Çin İşkencesinin Uygulama Laboratuvarı: Doğu Türkistan

Doğu Türkistan olarak adlandırdığımız Uygur bölgesi bugün Çin’in kuzeybatı sınır sahasını oluşturan topraklardır. Uygurlar bu bölgeyi Şarki Türkistan olarak adlandırırken Çincede resmi olarak Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak isimlendirilmektedir.Bölgenin yüz ölçümü Türkiye’nin iki katı kadardır ve yaklaşık 23 milyonluk bir nüfusu bulunmaktadır. Bu nüfusun %45’i Uygurlardan, %40’ı ise Çinlilerden oluşmaktadır. Geri kalanının da önemli bir kısmı Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tacikler, gibi azınlıklardan meydana gelmektedir.

Uygur bölgesi sahip olduğu belli başlı özellikleri dolayısıyla Çin için hayati önem arz etmektedir. İlk olarak Uygur bölgesi Çin topraklarının altıda biridir ve sekiz ülkeye sınırı bulunmaktadır.Bu açıdan tarihsel olarak bakıldığında bölge Çin için yabancıların istilalarına karşı bir tampon bölge görevi görmüştür. Bu bakış açısı günümüzde de Pekin yönetimi için geçerliliğini korumaktadır.İkincisi Çin’in üniter devlet yapısı için Uygur bölgesinin büyük Çin ailesine entegrasyonu kritik önemdedir.

Çünkü en az 56 etnik grubun bulunduğu Çin’de Uygur ve Tibet bölgelerindeki ayrılıkçı hareketlerin diğer etnik gruplar için ilham verici olabileceği ve dolayısıyla ülkeyi bölünmeye götürebileceği gibi endişeler bulunmaktadır.Uygur bölgesinde zengin petrol, doğalgaz, kömür ve uranyum rezervleri bulunmaktadır. Çin’in çıkarılabilir petrol rezervlerinin %35’nin Uygur bölgesinde olduğu tahmin edilmektedir.Bu bakımdan Uygur bölgesi ulusal gelirden aldığı pay açısından Çin’in diğer bölgelerine kıyasla daha gerilerde olmasına rağmen ülkenin ekonomik büyümesinde hayati bir öneme sahiptir.Dördüncüsü bölgenin stratejik konumu; Uygur bölgesi Çin ve Orta Asya arasındaki enerji, doğalgaz ve petrol boru hatlarına ev sahipliği yapmaktadır.

20.YY’da Doğu Türkistan: Birinci Cumhuriyet: 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Reis-i Cumhur ise Hoca Niyaz HACİ, Başvekil ise Sabit DAMOLLA olmuştur.Birinci Cumhuriyetin kurucusu Sabit DAMOLLA‘dır.Bu cumhuriyet 3 yıl kadar ayakta kalmış olup, Sovyetler Birliğinin desteğini alan Çinli militan Sheng Shicai ve Çinli Müslüman Ma Zhong Ying’in işbirliğiyle 1937 yılında yıkılmıştır. Reis-i Cumhur Hoca Niyaz HACİ ve Başvekil Sabit DAMOLLA esir düşerek Çinli militan Sheng Shicai tarafından öldürülmüştür.İkinci Cumhuriyet: 12 Kasım 1944’te Gulca’da Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Reis-i Cumhur ise Alihan TÖRE, Başvekil ise Ahmetcan KASİMİ olmuştur.

İkinci Cumhuriyetin kurucusu Alihan TÖRE‘dir.Bu cumhuriyet 5 yıl kadar ayakta kalmış olup, Sovyetler Birliğinin desteğini alan Çinli Komünist Mao Ze Dong tarafından 1949 yılında işgal edilmiştir. Bu sefer Reis-i Cumhur Alihan TÖRE ve Başvekil Ahmetcan KASİMİ Sovyetler Birliğine esir düşerek Stalin tarafından öldürülmüştür.Çin’in Doğu Türkistan Üzerindeki Politikası ve Hak İhlalleri 1949 yılından itibaren Çin İşgaline uğrayan Doğu Türkistan üzerinde günümüze kadar son 15-20 yılda fakat en çok son iki yılda artarak devam eden ayrımcı, soykırımcı ve sosyolojik dengeyi yıkıcı politikaları vardır.Kızıl Çin Hükümeti bu politikalarını uygularken sayısız insan hakkı ihlaline de yol açmıştır.

Çin’in Doğu Türkistan Üzerindeki Politikası’nın 75 yıl içinde değişimi:
Komünist Parti Çin toprakları üzerinde hâkimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra azınlıkların yoğun yaşadığı Doğu Türkistan, Tibet,İç Moğolistan gibi bölgelere otonomi sistemi getirmiştir. Doğu Türkistan’a da 1955 yılında otonom bölge statüsü verilmiştir. Bununla birlikte bölgenin siyasi tarihine baktığımızda, otonomi haklarının pratikte karşılığı olmamıştır. Doğu Türkistan’ın buradan kaynaklı hak ve yetkileri de yine Çin tarafından ihlal edilmektedir. Mao dönemi Çin toplumunu topyekûn dönüştürmeyi amaçlayan politikalar etnik azınlıkları da aynı oranda etkileyerek büyük yıkıma sebep olmuştur.

