan Sabbah Kimdir?

Ortaçağ’ın en ilginç kişiliklerinden biri olan Hasan Sabbah ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Sonuçta; onu ve tarikatını konu alan bir oyunun (Assassin’s Creed) bile bulunduğu Hasan Sabbah hakkında hiçbir şey bilmemeniz imkansız. Anlayacağınız; Alamut Kalesi’nde yaşayan, müritlerine cennet vaadinde bulunup onları koşulsuz şartsız kendisine bağlayan ve İsmaililik mezhebinden Haşhaşiler isimli tarikatını yaratan Hasan Sabbah’ın ilgi çekici hikayesi herkesin dilinde. Peki, ama efsane haline gelmiş Hasan Sabbah’ın gerçek hikayesi anlatılanlarla ne kadar örtüşüyor?

Onun ilk suikast timinin lideri olduğu ve müritlerine afyon içirerek adamlarını cenneti gördüklerine ikna ettiği gibi bilgilerden bahsediyorum. Sizce bu bilgilerin doğruluk payı nedir? Eğer Hasan Sabbah kimdir detaylıca öğrenmek ve konuyla ilgili farklı görüşlerden haberdar olarak kendi yorumunuzu yapmak istiyorsanız, gelin alt başlıklarda Haşhaşiler’i ve bir deha denilebilecek kadar zeki olan sıra dışı lideri birlikte inceleyelim.

Tam adı, Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyin bin Sabbah el-Hamari olan Haşhaşı lideri, 11. yüzyılın ortalarında (doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte bazı kaynaklarda 1034, 1053 gibi yıllarda doğduğu belirtiliyor) dünyaya gelmiş. On İki İmam Şiiliği’nin kalesi niteliğindeki Kumm şehrindedoğan Hasan Sabbah, sürekli sorgulayan kişiliği ve onu diğerlerinden ayıran zekasıyla hep yeni bilgilerin peşinde koşmuş.

Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam Üçlüsü Arasında Nasıl Bir İlişki Var?

17 yaşına geldiğinde ise İsmailili bir refikle karşılaşmış ve bu olay onu efsanevi bir lider yapacak dönüm noktası olmuş. Bazı kaynaklara göre Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam’la aynı dönemde okumuş. Hatta rivayet o ki sınıf arkadaşı olan üçlü, birbirlerine aralarında hangisi daha önce başarılı olursa diğerlerine yardım edeceğine dair söz vermiş.

Vezir olan Nizamülmülk, Hayyam’ın isteği üzerine ona emeklilik maaşı bağlatırken, Hasan Sabbah’ı bir türlü memnun edememiş. Çünkü Sabbah’ın gözü çok yükseklerdeymiş. Nizamülmülk, arkadaşının onu yerinden edeceği korkusuna kapılarak, Hasan’a iftira atmış ve onu saraydan uzaklaştırmış. Böylece Hasan Sabbah, içinde yanan intikam ateşiyle Mısır’a doğru yola çıkmış.

Bu hikayeye pek çok kaynakta yer verilse de üçlünün arasında böyle bir ilişki olmadığı, pek çok araştırmacı tarafından efsane olarak nitelendirildiğini belirtmek isterim. Zira Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah’ın birbirinden uzak doğum tarihleri de bunu kanıtlamaktadır. Sonuçta; Rey şehrinden ayrılıp İsfahan, Azerbaycan, Silvan, Mezopotamya, Suriye ve Filistin kıyılarından geçen Hasan Sabbah, nihayet Mısır’a ulaşmış.

Ve 3 yılını İsmailililerin merkezi olan Kahire’de, dini çalışmalar yaparak geçirmiş. İsmaililik mezhebinin yanı sıra astronomi, büyü, aritmetik ve daha pek çok alanda da çalışmalar yapmış. Dönemin ünlü bilginlerinden yeni şeyler öğrenen Hasan Sabbah, 3 yılın sonunda Kuzey Afrika’ya sürülmüş. Buradan Suriye’ye ve daha sonra İsfahan’a geçerek, yıllarca ülkeyi dolaşıp İsmaililiği yaymaya çalışmış. Deylem bölgesiyle özel olarak ilgilenen Hasan Sabbah’ın buraya merak salmasının nedeni ise halkın zorla İslam’ı kabul etmemesi ve topraklarının zor fethedilmesiymiş.

