Osmanlı tokadı silahsız bir savaş sanatı olarak literatürde yerini almış durumda ancak bu kavramın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor.

Bir rivayete göre acı kuvveti dillere destan olan Osmanlı beyliğinin kurucusu Osman Beyin bir tartışma sırasında hiddetlenerek attığı bir tokat sonucu tokadı yiyenin oracıkta ölmesi üzerine söylenmeye başladığı iddia ediliyor. Tarihçi Murat Bardakçı’ya göre ise 4. Murat’ın 1632’deki ayak divanında sadrazam Hafız Ahmet Paşanın kendisine saldıran 2 yeniçeriyi iki tokatla öldürmesinden gelmekte. Ancak kavram olarak ne zaman ortaya çıkmış olursa olsun  Osmanlı tokadı Osmanlı ordusunda görevli askerlerin silahsız savunma yada saldırı durumunda her zaman geliştirdikleri ve kullandıkları bir vuruş türü olmuştur. Etkili şekilde atıldığında öldürücü olabilen Osmanlı tokadı çıkardığı ses dolayısıyla oldukça zarar verici olabiliyor bunun yanında kulağa denk geldiğinde kulak zarını patlatabiliyordu.

Elin her iki yanıyla da yapılabilen ve muhatabını sersemleten duruma göre bayıltan ve öldürebilen bu tekniği özel olarak kullanan bir askeri sınıf yoktu ve bütün askerler arasında bileğine güvenen babayiğitler bu tekniği kullanırdı. Osmanlı tokadı tekniği tek bir biçimde uygulanmazdı duruma, yere , düşmanın zırh yapısına ve dövüşün gidişatına göre uygulanan çeşitli teknikleri mevcuttu. El ve kolun açısız, omuzdan hızla hareketiyle hedeflenen noktaya yapılan temasla yapılır, en çok yüzün her iki yanına ve enseye, bilek veya dirsek kırılmadan omuzdan güç alınarak büyük bir hızla atılırdı. Ancak asıl Osmanlı tokadı burnu hedef alacak şekilde yüzün tam ortası avuç içini germeden burun ucuna denk gelecek şekilde atılırdı. Bu şekilde kafatasının göz çukurları arasında kalan kısmını kırarak beynine saplanır böylece ölüme yol açardı. Böyle bir tekniğin uygulanmadığı zamanlarda bile hızlı ve çok sert biçimde atıldığı için boyun kırılmasına yol açarak da öldürebiliyordu. Ayrıca Osmanlı tokadının çıkardığı ses bile muhataplarını psikolojik olarak çökertmeye yetiyordu.

Bu vuruş tekniğini uygulayabilmek için kuvvetli pazılar güçlü omuz ve boyun kaslarıyla birlikte, bu pazıları son derece hızlı bir şekilde kullanabilecek yeteneğinde geliştirilmiş olması gerekiyordu. Tüm bu teknikler ağır idmanlar cirit güreş ve benzeri savaş oyunları, kılıç kullanma, yay germe talimleriyle, kanlı savaş meydanlarında pişen Osmanlı askerleri için rahatlıkla uygulanabilecek taktiklerdi. Osmanlı ordusunda yer alan her yeniçeri Osmanlı tokadının tekniklerini bilir, küçük yaşta yeniçeri ocağına alındıklarından itibaren yağlı mermerleri tokatlayarak yapılan idmanlarla kendisini geliştirirdi. Osmanlı tokadı bir yeniçerinin silahından sonra en güvendiği silahıydı. Savaş esnasında sıkça görülen silahın elden düşmesi veya kırılması gibi durumlarda Osmanlı tokadı yeniçerinin tek silahı haline gelirdi.

Ancak Osmanlı tokadı akıncılar sınıfı içinde deliler adı verilen efsanevi savaşçılarla özdeşleştirilmiştir. Deliler at üzerinde veya yaya olarak ordunun en önünde yer alırlar, savaş sırasında en önden gidip ellerinde sadece bir kalkanla hatta kimi zaman o bile olmaksızın sadece çıplak elle sille tokat düşmana saldırırlardı. İri yarı ve güçlü 20-25 yaş arasındaki gözünü budaktan sakınmayan, yürekli ve korkusuz  gönüllüler arasından seçilen deliler, ıslatılmış mermer üzerine çıplak elle tokat atarak talim yaparlardı, zamanla avuç içleri nasır tutar ve iyice kuvvetli hale gelirlerdi. Bu tokatların muhatabı sadece düşman askerleri değil askerlerin atları da olurdu. Osmanlının savaştığı topraklarda yapılan araştırmalarda bulunan bir çok at ve insan kafatasında tokat izlerinin olduğu gözlenmiştir. Kafataslarına beyne doğru göçmüş insan iskeletleri hatta metal miğferlerde bile el izlerine rastlanılmıştır