Yerel diller ve kültürler yok edilmek istenmiş, dinî inanç ve ibadetler yasaklanmış, din adamları saldırıya uğramıştır. 1978’de Çin’in dış dünyaya açılmasıyla görece bir rahatlama görülmüş ama 1989’da Tiananmen olayları ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması Pekin yönetimi nezdinde -bu gelişmelerin domino etkisi yaratabileceği ve ülkenin üniter yapısını etkileyebileceği düşüncesiyle endişelere sebep olmuştur. Bunun sonucunda da güvenlik politikalarını öncelemeye ve etnik azınlıklara tanıdığı otonomi statüsü ve özel hakları önemli oranda sınırlamaya başlar.Doğu Türkistan’da 20. yüzyılın son dönemlerine kadar günümüzdeki kadar ağır ayrımcılık ve ayrıştırıcılık politikaları görülmemişti. 1989 Tiananmen olayları ve 1991 yılında sovyetler birliğinin yıkılması sonucunda Kızıl Çin Hükümeti üniter yapısının bir domino etkisiyle yıkılabileceğinden korktuğu için hızla Doğu Türkistan bölgesindeki uygur nüfusunu kırmaya ve Han Çinlisi nüfusunu arttırmaya yönelik asimilasyon politikalarına gitmiştir.

2000 yılından itibaren aşamalı olarak Uygur Türkçesi eğitimin anaokulundan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarından kaldırılması, üniversitelerde de eğitim dilinin Uygur dili ve edebiyatı dersleri dışında Çinceye çevrilmiş olması, dini yaşantıda Uygur Türkçesi kullanımının sınırlanması bunun en bariz göstergelerdir. Demografik yapının değişmesi, zorunlu göç ve yerleşim politikaları sonucunda çok sayıda insan yerinden edilmiştir.Ülkede özellikle Uygurlar için gerek temel hak ve özgürlükler yönünden gerekse temel insani ihtiyaçlar yönünden ciddi sorunlar söz konusudur. Çinlilerin Uygur bölgelerine yerleştirilmesi önemli bir sorun kaynağıdır.

1949 yılında Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur nüfusunun genel nüfusa oranı %90’ın üzerindeydi. Bugün ise bu oran %45’e düşmüş durumdadır. Çinlilerin oranı ise %40 dolaylarındadır. Bölgenin başkenti Urumçi’de ise Çinli oranı %70’e ulaşmış bulunmaktadır. Yeni yerleşimciler kırsal kesimden ziyade büyük şehirlere ve sanayi bölgelerine yerleştirilmektedir. İşverenlerin Uygur popülasyon yerine Çinlileri işe alma tercihleri, Uygurlar arasında işsizlik başta olmak üzere huzursuzluğa yol açan çok sayıda sosyolojik soruna neden olmaktadır. Tabii bölgedeki demografik yapıyı değiştiren Çinli göçünün sonuçları işsizlikten ibaret değildir.

Bölgenin yöneticileri, zaman zaman çıkıp Uygurlar gibi yerel kültürlerin 21. yüzyılın çok gerisinde kaldığına, çağa uyum sağlamak için azınlıkların Çince konuşup Çin kültürüne entegre olmaları gerektiğine dair yorumda bulunmaktadır.Çin’in uyguladığı baskıcı politikalar, bölgeye uluslararası ulaşımı, insani yardımların girişini ve hak ihlallerinin yerinde tespitini imkânsız hâle getirmektedir. İfade özgürlüğünün kısıtlanması; Komünist rejimin sansürcü medyası, haber alma, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğünün kısıtlanması sadece Doğu Türkistan ve Çin içerisinde yaşayanlarla ilgili değil dünyanın dört bir yanındaki herkese yönelik bir ihlaldir.Ülkedeki medyanın yalnızca sansürcü devlet medyası olması sebebiyle Doğu Türkistan’da olan olayların tamamen tersini yani Çin Devletinin orayı sadece kalkındırdığını ve zenginleştirdiğini zanneden yüz milyonlarca Çinli var…

Son 2 yılda ne değişti? Toplama kampları ve tecrit türleri Doğu Türkistan’da insan hakkı ihlalleri ve ayrıştırmalar hep vardı. Fakat son iki yılda geldiğimiz nokta dünya tarihinde görülmemiş bir kıyım ve ayrıştırmaya yol açıyor.Kuşak yol projesi adı altında doğu ve batı ekonomilerinde söz sahibi olmak isteyen Emperyalist Çin Doğu Türkistan üzerindeki baskısını ve diskriminasyonunu çok fazla seviyede arttırdı.Çünkü kuşak yol projesinin Çin yolu üzerindeki en büyük etken bölgelerden birisi Doğu Türkistan bölgesi. 2 Yıl önce İşgal altındaki Tibet’ten İşgal altındaki Xinjiang (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) atanan bölge valisi Chen Quanguo toplama kampları açmış.Etnik okulları kapatmış bölgeyi 1941 Doğu Avrupasından daha beter hale getirmiştir.Son 2 Yılda Tecrit Türleri (En ağırdan en hafife):

