En Yakın Karaya 2000 Km Uzakta Olan Ada Tristan da Cunha

Tristan da Cunha takımadaları, bir diğer yerleşim merkezinlerine en uzak yer burası, mesela en yakın yerleşim bölgesi olan St. Helena yalnızca 2.000 kilometre uzakta. Orayı beğenmezseniz 2.400 kilometre uzakta Güney Afrika kıtası var. Kısaca, kafa dinlemek için daha iyi bir yer bulamazsınız. Şimdi  çevresindeki  adalardan kısaca bahsedip son olarak da merkeze göz atalım.

Diğer kardeşleri gibi Birleşik Krallık’a bağlı olan Gough Adası, Gonçalo Alvares tarafından keşfedilip kendisinin adıyla anılan bir adayken, daha sonra İngiliz gemi kaptanı Charles Gough’un adayı “tekrar” keşfetmesinden sonra onun adıyla bilinmeye başlandı.

Bir meteoroloji istasyonu dışında kimsenin yaşamadığı 90 kilometrekarelik bu adada birbirinden güzel kuşlar bulunuyor. Ama elbette insanın adım attığı her yer gibi burada da denge sarsılmış; bir şekilde gemilerle adaya gelmiş olan fareler üreyip başta yerel albatroslar olmak üzere tehlike altındaki bazı kuşların soyunun tükenmesine sebep olacak kadar zarar yaratıyor. İngiltere halen bu farelerin yok edilmesine uğraşıyor. Nightingale adalarından olan Middle Adası ve Stoltenhoff Adası, kuşların çoğalmaları için büyük öneme sahip, insan yerleşiminin olmadığı iki ada. İkincisinin ismini kimden aldığını da az sonra öğreneceksiniz.

Nightingale Adası ise diğerlerine göre daha canlı. Yine karaya çıkmanın zor olduğu bir ada olan Nightingale’in eski dönemlerde korsan yuvası olduğu ve hatta adada gömülü altın hazineler olduğu söyleniyor. Elbette henüz bulunmamış olan bu hazineyi keşfetmek için adaya gitmeyi düşünüyorsanız Tristan da Cunha dışından gelen herkesin oradan bir rehberle dolaşmak zorunda olduğunu unutmayın. Yerleşim ve turizm olmayan adaya anca Tristan’dan kısa turlarla gidip doğal hayatı gözlemleme şansına ulaşabilirsiniz. 2011’de ada yakınında karaya oturan bir gemiden sızan petrol sonucu ada faunası zarar görmüş olsa da penguenler Tristan’a taşınıp temizlenerek kurtarılmış.

1656’da keşfedilen Ulaşılmaz Ada ise elbette ulaşılamamasıyla ünlü. Adayı keşfeden Hollandalılar da, daha sonra gelen Fransızlar da adanın kıyılarını kaplayan kayalıklardan ileri geçmeyi başaramamışlar. 1871’de gelen ve adını yukarıdaki bir başka adada görmüş olduğunuz Stoltenhoff kardeşler adaya yerleşip orayı bir ticaret üssüne çevirmeyi, geçen gemilere ikmal için malzeme satmayı planlamışlarsa da adanın oradan gemi geçmediğini unutuvermişler. Kardeşler, iki sene sonra adadaki doğal yaşamı incelemek için uğrayan Challenger gemisi ile kurtarılmışlar. Ama yine de isimlerini yakındaki bir diğer adaya vermeyi başarmışlar.

Gelelim bölgenin yıldızı Tristan de Cunha’ya… Ufak tefek ve uzak olmasına rağmen bu adanın oldukça ilginç özellikleri bulunuyor. Kayalıklarla ve sarp tepelerle kaplı bu adanın en düz yerinde merkez olan Edinburgh of the Seven Seas isimli başkent bulunuyor. 1867’de Kraliçe Viktorya’nın oğlu Edinburgh Dükü’nün ziyaretiyle adını almış olan bu şehir, doğal olarak nüfusun neredeyse tamamını barındırıyor.

Tristan’ın demografisi de ilginç; tüm nüfusun 8 erkek 7 kadın, toplam 15 atadan geldiği düşünülüyor. 270 civarı sayıda olan Tristan vatandaşları, topu topu 8 soyadı paylaşıyor (Merak edenler için; Glass, Green, Hagan, Lavarello, Repetto, Rogers ve Swain). Elbette bu kadar az nüfusta uzak da olsa akraba evliliği yaşanıyor ve bu yüzünden başta glokom ve astım olmak üzere bazı genetik hastalıklar adada net olarak görülüyor ve pek çok araştırmaya konu oluyor. Adaya renklilik katmak için buraya yerleşmeyi düşünüyorsanız unutabilirsiniz, zira Tristan halkı yeni yerleşimcilere ve göçmenlere izin vermiyor. 

Adada öncelikli geçim kaynağı devlet daireleri ve ıstakoz fabrikası olsa da çalışabilecek durumdaki her yetişkin aynı zamanda çiftçilik de yapıyor. Adanın tarım yapılabilen toprakları komünal olarak paylaşılmış ve daha iyi durumda olan ailelerin çok daha fazla kazanç elde etmesinin önüne geçmek için çeşitli önlemler alınmış. Yani dünyanın diplerinde bir yerde mutlu bir komünal yaşam prototipi yaşanıyor. 

Gelelim asıl mevzuya… Tristan da Cunha’ya gidebilmek için çok fazla opsiyonunuz yok. Adalardan herhangi birinde havaalanı bulunmuyor, yalnızca gemilerle ulaşım sağlanıyor. Yılda 8-9 kere falan Güney Afrika’dan balıkçı tekneleri geliyor, o da 6 gün gibi bir sürede. Belki yaz aylarında (Güney Yarımküre olduğunu unutmayın) adaya uğrayan cruise gemisi bulabilirsiniz ama şansınıza çok güvenmeyin derim. Dünyanın ucuna gitmek kolay mı sandınız?

Kaynak: http://www.gidemedigimyerler.com