90’larda Vizyona Girip Hafızalara Kazınan 10 Türk Filmi

1. EŞKİYA (1996)

35 yıl önce Cudi dağlarında bir grup eşkıya jandarma tarafından yakalanır. 35 yıl içinde eşkıyaların hepsi ya hastalıktan ya da bölgedeki hesaplaşmalardan ötürü can vermiştir. Biri dışında; Baran…Baran 35 yıl sonra hapisten çıkınca ilk işi köyüne dönmek olur. Ama doğduğu topraklar şimdi baraj suları altındadır. Geçmişin izlerini sürmeye başlayan Eşkıya, yıllardır bilmediği bir gerçeği öğrenir. Hapse düşmesine en yakın arkadaşının ihaneti neden olmuştur. Bu arkadaş Eşkıya Baran’in çocukluk aşkını, Keje’yi satın alarak İstanbul’a kaçmıştır. Eşkıya ne İstanbul’u ne de arkadaşının adresini bilmemektedir. Tren’de, Tarlabaşı’nın arka sokaklarında büyümüş, pavyon, kumarhane, uyuşturucu muhabbetinin içinde yaşayan Cumali adlı genç bir adamla tanışır. Onla birlikte İstanbul’a gider ve kendisinin derdinin yanında bir de Cumali’nin derdiyle uğraşmaya başlar. İstanbul ve bu karanlık sokaklar adım adım sevdiği kadın Keje’ye yaklaştırır Eşkıya’yı….

2. GEMİDE(1998)

Serdar Akar’ın Yeni Sinemacılar ekolünü patlattığı, Türk sinemasında gerçek anlamda alternatif filmler kuşağının miladı sayılabilecek bu yapımda, dört delişmen kafadar mürettebatın macerasını izliyoruz. Laleli’de parasını çaldıran boksörün gemi kaptanına durumu anlatması ile parayı istemeye giden kaptanın başından geçenlerin konu edildiği filmde, olaylar iyice karmaşık bir hal alır ve bir kız ile kafası betona çarpılarak öldürülmüş bir adam kalır ellerinde. Gemiden gitmesi gereken kızın boksör tarafından saklanması ile daha da karışan olaylar sonucu kafası dumanlı olan esrarkeş kaptan ayılmaya başladıkça her şeyi yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Film, çekildiği dönemde yoğun argo kullanımı sebebiyle muhafazakar çevrelerden yoğun eleştiriler almıştı. Buna rağmen Gemide son dönemde Türk sinemasında kült statüsündeki filmler kategorisinde değerlendiriliyor. Erkan Can’ın performansı için ise filmin başarısındaki en önemli etken denilebilir.

3. MASUMİYET (1997)

Namus cinayeti nedeniyle girdiği hapishaneden çıkan Yusuf amaçsız bir hayata sahiptir artık. İzbe bir pansiyon köşesinde yolu Bekir ve Uğur’la kesiştikten sonra hikayedeki tüm kişilerin hayatlarını derdinden sarsan hadiseler yaşanacak, herkes kendi masumiyetinin peşinden gidecek; bu seçimler de hepsinde derin yaralar açacaktır. Uğur güçlü bir hayat kadınıdır, Bekir ise ona saplantılı bir adam. Fakat Uğur’un gönlünde Zagor vardır… Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz’un, izlendikten sonra hafızalardan uzun bir süre silinmeyen etkileyici filminin başrollerinde Derya Alabora, Güven Kıraç ve unutulmaz tiradıyla hafızalara kazınan Haluk Bilginer var. Yapım vizyona girdiği yıl ayrıca Antalya Film Festivali’nde 4 Altın Portakal ve Altın Koza Film Festivali’nde de dört ödüle layık görülmüştü.

4. GÖLGE OYUNU (1992)

Abidin ve Mahmut pavyonlarda ayaküstü komedyenlik yapan ve hayatta kaybeden tarafta yer almayı alışkanlık haline getirmiş iki arkadaştır. Abidin eskiden gemicilik yapmıştır ve kadınlara feci düşkündür. Bir yetimhanede büyümüş olan Mahmut ise karşı cinse olan utangaç tutumu ve hassas yapısıyla yoldaşından ayrılır.

İki kafadarın sepetli bir antika motosikletin sırtında sürdürdükleri seyyar yaşamları, sağır ve dilsiz ama güzeller güzeli bir genç kızın hayatlarına girmesiyle alt üst olacaktır. Yaşayacakları olaylar hem kendilerini daha yakından tanımalarına hem de hayatın anlamı ve etraflarını saran hayal/gerçeklik üzerine egzersiz yapmalarına yol açacaktır. Elbette bu egzersize filmin seyircisi de dahil olacaktır.

5. HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK (1998)

Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’un sorunlu abi kardeş ilişkisini beyazperdeye yansıttığı bu özel filmde Nuri, gereksiz yere karıştığı bir kavga sırasında üç yıldır görmediği kardeşi Altan ile karşılaşır. Bu rastlantı; aradan geçen bunca zamandan sonra bu iki kardeş için sürpriz olmuştur. Birbirleriyle tamamen zıt iki karakteri simgeleyen bu kardeşler kaderin oyunu sonucu başlarına birtakım belalar saracak ve soluğu güneyde alacaklardır…
Ömer Vargı’nın yönetmenliğini yaptığı ve Cem Yılmaz ile birlikte yazdığı film 1990’ların en akılda kalan yapımlarından…

6. DÖNERSEN ISLIK ÇAL (1992)

İstanbul’un en görkemli mevkilerinden biridir Beyoğlu, İstiklal Caddesi… Ancak gece olup ışıklar sönmeye başladığında bin türlü pislik belirir bu karanlık sokaklarda… Toplumdan dışlanmış, ötekileştirilmiş insanların dramı işte böyle anlarda yoğunlaşır. İşte doğuştan kaybedenlerden biri de kirli bir barda barmenlik yapan bir ‘cüce’dir. Cücenin yolu bir gün bir fahişelik yaparak geçinen bir travestiyle kesiştiğinde bu iki dışlanmış, iki istenmeyen insan arasında kadere ve hayata meydan okuyan bir dostluk başlar. Bu dostluk kendilerini öteleyen topluma karşı yapılmış bir başkaldırı niteliğindedir.
90’lı yıllarda sıkça karşılaştığımız karanlık atmosferli ve melankolik filmlerden biri olan yapıt özellikle başrollerindeki Fikret Kuşkan ve Mevlüt Demiryay’ın performanslarıyla ilgiyi hak ediyor.

7. AĞIR ROMAN (1997)

Kolera adlı sokakta, yaşamın bir kıyısında kendi algılarınca var olmayı başaran bir grup insan yaşamaktadır. Her yerde olduğu gibi burada da kendi içinde bir düzen söz konusudur. Örneğin Arap Sado, bu sokaktaki hakimiyetini, Salih’e devreder. Salih, ailenin küçük oğludur ve aslında böyle bir sorumluluk için pek de hazır olduğunu söylenemez. Bir gün arka sokaklarda bir kargaşa ve olay yaşanır. Salih, bu esnada bir kadına aşık olur. Tina, onu büyüler. Hayatın basitliği ile insanların acımasızlıkları arasında savrulan yaşamlardan kesitler sunan film, Metin Kaçan’ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır.

8. TABUTTA RÖVAŞATA (1996)

Rumelihisar sokaklarında yaşayan Mahsun çevresi tarafından sevilen yoksul ve kimsesiz bir adamdır. Hayatta hiçbir amacı olmayan bu adam otomobil çalarak hayatta kalmaktadır. Yaşamdaki tek tutkusu olan otomobilleri geceleri çalan Mahsun, sabaha kadar bu arabalarla gezer ve sabah olduğunda arabayı aldığı şekliyle aldığı yere bırakır. Bir gün sürekli takıldığı kahveye gelen bir kıza aşık olan Mahsun kalacak hiçbir yeri olmayan bu kıza odasını açar. Fakat kız bu iyiliği kötüye kullanarak Mahsun’un hayatında onarılmayacak yaralar açacaktır.
Derviş Zaim tarafından yönetilen bol ödüllü filmin başrollerinde Ahmet Uğurlu ve Tuncel Kurtiz bulunuyor.

9. LALELİ’DE BİR AZİZE (1998)

Laleli’de Bir Azize adlı film için “Gemide” adlı yapımın bir türevi ya da tamamlayıcısı diyebiliriz. Aynı konsept dahilinde kurgulanan senaryoda Gemide filmine farklı bir yorum söz konusu. Bu filmde de üç kafadar, kahramanlarımız olarak lkarşımıza çıkıyor ve patronlarını beceriksizce dolandırmaya çalışıyorlar. Ondan habersiz bir iş yapıp voliyi vurmaya kalkışan kahramanlarımızın işleri umdukları gibi yürümez. “Bakire” bir hayat kadınını anlaşma yaptıkları işadamına götürürlerken birden karşılarına dört adam çıkar. Hem kızı, hem de aldıkları yüklüce parayı kaptırırlar.

10. PROPAGANDA (1999)

1948 yılında yaşanan gerçek bir olaydan konusunu alan film, Sinan Çetin’in en ses getiren yapımları arasında. Film, siyasi otoritenin emriyle bir tel örgüsüyle ikiye bölünen bir köyün bu sınırla birlikte sosyal, duygusal ve manevi olarak da ikiye bölünmesinin ardından yaşanan dokunaklı hikayeyi anlatıyor. Başta gümrük memuru Mehdi ve çocukluk arkadaşı Rahim olmak üzere, birbirleriyle yıllardır birarada yaşayan köy halkı aradaki sınır yüzünden dostlarını, aşklarını ve hayata duydukları inancı yitirirken siyasi ve politik oyunların parçaladığı hayatlar bir kez daha gözler önüne seriliyor.