1-Hapishaneler

Çoğunlukla dini sebeplerden dolayı bulunanlar. Yalnızca namaz kıldığı ve namaz kılmayı öğrettiği için hapishanelere atılan Uygur ve Kazaklar var.Bir çok İmam hapishanelerde. Hatta Çin devlet başkanı Xi Jinping ile görüşmüş olan ve bir çok ödüller almış olan bir imam bile hapishaneye atıldı.Hapishanelere atılan insanların bir daha dışarı çıkma ihtimalleri çok düşük.Hapisanelere atılan insanların çoğu sanatçı vb kamuoyunda bilinen insanlar (Abdurrahim Heyit)

2-Toplama Kampları

İnsanlık dışı bu tecrit yöntemiyle toplama kamplarında tutulan Uygur sayısı net olmamakla beraber 2 milyon civarında.Burada tutulan insanların büyük çoğunluğunun hakkında herhangi bir suçlama yok. Yani durduk yere gelip sizi evinizden alıp toplama kamplarına atabiliyorlar.Toplama kamplarındaki insanlar Nazi Almanyası’nın yahudilere uyguladığı zorunlu işçilik politikası gibi bir politikaya maruz kalarak 3 farklı şekilde zorunlu çalışmaya zorlanıyorlar.Toplama kamplarının içine veya yakınına kurulan fabrikalar: Bazı kazak ve diğer etnik azınlık okulları fabrikalara çevriliyor veya toplama kamplarının içine yakınına yeni fabrikalara yapılıyor.

Böyle Çin hükümeti kendi halkına biz orayı kalkındırıyoruz şeklinde propaganda yapabiliyor.İnsanlar kamplarda kalmaya devam ediyor ve zorunlu olarak günde 10 saatten fazla çalışıyor.Çalışan Uygurların çoğunluğu herhangi bir para almıyor. Para alanlar ise çok cüzi bir miktar olan 500 yuan alıyor.Şehrin başka bir bölgesindeki fabrikaya gönderilen Uygurlar:Servisler ile fabrikalara götürülüp kaldıkları toplama kamplarına geri getiriliyorlar. Yalnızca 1 gün kendi evlerinde uyuma hakları var ve dışarıdan insanlar ile görüşmeleri yasak.Çin’in iç kesimlerindeki eski fabriakalara gönderilen ve asimilasyona uğrayan Uygurlar:Çin’in eskiden kalkınmış bölgelerine (Shanghai, Beijing, Guangzhou) gibi bölgelere gönderilen ve yaklaşık 300-500 bin civarında sayısı olduğu belirtilen bu insanlar bu bölgelere zorla gönderiliyor.

Toplama kamplarına, hapishanelere veya zorla çalışma fabirkalarına gönderilen Uygurların çocukları Hükümete bağlı yetimhanelere alınıyor ve burada beyinleri yıkanarak çocuklar asimile ediliyor.Bir başka Tecrit yöntemi olan ”Misafir Projesi” Hiç bir suça karışmamış ailelere ayın belli günleri veya haftanın belli günleri Çin Komünist Partisi üyesi kişiler gidiyor ve zorla o evlerde kalıyor. Bilgi topluyor ve insan hayatının gizliliğine tecavüz ediyor.

Ev Hapsi

Toplama kamplarından veya fabrikalardan salınıverilen insanlar (çok düşük bir ihtimal) serbest kalmıyorlar. Ev hapsi sistemlerinde devlet yatakhanelerinde psikolojik işkencelere tabii tutuluyorlar.

Pasaport

Herhangi bir suça karışmamış kişilerin pasaportlarına el konuluyor ve bulundukları ülkeyi bırakın bulundukları mahalleyi bile terketmeleri yasaklanıyor. Denetimli serbestlik usulündeki gibi haftada 1 gidip imza atmaları gerekiyor.Kefillik Uygulaması: Herhangi bir Uygur yurt dışına çıkmak istediğinde veya büyük bir şehre gitmesi istendiğinde belli bir tarihte döneceği ve dışarıya bilgi vermeyeceği garanti olsun diye en az 5 kişiyi kefil gösteriyor.Eğer bu kişi hakkında Çin istihbaratı anormal bir bilgi alır ise bu 5 kişi infaz ediliyor.Rehin alma uygulaması: Eğer bir öğrenci genç veya bir uygur aile yurt dışına çıkmak ister ise ailenin bir ferdi devlet tarafından rehin alınıyor. Özellikle ailede küçük çocuk var ise direk o aileden alınıyor ve dışarıya giden genç geri gelmediği sürece aileye geri verilmiyor.