Deylem’deyken kendisi için kale olarak kullanabileceği bir yer arayan Sabbah, sonunda aradığı yeri bulmuş. Alamut Kalesi (Elemut Kalesi) tam da Hasan Sabbah’ın aradığı özelliklere sahipmiş. Dar ve sarp geçitler kullanılarak ulaşılabilen kale, Şahrud vadisi yakınlarındaki kayalıkların tepesinde bulunuyormuş. Ve rivayete göre burası Deylem krallarından birinin kartalını salması ve kartalın buraya yerleşmesi üzerine inşa ettirilmiş. Böylece adı da “kartalın öğretisi (Batı kaynaklarda kartal yuvası)” anlamına gelen “Aluh Amut” olmuş.

Seyduna olarak da bilinen Hasan Sabbah’ın kaleyi alma öyküleri konusunda da farklı yorumlar yapılmış. Yaygın olanlarından bir tanesi Sabbah’ın Alevi Mehdi adındaki hükümdara ait kaleye dailerinden birini yollaması ve Alamut insanlarını kendi tarafına çekerek 1090 yılında kaleye el koymasıymış. Bir diğeri ise Mehdi’den kaleyi para karşılığında almasıymış. Başka bir söylentiye göre de Hasan Sabbah, buranın komutanıyla bir dananın derisinin kaplayabileceği kadar toprak karşılığında anlaşmasıymış. Ve dananın derisini kalenin geçişine yerleştiren Sabbah, böylece Alamut’a sahip olmuş.

Elbruz sıradağlarının tepesinde yer alan kaleye yerleştikten sonra, müritlerinin sayısı giderek artmış. Tabii bu durumda etkili şey, Hasan Sabbah’ın dehasını kullanarak müritlerini etkilemesi ve onları cennet vaadiyle kandırmasıymış. Nitekim Haşhaşin tarikatının kurucusu müritlerini önce haşhaşla mayıştırıyor, sonra onları uzun taş bir yolda yürüterek göreceklerine hazırlıyor ve nihayetinde Alamut Kalesi’nin arka bahçesinde olan saklı cennete götürüyormuş. Kendilerine geldiklerinde etrafta rengarenk çiçekler, lezzetli yiyecekler, hiç görmedikleri kadar güzel kızlar gören adamlar, buranın sözü edilen cennet olduğuna körkütük inanıyorlarmış.

Cennet vaadi ile liderlerine bağlanan müritler, orayı tekrar görebilmek için verilen emirleri sorgusuz sualsiz yerine getiriyor ve ölümden zerre korkmuyorlarmış. Hasan Sabbah’ın cennetine gidenler, gidemeyenlere oranın nasıl bir yer olduğunu anlata anlata bitiremiyor ve fedailerin sayısı giderek daha çok artıyormuş. Ayrıca fedailer katı ve sert eğitimlerden geçiyormuş. Yaklaşık iki bin kişinin bulunduğu söylenen Alamut Kalesi’nde ağır eğitimler veriliyor, müritlerden yenilmez savaşçılar yaratılıyormuş.

Liderleri ne derse yerine getiren müritleri etkilemek için bir tek cennet vaadi değil daha başka şeyler de yapılmış. Örneğin; Hasan Sabbah’ın odasında sadece başı gözükecek şekilde bir fedai gömülür, üzerine kan dökülen adam yeni mürit odaya girdiğinde konuşmaya başlarmış. Cennete gittiğini ve oranın ne kadar güzel bir yer olduğunu anlatan fedainin başı, konuşması bittikten sonra gerçekten kesilir, gözlerine inanamayan çaylak mürit ise bir an önce fedai olmak istermiş. Ayrıca dailer tarafından eğitilen fedailer yalnızca savaş tekniklerinde değil din, tarih, coğrafya gibi konularda da yetiştirilirmiş.

Haşhaşin tarikatının kurucusu Hasan Sabbah, her gün biraz daha güçlenirken kalesine gelen misafirlerini etkilemek için bazı müritlerini intihar emri verir ve müritler de afyonun etkisiyle tepeden aşağıya atlarlarmış. 34 yıl boyunca Alamut Kalesi’nden bir kez bile ayrılmadığı söylenen Hasan Sabbah, tüm bu özelliklerinin yanında adaletiyle de tanınırmış. Hatta oğullarından Muhammed’i tarikatın kurallarını çiğneyerek şarap içmesi nedeniyle gözünü bile kırpmadan öldürmüş.

Alamut’a yerleştikten sonra Büyük Selçuklular ve Abbasilere karşı mücadele etmeye başlayan Hasan Sabbah, yaşadığı dönemde 50’ye yakın suikast emri vermiş. Söylenenlere göre Nizamülmülk’ün ölümü de Haşhaşi liderinin bir suikastıymış. Zira Nizamülmülk, Alamut Kalesi’ni almak için 4 ay boyunca çevresini kuşatmış ve sonu ölüm olmuş. Verilen ölüm emirlerini her zaman yerine getiren fedailerin hiçbir zaman yakalanmaması da aldıkları eğitim sayesindeymiş. Kurbanlarının kurtulma şansı olmayan fedailer, yakalanacak olurlarsa da kendilerini öldürüyorlarmış.

Tapınak Şövalyeleri’nin de Haşhaşiler’i örnek alarak onların tekniklerini uyguladıklarını ayrıca belirtelim. Buna ek olarak, Büyük Selçuklu Devleti Haşhaşiler’e karşı savaşması için Cavlakiler (dilimize cascavlak kelimesini kazandırmış) adında bir örgüt bile kurmuş. Nizamülmülk’ün ardından Melikşah’ın da ölmesiyle, Sencer, Berkyaruk ve Muhammed Tapar’ın arasında taht kavgaları başlamış. Bunun üzerine Selçuklular gerileme dönemine girmiş. Selçuklular’ın kötü durumunu lehine kullanan Hasan Sabbah, bu dönemde başka kaleleri de almış.

Cesareti ve zekasıyla ön plana çıkan lider, tahta geçen Muhammed Tapar’n ölümünden sonra onun yerine geçen Sencer’a Alamut Kalesi’ne saldırmaması için bir mesaj yollamış. Ve mesajı yastığına saplanmış bir hançermiş. Sarayda bile fedaileri olan Hasan Sabbah, bu şekilde Selçuklu sultanının gözünü korkutmuş ve geri çekilme kararı almasını sağlamış. Yıllarca kalesini korumayı başaran ve birbirinden gözü kara fedailer yetiştiren Hasan Sabbah, 1124’te doğal nedenlerden dolayı hayatını kaybetmiş.

Ama ölmeden önce bir halefi seçmeyi de ihmal etmemiş. Lemeser Kalesi komutanı Kiya Buzrug Ummid’i seçen Hasan Sabbah, Ebu Ali, Kasranlı Adem’in Oğlu Hasan ve Kiya Ebu Cafer’e de Ummid’in liderliğinde ona eşlik etmeleri için belirli görevler vermiş. Ve tarikatının devamı için yapabileceği her şeyi yapan Haşhaşi lideri, 23 Mayıs 1124’te hayatını kaybetmiş. Ancak Hasan Sabbah’ın kurmuş olduğu düzen, liderin ölümünden 14 yıl sonra 1256’da Moğollular tarafından yıkılmış.

Hasan Sabbah Hakkındaki Farklı Yorumlar

Yukarıda verdiğimiz bilgilerin ne kadar doğru olduğu konusu epey tartışmalıdır. Çünkü bu bilgilerin çoğu Marco Polo’nun seyahatnamesine dayanmaktadır. Ve Marco Polo’da Hasan Sabbah hakkındaki yorumlarını, duyduğu efsanevi hikayelere bağlı kalarak anlatmıştır. Ortaçağ’ın dikkat çekici lideriyle ilgili pek çok eser yazılsa da çoğunda yukarıdaki ilgi çekici öyküler anlatılmıştır. Ama konuyu bilimsel yöntemlerle değerlendiren eserlere bakıldığında, Hasan Sabbah’ın ya Şii mezhebine düşman olan Sünni kaynaklar ya da taraf tutan Haçlı kaynaklar tarafından çarpıtıldığı ve yanlış anlatıldığının vurgulandığı görülmektedir.

Örneğin; Sünni kaynaklarda Hasan Sabbah’ın İslam’ı sapkın bir şekilde uyguladığı söylenirken, Şii kaynaklarda Sabbah’ın adaletli ve eşitlikçi bir lider olduğu belirtilmiştir. Hatta onun adaletinin oğullarını bile kayırmayacak kadar güçlü olduğu, iki oğlunu da kuralları çiğnedikleri için öldürdüğü yazılmıştır. Haşhaşin kelimesi ilk defa Haçlı kaynaklarda kullanılmış ve Sabbah’ın fedailerine bu isim verilmiştir.

Sünni Arap yazar İbn Athir de Hasan Sabbah’ı İsmaililerin lideri olarak gösterirken İranlı suikastçıları Batıni sözcüğüyle ifade etmiştir. Kısacası; İranlı ve Arap tarihçiler kaynaklarda Nizarilerden bahsetmiş ama Hasan Sabbah’ın adamlarından çok söz edilmemiştir. Daha doğrusu, bizim bildiğimiz konulara ya da kavramlara değinilmemiştir diyelim. Haşhaşi ve fedai gibi terimler ilk kez Haçlılar tarafından (karalama amacıyla) kullanılmış ve anlatılanlar Marco Polo’nun anlatılarıyla efsane haline dönüşmüştür.